Baro tartışması hal-i pür melalimizi bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor.
Baroların daha bir kanun teklifi meclise sunulmadan “istemezük” diye sokağa dökülmesi bir yana, bu konunun efradına cami, ağyarına mani yaklaşım olmaksızın, Baro ile sınırlı bir düzenleme olarak yapılması da doğru değil.
Yapılacak düzenlemenin bütün meslek odalarını kapsaması gerek. Baro aynı esnaf odası ayrı, ticaret odası ayrı, sanayi odası ayrı olmaz. Meslek odaları ele alınıyorsa, odalar birliğinin de aynı şekilde ele alınması gerek. Evet! “Temsilde adalet ve yönetimde istikrar” da, bunu nasıl sağlayacaksınız!. Sonuçta biri yönetimde istikrar için temsilde adalete kastederse ne olacak. Temsilde adaletin ise istikrarsızlığa yol açmaması, herkesin vekaleten görev yaptığını bilerek, 5 temel esas dışında, toplumun talebine göre hareket etmesi gerek.
Baroların mevcut durumu adil değil. Yönetimi ele geçirenin astığı astık, kestiği kestik. Baro nasıl davranıyorsa, iktidarı ele geçiren de öyle davranıyor aslında. Meslek odalarında baraj yoksa, siyasette niye var. Sonunda bu bir temsil sorunu.
Daha geniş bir çerçevede Vakıf, Dernek, Oda, Sendika, Birlik hatta Kooperatiflerin durumunun yeniden ve temelden ele alınması gerek. Batıda bunlara NGO diyorlar. Yani “Non-Government Organisation” Türkçesi “Hükümet/Siyaset dışı organizasyonlar”. Türkçesi STK. Yani Sivil Toplum Örgütü. “Sivil” “siyasal olmayan” demek. Ama, bizde sivil toplum örgütleri, ya siyasete sıçramak için bir “tramplen tahtası”, ya siyasetin “arka bahçe”si ya da siyaseti ele geçirmek, siyaseti manipüle etmek için yerli ya da yabancı örgütlerin “Truva atı”dır. Bunun dışında bir örgütlenme istisnaidir. Mesela, Memur Sendikaları ya da resmi ya da yarı resmi, özerk yapılar, kamu fonlarını kullandıkları ve kamu otoritesinin bazı görevlerini üstlendikleri ve kamu otoritesine hesap vermek zorunda oldukları için “STK” sayılmazlar. Bunlar “DKÖ” yani “Demokratik Kitle Örgütü’dürler.
Bu “sivil” “siyasal” tanımı ve ayırımı batı kökenli, sol bir tanımdır aslında. Bu iki tanımdan birinin referansı batı ise, öteki de zorunlu olarak ona göre olacaktır.
Bizde siyaset de sivil toplum da jakobendir. “Halk için halka rağmen” politika izlerler. Kendilerinden olmayan “Hain”dir. Karşısındakini kazanmak değil, dönüştürmek, olmuyorsa ezmek isterler. Bu da metodik anlamda, sağ-sol, muhafazakar, çağdaş fark etmez, “Kemalist” olduklarını gösterir. “Ötekiler”i terbiye edecekler ve onlara uymak zorunda oldukları hüküm / “yaşam tarzı” dayatacaklardır. Bizim gelenekte “İlahlık ve Rablik taslamak”tan kastettiğimiz buydu. Onun için, kimse kimseye yaşam tarzı dayatmasın diye çok hukukluluktan söz ediyorduk.
Aslında topyekûn bir değişiklik olmalı. Kooperatifler yasası da değişmeli, dini vakıflar, okul aile birlikleri, hemşehri dernekleri, cami dernekleri de. Yardımlaşma dernek ve vakıflarına da bir çekidüzen verilmeli. Mesela hemşehri ve köy dernekleri yanında bir kooperatif de örgütlenebilir. Bunlar köy ve mahalle kalkındırma dernekleri yeniden yapılandırılarak üretken hale getirilebilir. Zaten yeni dünyada bugünkü yapıların hepsi tepeden tırnağa değişecek. Bunu da görmek gerek. Ne biz kimsenin İlahı ve Rabbi olmak gibi bir yola sapalım, ne de başkalarının bize İlahlık ve Rablik taslamasına izin verelim. Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamak istiyorsak buna mecburuz. Mevzuat da düzgün olmalı, uygulayıcı da ve tabii toplum da. İşin sırrı burada.
Bir işi aceleye getirmeden ve de geç kalmadan yapmak gerek. Çok fazla mevzuat ve çok sık yasa değişikliği topluma siyasetçiye, bürokrata, yasaya ve yargıya güveni sarsar.
Bu sorunları çözmek için tek başına “iyi niyet” yeterli olmuyor. Zira “Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir”. Elbette ameller niyetlere göredir. Bunu aklımızda tutalım. Ama dikkat edelim Şeytan bizi iyi niyetlerimizle de aldatmasın. Çünkü, unutmayalım ki, bize hayır gibi gelen bir şeyde Allah şer yaratmış olabileceği gibi, elbette bunun aksi de doğrudur.
Niye herkes hakkına razı olmaz ki! Herkes memleketi birbirinden kurtarmaya çalışıyor. Oysa aslolan bu kurtarıcılardan kurtulmak olsa gerek. “El emin” olsak. Olmuyor ama işte!
80 Barodan 50’si, değişikliğe karşı. Bana kalırsa mutlaka bu sistem değişmeli. Tabii gelen gideni aratmamalı ama değişmeli. Yönetim, daha demokratik, daha adil diyor. Ama eski Baro’cular, birden fazla Baro fikrine karşı çıkıyor. Herkes kendi pozisyonunun güçlendirmek istiyor bu arada. Evet bu sistem adil değil. Ama yerine getireceğimizin adil olacağından nasıl emin olabiliriz endişesini yaşıyor insanlar. Başkanlık sisteminde beklenenler olmadı. İnsanlara güven vermek, burada aradığımız adaleti diğer kurumlar, kendi örgütlerimiz içinde de göstermemiz gerek.. Keşke hepimiz ortak bir kelimeye gelsek. Hak’kın ölçüsüne razı olsak. Hakkı, adaleti arasak. Yoksa işin bereketi kalkar ve halden hale döner, ama o saadeti bulamayız, bugün olduğu gibi. Selâm ve dua ile.