Tayyip-Menderes Kıyası

Kime ne oy aldı, hangisi daha kişisel katkısıyla partisine oy kazandırdı?

Rekor hâlâ Adnan Menderes'te

 Karizma Latince ' Tanrı vergisi' manasına gelen bir sözcük.. Günümüzde bu anlamı biraz köpürtüp insanları etkileme kabiliyeti diye kullanıyoruz... Siyasette, iş hayatında, sanatta elinde anahtarla doğmuş kişilere mahsus bir kavram...
Tarih dediğimiz alanın öznesi de çoğu zaman olumlu/olumsuz ayrımı yapılmaksızın geçmişten bugüne sıralanan karizmatik portreler... Listenin başında peygamberler var elbette... Allah'ın sözünü insanoğluna iletmesi için seçtiği insanlara bu yeteneği vermiş olmasında şaşılacak bir şey yok... Sonra da liderler geliyor.. Sezar, Cleopatra, Atilla, Cengiz Han, Fatih Sultan Mehmet, Napolyon... Listeyi istediğiniz gibi uzatabilirsiniz.. Rasputin, Lenin, Hitler, J.F. Kennedy, Che Guerra, Greta Gabro... Keza günümüzün Müslüman veya İslam dışı inançlarına mensup cemaat liderleri... Hatta kimi ünlü suçlular... Karizma müspet vasıf şartına bağlı bir özellik değil çünkü... Bu açıdan bakıldığında Usame bin Ladin'in karizmatik olmadığı söylenebilir mi?

Nâzım Hikmet, Deniz Gezmiş...
Ya da Türkiye'de sol hareketin içinde bunca isim varken örgünün
sadece Nâzım Hikmet ve Deniz Gezmiş'in isimleri etrafında üremesinin misyon/yetenek özellikleri dışında onların karizmatik kişiliklerinin payı olmadığını söyleyebilir misiniz...
Aynı şekilde Atatürk için çağdaşı pek çok insanın anlatımında yer alan tasvirin hâkim unsuru, onun bakışlarından, duruşundan yola çıkarak çizilen karizmatik özelliğidir. İster taraftarı ister muhalifi olsunlar hatıratların hemen hepsinin neredeyse tek müştereği budur. Elbette fiziki özellikler önemli liderlikte ama hitabet, dil de önemli... Eldeki kaynakların tamamında Atatürk'ün yaptığı konuşmalar, bizzat kaleme aldığı mesajlar var... Büyük nutkun sonunda yer alan ve ' 'Gençliğe Hitabe' diye isimlendirdiğimiz konuşma metnine göz atın; ya da vefatından üç ay önce hasta yatağında kaleme aldığı orduya mesajına bakın: "Zaferleri ve mazisi insanlık tarihiyle başlayan kahraman Türk Ordusu.." ifadesinin yer aldığı giriş ve sonrasına... Hitabet şaheseri bir metinle karşılaşacaksınız...

Adnan Menderes faktörü
Kitleler onu tanımadan da dikkat çeken, çevresinde etki uyandıran birisiydi Adnan Menderes. Atatürk'ün dikkatini çekmeyi başarmış, onun işaretiyle siyasete katılmıştır. Siyasete hevesli, yakın geçmişin pek çok ünlü ismi kenarda dururken ve gözünün içine bakarken Atatürk'ün 30 yaşındaki bu genç insanla ilgilenmesi sebepsiz olabilir mi?
Türkiye Atatürk'ten sonra giyim/erkek modası gibi hususlara onun şahsında ilgi duymaya başladı demekte beis yok bence... Taktığı gözlükler moda olan, giydiği yüksek yakalı gömlekler herkese örnek teşkil eden, çalışma sırasında çabuk kirlendiklerini düşündüğü ancak sürekli temiz görünmelerini istediği için gömleğinin çıtçıtlı yaptırdığı yaka ve manşetlerini gün içinde birkaç defa değiştiren bir insandı Menderes.
Dükkânı Ankara'da Küçükesat semtinde olan gömlekçisini tanımıştım... Aynı şekilde takım elbisesinin pantolonunun gün içinde buruştuğunu bildiği için elbiselerini çift pantolonlu diktiren bir başbakandı Menderes...
Sadece giyimi kuşamına mı bağlıydı karizması, elbette hayır... Kitleler karşısında son derece heyecanlı, güleç, irticalen konuştuğunda muhataplarına sözcükleri önceden tasarladığı hissini veren birisiydi Adnan Menderes.
İhtilal sürecini saymazsanız asık suratlı göründüğü tek bir fotoğrafına rastlayamazsınız.

