'Telafisi güç veya imkansız zararlar'!..

'Telafisi güç veya imkansız zararlar'!..

 

 

Şimdi efendim, olup bitenleri hepimiz biliyor olsak da, şöyle derli toplu ve mümkün olduğunca kronolojik bir çetelesini oluşturmakta ve önemli hususlarının da altını çizerek, bir kenarda bulundurmakta fayda var.

Malum "hafıza-i beşer nisyanla malul"...

Halbuki unutulmaması gereken çok şey var. Çok şey...

AKP İktidarı, MHP"nin de desteği ile, başörtüsünün sadece üniversitelerde olsun serbest bırakılmasını sağlayabilmek amacıyla, Anayasa"nın 10 ve 42. maddelerine, asıl olarak özgürlükleri teyid ve dahi tek"it manasına gelecek bazı ilaveler yaptı.

Sözkonusu şey yani Anayasa değişikliği kamuoyuna "türban tasarısı" olarak yansıdı ya da yansıtıldı.

Değişiklikler TBMM"de usulüne uygun olarak oylandı, kabul edildi ve ardından Cumhurbaşkanınca da onaylanıp Resmi Gazete"de yayınlandıktan sonra, yürürlüğe girdi.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, üniversitelere bir genelge gönderip bu değişikliği dikkate almalarını ve başörtülü talebelerin üniversitelere girişine müsaade edilmesini istedi.

Sözkonusu değişiklik bazı üniversiteler tarafından dikkate alındı. Ama çoğu üniversite, "Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla yüksek öğretim kurumlarında kılık kıyafet serbettir" şeklindeki YÖK Kanunu"nda değişiklik yapılması gerektiği bahanesine sığınıp, tam manasıyla ipe un serdiler.

Danıştay, YÖK Başkanı"nın genelgesini, YÖK Genel Kurulu kararına dayanmadığı gerekçesiyle iptal etti.

Bu arada CHP ve DSP, daha önce söyledikleri üzre, Anayasa"da yapılan değişikliklerin iptali, yok sayılması ve yürürlüğünün durdurulması talebiyle Anayasa Mahkemesi"ne başvurdu...

Anayasamıza göre, anayasa değişikliklerini sadece şekil yönünden inceleme yetkisine sahip olan Anayasa Mahkemesi (AYM), daha önce de benzerini yaptığı şekilde, sözkonusu değişikliği şekli incelemenin ötesine taşıyarak, yapmaması gerektiği bir şekilde, esastan inceledi ve iptal ederek, yürürlüğünü de durdurdu.

Anayasamızın 153. Maddesi"nin amir hükmüne göre, AYM"nin iptal kararını açıklarken, gerekçesini de açıklaması gerekiyordu. Ama bu olmadı ve gerekçenin sonra açıklanacağı söylenerek, kamuoyu şaşırtıldı.

AYM"nin Anayasa değişikliklerini iptal etme yetkisi bulunmadığı halde, sanki bir kanun bahis konusu imiş gibi iptal etmesinin yanında, bir de yürürlüğünü durdurma kararı almış olması, tabii olarak kamuoyunun şaşkınlığını daha da artırdı.

Çünkü AYM"nin yürürlüğü durdurma gibi bir yetkisi olmadığı biliniyordu.

AYM"nin iptal hususunda açıklayacağı gerekçe öncesinde, yürürlüğü durdurma kararının birkaç satırlık gerekçesi geldi.

Gerekçede, iptal kararına değiniliyor, "İptal edilen değişikliklerin (kanunun?) uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmi Gazete"de yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına oy birliği ile karar verildi" deniliyordu.

Demek ki, sözkonusu anayasa değişiklikleri ile tanınmaya çalışılan özgürlükler uygulanmış olsaydı "sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararlar" çıkabilecekti, ha!..

Üniversitelerde okumakta olan kızlarımızın bazılarının başlarının örterek okula devam etmeleri ihtimalinin, ne kadar vahim bir şey olduğunu, bundan daha iyi ne anlatabilirdi ki?..

Peki ama Anayasa Mahkemesi"nin yetkisi ve sınırları dışına taşıp, Anayasa değişikliklerini esastan incelemeye ve iptal etmeye başlamasının, iptal kararını gerekçesi sonradan yazılmak kaydıyla açıklamasının ve yine yetkisi dışında olmasına rağmen, yürürlüğü durdurma kararı vermesinin doğuracağı, sonradan giderilmesi güç veya imkansız durum ve zararlar, onlar ne olacak?..

İptal ve yürürlüğü durdurma sözkonusu olmasa idi, olabilecek pek bir şey yoktu, yaşadık ve gördük.

Ama şimdi, Anayasa Mahkemesi"nin bizzat kendisinin Anayasamızı ihlal etmesi gibi bir durumla karşı karşıyayız ve bunun doğuracağı durum ve zararların sonradan telafi edilebilmesi de, hiç ama hiç kolay değil!..

 

milli gazete