Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarına bir süre ara vermişti, şimdi yeniden toplandı. Gündem yoğun ve çetrefilli. Zira ortak paydaların olduğu bölümlerden çatışmaların olduğu alanlara geçilmekte artık. Askeri vesayet rejimi tarafından hazırlanmış olan bir anayasa ile yola devam edilemeyeceği konusunda hemfikir üyeler. Anayasanın arkaikliğinin hangi maddelerden kaynaklandığı ise tartışma konusu.
Otokratik refleksler düşünce sistemimize hâlâ hakim olduğundan, bir adım ileri gitsek iki adım geri atma tehlikesi ile karşı karşıyayız. En çetrefilli alan özgürlükler alanı. Özgürlük denen şey malum ütopik bir kavram. Kimden veya neden ve kime veya neye karşı özgürleşmek sorularının cevabı geniş bir spekturuma yayıyor bu elastikleşebilen konsepti. Bu sorulara verilecek cevaplar bireyin çıkış noktasının ne olduğu ile alakalı olarak değişebilir ve daha doğrusu birbiri ile çelişebilir. Yani varoluşsal bir tarafı var bu soruların. Bunun dışında devlet ile birey arasındaki ilişki kültürü ile bağlantılı olarak da farklı cevaplar vermek mümkün özgürlük sorusuna.
Pekala şimdi ne yapacağız? Yapılması gereken ortak akıl; ki bu denenmiş, test edilmiş ve çoğunluk tarafından kabul görmüş ortak akıl, ortak doğrular çerçevesinde özgürlük alanını çizmektir. Burada çoğunluktan kastım Türkiye ile sınırlı bir nüfus değil. İnsanlığın tamamını kapsayan kitle. İnsanlık tarihinin bütün deneme ve yanılmalarını göz önüne alarak yapılacak bir değerlendirmeye götürür onların tecrübeleri.
Bu deneme ve yanılmaların bizi götüreceği sonuç ise devlet karşısında bireyden yana tavır almayı gerektiriyor. Ancak bu konumlanmanın istisnaların olmadığı bir şekilde gerçekleşmesi gerekmekte. Aksi takdirde faydadan çok zarar getirir böyle bir anayasa Türkiye insanına.
Örneklendirelim. Başörtüsü yasağı konusu. Yasağın tarihçesi bize şunu gösteriyor: yasağın sözde meşruiyeti hep aynı maddeye dayandırılıyor. Laiklik. Evet aydınlanmacı retorik de kullanılıyor ancak sos olarak, bir aksesuar gibi, tabiri caizse. Bu retoriğe referans yapmak da sakil kaçıyor zaten. Zira bizde aydınlanmaya giden yol sahte bir yol. Bakmayın öyle bilim, akıl vesaire diline, seksen küsur senede bilim ve akıldan yana nasıl bir yol kat ettiğimiz daha doğrusu etmediğimiz ortadadır. Ancak temcit pilavı gibi bu retoriğe sığınılır konu din olunca. Başörtüsü konusunda da dinin bilim ve akılın karşısında olduğu önkabulünden çıkarak ve de laikliğin yanı la-dini olmanın bilim ve akılı dolayısıyla da gelişimi garantilediği ve güvence altında aldığı önermesini tartışmasız doğru görerek devlet yasaklamadan yana tavır alır.
Bunun değiştirilmesi gerektiği konusunda hemen hemen herkes hemfikir. Benim dikkat çekmek istediğim tehlike ise detaylarda gizli. Yasak kalkacak. Er veya geç bu olacak. Ancak nerelerde kalkacak? Her yerde mi? Yoksa belli istisnalar dışında mı?... Benim derdim istisnalarla. İstisnalar olmamalı. Mesela AK Parti Kadın Kollarının hazırladığı anayasa raporundaki bahsedilen ve tavsiye edilen istisnalar gibi.... 'Kadın Bakış Açısıyla Yeni-Sivil Anayasa Çalıştayı'nın sonuç raporunda belirtildiği gibi. Buna göre AK Partili kadınlar "yeni anayasada kadınların kamu görevlerini yerine getirmesi konusunda erkeklerle eşit haklara sahip olduğu, başörtüsü, dini ve siyasi simgelerin burada problem teşkil etmemesi yönünde bir hüküm yer almalıdır. Bu konuda yargıçlık, öğretmenlik, emniyet görevlisi gibi meslekler istisna tutularak tartışmalar aşılabilir" diyorlar.
Öyle gözüküyor ki bu süreçte başörtülü kadınlara en büyük zararı yine başörtülü -veya başörtüsü serbest olsun diyen- kadınlar verecek.
Önce her işi bir kenara bırakıp içselleştirdikleri bu aşağılık kompleksini sorgulamalılar derim.
yeniakit