Siyasi polemik ustasıydı
Onun siyasi polemik ustası olduğunun tanıkları hâlâ hayatta. TBMM'de İsmet Paşa'nın sert bir nutkundan sonra kürsüye geldiğinde " Az önce burada ihtiyar birisi konuştu..." diye söze başlayıp, sonra sanki Paşa'nın adını hatırlamaya çalışıyormuş gibi hareketler yaparak... " İsmail miydi adı... Affedersiniz birden şey edemedim... Ha evet.. evet.. İsmet Bey'di.. Adı İsmet'ti tamam..." deyişinin DP grubunu avucunun içine almasına yettiğini eklemem gerek...
İnternet ortamında da var olan kimi konuşma metinlerine bakın isterseniz edebi açıdan, Türkçe açısından tek bir hata bulamazsınız...
Karizmasının çapı konusunda zihninizde ölçü olsun diye söyleyeyim; 1957 seçimlerinden sonra bunalan ve sorunların yükü altında ezilmeye başlayan Demokrat Parti milletvekilleri öfkelerini en sert şekilde yansıtmaya başladıklarında iplerin elinden kaçmakta olduğunu görüp grubun önüne kendisini atan siyasette o zaman kadar kullanılması âdet dışı sayılan sevgi unsuruna sarılarak 'Beni sevmiyor musunuz' diyebilen insandır...
1950'de onun ve Celal Bayar'ın liderliğindeki DP'nin aldığı oy yüzde 52.7'iken 1954'te kampanyayı tek başına yürüten Adnan Menderes'in elde ettiği sonuç yüzde 57.6 olmuştu. Dört yıllık iktidarın ardından kazanılmış seçim zaferinin coşkusuyla yerli ve yabancı basının karşısına çıktığında kendisinden son derece emindi Menderes:
"1950 seçimlerini partimizin kazanmış olması, memleketimizde demokratik prensiplerin bir zaferi sayılabilir.
O tarihten beri partimizin dört yıllık vazife müddeti içinde, genç demokrasimiz hem gelişmek imkanını bulmuş, hem de iktisadi kalkınma sahasında mühim başarılar elde etmiştir. Şu anda 1954 seçimlerinin eskisinden daha büyük bir ekseriyetle partimiz tarafından kazanılmış olduğu anlaşılmış bulunuyor. Bunun manası, bütün devlet faaliyetlerine şamil olmak üzere her sahadaki icraatımızın Türk milletince tamamıyla tasvip edildiğidir. Bu meyanda partimizin Birleşmiş Milletler, NATO, Ankara Paktı, Türk-Pakistan anlaşması çerçeveleri içerisinde gelişen dış politikasının da bir Milli Politika haline geldiğini söyleyebilirim. 1954 mebus seçimlerinin kati neticeleri büyük ve asil milletimizin partimize karşı olan muhabbet ve itimadının ne derecelerde büyük olduğunu açıkça göstermektedir. Bu hal partimiz için emsali görülmemiş bir mazhariyet teşkil ediyor. Bunun şükran borcunu ödeyebilmek ancak bu itimada layık olmakla mümkündür. Bu itibarla partimiz, şimdiye kadar olduğu gibi önümüzdeki dört yıllık iktidar devremiz esnasında da tam bir hulus ile ve beşer takatinin üstünde çalışarak şükran borcunun ödenmesini en kutsi bir vazife saymaktadır. Seçimlerin kati neticesi ile mazhar olduğu muhabbet ve itimad karşısında şükran duygularımızın muhterem umumi efkârımıza arzına basının tavassut etmesini rica ediyorum..."
1954 seçimlerinde Menderes'in ulaştığı başarının bir daha yakalanacağını kimse düşünmüyordu. Hele hele 1960 ihtilalinden sonra siyaset askerlerin gözetimi altında sürerken.. Ama 1965'te Süleyman Demirel tüm hesapları altüst etti.

Demirel çıtayı zorladı
10 Ekim 1965'te yapılan seçimlerden onun liderliğindeki Adalet Partisi yüzde 53 oy alarak çıktı. İhtilal sonrası Demokrat Parti'nin oylarına talip olarak siyaset sahnesine çıkan ve bir önceki seçimde yüzde 13.7 oy alan ama 1965'te yarıştan çekilme noktasına gelen Yeni Türkiye Partisi seçime iştirak etmese onun 3.7'lik oyunun eklenmesiyle 56.7 sınırına gelebilirdi Adalet Partisi ama bu çıtanın aşılmayıp zorladığı durum olurdu sadece..
22 Temmuz 2007 seçimlerinin henüz kesinleşmemiş de olsa sonucu ilginç
bir tesadüfü işaret ediyor. AKP'nin ulaştığı oy oranı 1969 seçimlerinde Adalet Partisi'nin elde ettiği sonuçla aynı:
AKP oyları yüzde 46.49 olarak görünüyor; 1969'da AP çıtası yüzde 46.55'ti..
Tabloya siyaset, misyon diye baktığımızda durum böyle. Ama 'karizma' açısından baktığımızda Adnan Menderes'ten sonra bu etkiyi uyandıran lider olarak Tayyip Erdoğan'ı görmemek elde değil. Şimdilerde unutuldu ama onun görevden alındığı gün Belediye Başkanlığı binası önünde toplanıp kararı protesto eden kitle sağcı/solcu/ ilerici/gerici ayrımı yapılarak değerlendirilemezdi,. Keza cezaevine girdiği, tahliye edildiği gün yollara dökülen, yaşlı gözleriyle basının dikkatini çeken her kesimden insanların varlığı da... Partisinin kurulması aşamasında yapılan anketlerde Erdoğan'ın kişisel desteği AKP'nin hayli üstünde görünüyordu. Ve bu durum o günden bugüne fazla değişmedi..

Avni Özgürel

Radikal

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Acar Medya Nifak Çetesini İfşa Etti (VİDEO)
Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine