İşte bu kadar basit.. Bir biyonik robot ve bir tabanca ya da bomba..
Kobani’de ya da Ayn el Arab’da IŞİD, PYD ya da PKK’ya göstermiştir kör şiddetin nasıl olduğunu, düzen kurmanın barışı korumanın zorluğunu ama yıkmanın ne kadar kolay olduğunu.
Süleymaniye’yi yapmak için, bir Sinan bir de Süleyman gerek. Tabi zaman, para, emek, bilgi, hikmet gerek biraz da. Ama Süleymaniye’yi yıkmak için, bir geri zekâlı, bir de kazma ya da bomba yeter..
Biliyor olmalısınız, kaybedilen kurtuluş savaşlarına terör, kazanılan terör eylemlerine kutsal kurtuluş savaşı denir bazen.
Terör “siyasal amaç güden şiddet”e denir.. Yıldırma, cezalandırma, misilleme, korkutma, caydırma, bastırma, güç gösterisi ve kararlılık, cesaret gösterisi gibi gayeye yöneliktir ve seçtikleri yöntem bu gayeye göre farklılık gösterir.. Çok yüksek bir ideale sahip olduklarını düşünürler. O ideal uğruna gerekirse canlarını feda etmeyi göze aldıkları için, diğer insanların malları ve canlarını hedef seçmeleri daha sıradan ve basit bir iştir onlar için. Hatta kendi eylemlerini kutsarlar..
Terör genellikle egemen otoriteye karşı başkaldırı biçimi olarak özel bir anlam taşır..
Teröristin bir ideali ve ideolojisi var. Gayeye giden her yol meşrudur. Düşmanının düşmanı onun dostudur icabında. Bu alemde herkes birbirini kullanır. Bazen kimin kimi kullandığı da belli olmaz. Terörle başetmek pek kolay değildir. Hele terör mafyalaşmışsa ya da yabancı istihbarat örgütleri ile fazla iç içe geçmişlerse ne zaman, ne yapacakları belli olmaz. Bir süre sonra ilkeleri filan da kalmaz zaten.. Tehdit, şantaj her şey mümkün..
Tekrar Paris saldırısına dönecek olursak, bunun teknik olarak Sultanahmet saldırısından ya da Avrupa’da son zamanlarda Müslümanlara ait konut, iş ve mabedlere yönelik saldırılardan pek farkı yok.. Düşünüyorum da, Avrupa’da Müslümanlara yönelik saldırıların dörtte biri Türkiye’deki gayrimüslimlere yönelik olsa idi ne olurdu. Bırakın Türkiye’yi, aynı şekilde Suriye’deki kiliselere ya da havralara yönelik bir saldırı olsaydı... Batı bu çifte standarttan vazgeçmek zorunda..
Suriye’yi terör bataklığına çevirenler, bir gün aynı terörün kendilerini de vuracağını düşünmeleri gerekirdi. 2 yıl önce bir mizah dergisinde kutsala yönelik kaba bir tecavüzün ardından gerçekleştirilen saldırı, suçlu kişiye değil, o binada bulunan herkese birden yönelik bir saldırı. Kim, niçin böyle bir şey yaptı bilmiyoruz. Saldırı hiç bir şekilde kabul edilemez. Kim, ne için yaparsa yapsın, bu saldırı İslamifobia’yi artıracak. Aynı şekilde yabancı düşmanlığını da. Bundan sonra karşı misilleme olur mu, onu da bilmiyoruz..
Saldırının dışarıdan mı, Fransa’nın içinden mi, onu da bilmiyoruz. Belki de Suriye’den geliyorlar, ya da Mali’den, Çad’dan..
