Sandıklara gidecek ve oylarımızı kullanacağız... Herkes "vicdan"ına danışacak ve "özgür irade"sini yansıtacak sandığa...
İradeleri "ipotek" altında olan, "korkutulan, sindirilen, tehdit edilen insanlar" elbette oylarını kullanamayacaklar...
Çünkü onlar, "oy ve canları arasında bir tercih yapmak" zorundalar... Artık, kim, hangi yönde "tercih" kullanır, bu akşam göreceğiz...
Hiç kimse, "bizimkisi sadece bir çağrıdır; uyan uyar, uymayan uymaz" şeklinde palavralar sıkmasın!.. Çünkü o çağrıların altında "ölüm tehditleri" olduğunu herkes biliyor... Kaldı ki, bilmesine de gerek yok; çünkü "katledilen imamlar" olayı ortada...
Açık ve net söyleyelim; Diyanet"in de ifade ettiği gibi, kişilerin "vatandaş" olarak yerine getirmesi gereken görevlerden birisi de, "oy kullanmak"tır!..
Eğer insanların, bu "temel hak ve hürriyet"ini sınırlar veya ihlâl ederseniz, dinen "caiz" olmaz...
Evet; "dinî" açıdan "caiz" değildir, "demokrasi" açısından da "suç"tur...
Bu "hak ve hürriyet"lerin kullanılmasını, hele de "ölüm tehditleri" ile engellerseniz, bunun adına "despotluk" denir, "barbarlık" denir!..
Bunun, "İslâm"da da yeri yoktur, "insanlık"ta da!
Bugün "referandum" yapılacak... İnsanlar sandık başına gidip, "Evet" veya "Hayır" diyecekler...
İnsanları, "Evet" veya "Hayır" demeleri için "teşvik" etmek veya "yönlendirmek" kanunen suç!..
Ki, "referandum kampanyası" esnasında, herkes görüşünü ve tavrını açıkladı zaten...
Bugün ise, "karar" da millette, "söz" de...
Çünkü, "mühür" milletin elinde...
Herkes, sandık başına gidecek ve "vicdanına göre" kullanacak oyunu!..
Bizim sözümüz;
"Oy kullananlara" değil, "ölüm tehditleri" ile "vatandaşın iradesine ipotek koyanlara!"
Sanıyorum, bunu söylemek "seçim yasakları"na girmez!..
Çünkü biz, insanları "yönlendirmek" değil, "demokratik görev"lerini yapmaya davet etmek amacındayız...
Sözümüzün maksadı ve adresi, herhalde iyice anlaşılmıştır...
Diyoruz ki, herkes sandık başına!..
GÜZEL KIZIN YANLIŞ TERCİHİ
Peki, "sandık başında" ne yapacaksınız?..
"Nasıl oy kullanacağınızı" hiç düşündünüz mü?..
Yoksa, hâlâ "kararsızlar"dan mısınız?..
Unutmayın, bu bir "seçim" değil... Yani, verdiğiniz oy ile; iktidar veya muhalefete "Evet" veya "Hayır" demiş olmayacaksınız... Bu bir "referandum"dur ve sadece "Anayasa değişikliği" için oy kullanacaksınız...
Vereceğiniz "Evet" oylarıyla;
"Anayasa"nın 26 maddesi"nin "geçmesine" veya "Hayır" oylarıyla "12 Eylül Darbe Anayasası"nın devamı"na karar vermiş olacaksınız...
Tüm bunlar, elbette "ince elek"ten geçirilecek ve karar, ondan sonra verilecek!..
Yalnız, "armudun sapı, üzümün çöpü" derken, bu işin sonunda "pişman olunacak bir karar" verme riski de var!..
Nasıl mı?..
Buyurun, okuyun "hikâye"mizi:
Vakti zamanında, gençlerin yüreklerini hoplatan güzel mi güzel bir kız yaşarmış ülkenin birinde...
Kendisiyle evlenmek isteyen pek çok yakışıklı, zengin ve soylu genci reddedermiş!..
O güzel kızı, yakın köylü bir genç de, hevesle annesinden istetmiş.
Cevap yine aynı;
"Olmaz, hayır" demiş kız, daha iyi bir talip beklemek için.
Genç adam başka biriyle evlenip yuva kurmuş.
Seneler sonra bir vesileyle delikanlının yolu evlenme tekliflerini reddeden kızın köyünden geçmiş....
Merak edip bir köylüye sormuş,
"Filanca kız ne yaptı?" diye.
"Evlendi" demişler...
O da; şanslı adamı görmek için evinin önünde gizlenip beklemeye başlamış...
Bir de ne görsün?
Kel, şişman ve orta yaşlı bir adam çıkmış kapıdan.
Genç adam, evin erkeği gittikten sonra kapıyı çalmış ve yıllar sonra bile güzelliğinden hiçbir şey kaybetmeyen o kızı karşısında tekrar görmüş.
Heyecanlı heyecanlı kendini tanıtarak;
"Bunca talipli varken, böyle biriyle nasıl oldu da evlendin?" diye sormuş!..
Kız, şöyle demiş:
"Bunun cevabını vereceğim, ama önce senden arka bahçeden en güzel çiçeği koparıp, bana getirmeni istiyorum.
Yalnız, bir şartım var.
Geçtiğin yoldan asla geri dönmeyeceksin!"
Genç delikanlı, kızın dediğini yapmış.
Bahçeye girdiğinde binlerce renkte çiçeğin arasında harika, sarı renkte bir gül görmüş.
Tam uzanıp yolacakken, karşıdaki başka bir çiçeğe takılmış gözü...
Kırmızı, pembe, sarı, beyaz derken, gül bahçesinin sonuna gelmiş.
Ama artık beğenebileceği çiçek de kalmamış.
Tam geriye dönüp, "en güzel çiçeği" koparmaya niyetlenmiş ki, kızın şartını hatırlamış ve önündeki hafif solgun duran çiçeği koparıp kıza getirmiş.
Kızın cevabı acı gerçeği apaçık ortaya koymuş:
"Gördün mü? Daha güzelini ararken, elindekilerden de oluyorsun.
Fırsat varken seçimini yapmalısın!"
Evet, aynen böyledir... İnsan, "daha güzelini" ararken, "elindekinden" de olur!..
Aynen;
"Dimyat"a pirince giderken, evdeki bulgurdan da olduğu" gibi!..
O halde;
"En iyisi"ni arama!..
Seçimini yap ve "kafana en uygun olan"dan yana kullan "tercih"ini!..
BİR TEK OY, ÇOK ŞEY DEĞİŞTİRİR!
Bugün, elbette "kritik" bir gün...
Heyecan zirvede, yürekler ağızlarda...
Bugün kullanacağınız "bir tek oy" bile çok çok önemli...
Onun içindir ki;
"Bir tek benim oyumla ne farkeder ki?" deme!..
Unutma ki;
"Göl"leri oluşturan da, "yağmur damlaları"dır!..
Yani; bir "damla" su, çok şey farkeder, çok şey değiştirir!..
Aynen, "hikâye"deki gibi...
Genç adam, göz alabildiğince uzanan sahillere vurmuş "deniz yıldızları"nı tekrar okyanusa atmak için birinden diğerine yarışıp duruyordu.
Onun bu telaşını gören yaşlı bir adam, yavaşça yanına sokularak ne yaptığını sorunca, genç adam;
"Dün gece fırtına vardı. Dalgalar, deniz yıldızlarını karaya savurmuş. Onları ölmeden önce tekrar denize atıyorum" dedi.
Yaşlı adam gülümseyerek şunları söyledi:
"Ama evlât, sahil kilometrelerce uzun, deniz yıldızları ise sayısız denecek kadar fazla, sonunda ne fark edecek ki?"
Genç adam, ayaklarının dibinden alıp, okyanusun derin sularına bıraktığı bir deniz yıldızını işaret ederek dedi ki:
"Bunun için çok şey fark edecek!"
Evet, vereceğin "bir tek oy" da çok şey fark ettirecek!
Çok şey değiştirecek!..
O halde; oyunu kullanmayı ihmal etme!..
"Yarın sabah" çok şeyin değiştiğini göreceksin!..
"Özgürlüğe" yelken açmak da,
"Esaret" ve "vesayet"te kalmak da senin elinde...
Çünkü bugün;
"Karar" da senin elinde, "mühür" de!
Yeter ki, git sandığa ve kullan oyunu!..
===============
Dertsiz iseniz, dert sizsiniz!
Hikâyemiz; herkes, birisi, herhangi biri ve hiç kimse adlı dört kişi hakkında...
Yapılması gereken önemli bir iş vardı.
Ve herkes, birinin bu işi yapacağından emindi.
Gerçi işi, herhangi biri de yapabilirdi.
Ama hiç kimse yapmadı!..
Birisi, buna çok kızdı.
Çünkü iş, herkesin işiydi.
Herkes, herhangi birinin bu işi yapabileceğini düşünüyordu.
Ama hiç kimse, herkesin yapamayacağının farkında değildi!..
Sonunda, herhangi birinin yapabileceği işi hiç kimse yapmadığı için, herkes, birisini suçladı.
Siz, siz olun;
"Hiç kimseye" havale etmeyin sorumluluğunuzu... Varsayın ki; "hiç kimse" gitmedi oy kullanmaya, ama "siz" gidin!..
Unutmayın; eğer "dertsiz" iseniz, "dert sizsiniz" demektir!..
vakit