Suriye
Yine ilk sorular o konuda. Başbakan, BM Güvenlik Konseyi'nin bu defa daha doğru tavır almasını bekliyor: "Sınır ihlali yapıldığında NATO anlaşmasının 5'inci maddesinin devreye girebileceği"ni söylüyor. "Suriye vurmaya devam ederse sonuçlarına katlanacaktır. İran'a 'Beşşar'ın ağzıyla konuşmayın' dedik. Esed, 'Bu, Arap milliyetçileri ile İslamcılar arasındaki savaştır' diyor, ne diyorsunuz, diye sorduk. Sustular."
"Hepimiz faniyiz"
Sohbetin ağırlıklı bölümü iç politikaya ilişkin. Başbakan'ın üçüncü dönem seçilmeme konusundaki soruma cevabı net: "Tayyip Erdoğan da fani. Bizde kadrolar değil, ilkeler önemli. Ölürsek ne olacaksa şimdi de o olacak. AK Parti kadrolaşması sağlam. Biz de üçüncü dönem seçilmeyecek olan arkadaşlarla STK vs. gibi usullerle lojistik çalışmalar yapabiliriz. Hem zaten bu, temelli bırakma değil, ara verme. Bir hücre yenilenmesi gerekiyor."
"Etnik sorunumuz yok"
AK Parti'nin etnik sorunu yok. Bizde 60 kadar Kürt kökenli milletvekili var. Sağ yanımda oturan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da Kürt kökenlidir ama kimse bunu bilmez. Benim 5 bakanım Kürt. Biz BDP'den daha çok oy alırız Kürt vatandaşlarımızdan ama kendimizi etnik bir parti olarak tanımlamayız. Yeni anayasaya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı tanımını getirirsek, sorun çözülebilir.
Hakan Fidan'a tam güven
Olayın nekahet dönemine rastlamasını önemsiyor. Müsteşar Hakan Fidan'la ilgili tam güven bildirimi. "En yakın" nitelemesi Başbakan'a ait: "Görevlendirme tamamen bana ait. İmralı'ya da gönderen benim, Oslo'ya da... Neden gönderdim? Çünkü terörle mücadele var. Gazetelerde şunlar verildi şeklinde çıkan şeylerin hepsi yalandır. Verilmiş hiçbir söz yoktur. Müsteşarımın gayretlerinden çok çok memnunum. Ülkeme çok şey kazandırmıştır. TİKA'daki hizmetleri de önemlidir. Biz insan kıyma makinesi değiliz. Yargı kendisini yasamanın, yürütmenin üzerinde görmemelidir."
4+4+4
"Uygulama önümüzdeki yıla yetişecek. Hiçbir şüpheniz olmasın. Küçük eksiklikler olursa onlar da ikinci, üçüncü yılda tam olarak devreye girecek."
Şanghay'dan
Çin gezisinin dördüncü ve son günü...
Şakır şakır yağmur yağarken, uçağın battaniyelerine sarılarak iniyoruz Şanghay Havaalanı'na... Bereket ki organizasyon mükemmel ve hemen oracıkta bekleyen araçlara atıyoruz kendimizi...
Burası itibari anlamda güneşi ilk gören şehir. Çin'in en doğusu. Gündönümü meridyeni Şanghay'ın az doğusundan geçiyor. Uçakta Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak'la yan yana oturuyoruz. Erdal Bey, bu çizgi üzerinde bir küçük ada bulunduğunu, o adanın yarısında pazartesi ise diğer yarısında salı günün yaşandığını ve kendisinin oraya gittiğini söylüyor.
Gece karanlığı içinde havaalanından Pudong Shangri-La Oteli'ne doğru yol alıyoruz.
Shangri-La Oteli'nin yöneticisi Çetin Şekercioğlu isimli bir Türk. Odalarımıza çıktığımızda masalarımızda isimlerimize yazılmış bir "Hoş geldin" mektubu buluyoruz. Beyaz lake kaplı mobilyaların bulunduğu, titiz döşenmiş odalar otele ayrı bir saray iklimi kazandırmış.
Yolun iki yanına doğru göz alabildiğine dev gökdelenler yükseliyor. Karanlık içinde gökdelenlerin ışıkları şehre apayrı bir derinlik kazandırıyor. Pekin için "ihtişam" kelimesini kullanmıştım. Pekin'de masif kütleler halindeydi binalar. O binaların içinde bulunan insan kümelerinin nasıl bir yoğunluk oluşturduğunu düşündüğünüzde başınız dönebilirdi. Şanghay'da bu ihtişamın katlandığı söylenebilir.
Çin'de belki böyle şehirlerin sayısı sınırlı olabilir.
Ama Çin'in Şanghay'ı ile değme Amerikan şehrine fark atabileceğini düşünüyorsunuz.
Sonra da bu ihtişam içinde ve resmi rakamlara göre 1 milyar 340 milyonluk nüfusla totaliter bir yapının nasıl sürdürülebildiğine şaşıyorsunuz.
1 milyar 340 milyonluk nüfus... Bu, şehirlerde iğne atsan yere düşmez bir kalabalık demek değil mi? Ama yok, öyle bir kalabalık da yok. Peki neden? Çünkü şehirlere gidişler, yerleşimler kısıtlı. Bu da disiplinle sağlanmış. Komünizmin ekonomi boyutu gitmiş, disiplin boyutu kalmış.
Bu nüfus...
Acaba dünya için ne anlam taşıyor?
İşadamlarından sık sık, bu nüfus ile dünyanın geleceği arasında bağlantılar kurulan sohbetlere tanıklık ediyorum.
Kazakistan, Çinli göçünü yasaklamış mesela...
Çin 100 milyon göç verse kendisi için hiçbir şey. Ama göç alan ülke için bu, nüfus yapısının değişmesi demek.
Ve Çinliler'in milliyetçiliği ile bu nüfus yapısı birleşince... Her ülkede bir Çin gettosu gerçeğinin altı çiziliyor.
Acaba Çin, bu ziyaretin sonunda Türkiye ile ilişkilere nasıl bakıyor? Türkiye, ekonomik partnerlerden biri olarak mı görülüyor?
Türkiye Büyükelçiliği yetkilileri bu geziden çok ümitli. Çin'in, Türkiye'nin bölgesindeki etkinliğinin farkında olduğunu ve ilişkilere son derece stratejik baktığını ifade ediyorlar.
....
Gezi notları çerçevesinde bir de Başbakan'ın gezisine tahsis edilen THY'ye ait Boeing 777 uçağının 'ihtişam'ından, kaptanların tecrübelerinden ve hosteslerin olağanüstü nezaketinden, hizmet çabalarından söz etmeliyim. Kutluyorum.
....
Bu notları çarşamba sabahı yazıyorum. Bugün aşağı yukarı 15 saatlik Ankara aktarmalı bir uçuşla Türkiye'de olacağız. Benim perşembe akşamı Başakşehir'de konferansım var. Cuma Kahramanmaraş'ta üniversitede konferansım var. Cuma akşamı Osmaniye'de olacağım konferans için, tekrar Kahramanmaraş'a dönüp cumartesi günü halka açık konferansa katılacağım.
Nasıl bizimki de Başbakan'ın gezilerine azıcık benzemiş oldu mu? 'Kıratın yanında duran...' diye bir sözümüz var ya hani... Aynen öyle... Rabbim dayanma gücü versin...
bugün