Bu ifade özgürlüğüne yönelik bir saldırıdan daha fazla bir anlam taşıyor bana kalırsa. Batı basını ezberini tekrarlıyor. Batılı siyasetçi de “dibek dövenin ‘hık’ deyicisi” ya da “bozacının şahidi şıracı” rolünde. Gerçek şu sanki, “rüzgâr ekenler fırtına biçiyorlar”.. Mali, Tunus, Suriye, Çad, Orta Afrika, bu sonuçta bütün bunların etkisi olabilir... Etme bulma dünyası bu dünya. Tam da Avrupa’da yabancı düşmanlığı ve İslamifobia tartışılırken ortaya çıkan bu olayın çok yönlü olarak ele alınması gerek. Fehriye Erdal’a, Türkiye’deki ve İslam dünyasındaki terör örgütlerine arka çıkanlar, sahip çıkanlar, destek verenler, Türkiye’deki terör eylemleri karşısında sessiz kalanlar şimdi ocaklarına düşen ateş karşısında nasıl tepki verecekler bakalım.. Suriye’de ve Kuzey Afrika’da yaşananlar karşısında sessizliklerini koruyanlar şimdi bu konuyu ciddi bir şekilde yeniden masaya yatırmaları gerekir.. Paralel Yapı’ya sahip çıkan ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya hatta Sisi ve İsrail’le işbirliği içindeki ülkeler tavırlarını yeniden gözden geçirmeleri gerekir..
Gerek Sultanahmet’teki intihar eylemi, gerek Türkiye’de, güneydeki, doğudaki terör eylemlerini olayları batı ülkelerindeki eylemlerle birlikte düşünmek gerek.
İspanyol sanatçı Toledo’nun uyarılarını yabana atmamak gerek.. Konu dar anlamda bir ifade özgürlüğü sorunu değil, eğer dip dalga ve üst akıl’ı hesaba katmazsanız “Müslümanlara ölüm” sloganı atan intikam tugayları ile başedemezsiniz. Evet, sizin yaktığınız, üflediğiniz ateş İslam coğrafyasında hâlâ her gün yüzlerce can almaya devam ediyor..
İşe bakar mısınız, dün sol bir terör örgütü militanı bombalı saldırı öncesi yakalanıyor, arkasından bir polis merkezine bir canlı bomba saldırısı. İlk şüphe gerçek çıkmadı. Son tesbit “karadul”..
Fransa’da 2 yıldır yaptıkları densizlikle övünen mizah grubu, “hadi gelsene, ne zaman geleceksiniz”, “hadi gel artık, geç kaldın” diye teröre davetiye çıkartarak kışkırtmalarını sürdürürken cevabı kendi içinden, Cezayir asıllı, Yemen El Kaide’sine bağlı olduğu söyleyen kardeşlerden aldı. Ardından bir polis ve belediye görevlisi bir başka saldırının hedefi oldu. Ardından bir caminin yakınındaki bir kebabçıya saldırıldı. Batılıların İslam dünyasındaki işbirlikçileri de bu gelişmeler karşısında bir panik içine girdiler..
Bakın bu iş burada bitmeyecek. Bugün değilse yarın, ama mutlaka bir gün, bu işler kontrolden çıkar. Canları, kutsalları, malları ve onurları yağmalanan insanlar öfke ile ayaklandıkları gün sonuç çok daha dehşet verici olacaktır.. Terörü kendi toprakları dışına sürmek ve orada hedef ülkelere yönlendirmek akıllı bir çözüm şekli değil. Yaktığınız o ateş gün gelir sizi de yakar. Daha bu ne ki! Gelecek günler geçen günleri aratabilir.
Yoksa birileri tarihin sonunu getirecek bir kıyamet savaşı, medeniyetler arası bir savaş için “tanrıyı kıyamete zorlama”ya mı çalışıyor!
Bu arada; paralel yapı tefrikasına da gelişen olaylarla ilgili olarak bir bakıma ara vermek zorunda kaldık. Ama önümüzdeki günlerde, haftalarda tekrar döneceğim o konuya.
Selam ve dua ile..
yeniakit