“Terörist saldırılara karşı daha fazla sabredemezdik... Operasyonlar sürecek”
Çin, Endonezya ve Pakistan’ı kapsayan “5 günlük seyahat”ten sağ-salim döndük ve Allah’a şükür sizlere kavuştuk...
Bu beş günlük seyahat esnasında, Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’la; hem Çin’den Endonezya’ya giderken, hem de Endonezya’dan Ankara’ya dönerken sohbet etme imkânımız oldu...
İlk sohbetimizi 31 Temmuz Cuma günkü Akit’te okudunuz... Bugün de,“dönüş yolu”ndaki sohbetimizi aktaracağım...
“GERÇEK ÇİN” MİYDİ?!?
Sohbete geçmeden önce; Çin’le ilgili bir intibaımı aktarmak istiyorum...“İstanbul’daki sıcaklar”dan şikâyet edenler, Çin’e gitsinler de, sıcak neymiş görsünler!..
Öyle “bunaltıcı bir sıcak” vardı ki, dayanılacak gibi değil...
Hem de, “nemli” bir sıcak!.. Normal sıcaklık 30-35 derece ama, hissedilen sıcaklık, herhalde 50-60 derece idi...
Size bir şey söyleyeyim mi;
“Herkes Türkiye’nin kıymetini bilsin ve hiç de şikayetçi olmasın!
Belki petrolümüz, doğalgazımız yok ama, şu iklimimiz var ya, dünyaya değer!”
Geziye katılan “14 gazeteci” arkadaşla, bir de “espri” yaptık;
“Tamam Çin’e geldik de, gördüğümüz Çin, gerçek Çin miydi?.. Çinliler de, gerçek Çinliler miydi?”
Bu espriyi yaptık, çünkü;
Adamlar, “çakma ürün” yapımında o kadar ileri gitmişler ki; hangi ürün“taklit”tir, hangi ürün “gerçek”tir, anlamak mümkün değil!..
“Dünyanın en ünlü telefonları ve saatleri veya dünyanın en ünlü markalarını öyle bir taklit” etmişler ki, “bire bir aynısı!”
Ama, hep diyoruz ya;
“Çin malı!”
Tabiî, “gerçek ve kaliteli” olanları da var ama, bilmek lâzım!.. Aksi halde,“kazıklanmamak” mümkün değil!..
İşte onun için dedik;
“Gördüğümüz Çin, gerçek Çin miydi?.. Çinliler gerçek Çinli miydi?”
İşin esprisi bir yana, adamlar “teknoloji”de ve “ekonomi”de hayli ileri seviyelerde!.. “Ekonomide dünya ikincisi” olmuşlar dersek, herhalde fazla söze hacet yok!..
“Türkiye’ye ilgi”leri de hayli büyük...
Meselâ, 2014’te Türkiye’ye gelen “Çinli turist” sayısı “71 bin” iken,“2015’in ilk beş ayı”nda, bu sayı “123 binlere” çıkmış!.. Hem de, Ramazan ayındaki “Doğu Türkistan’la ilgili algı operasyonu”na rağmen!..
RAMAZAN’DAKİ ALGI OPERASYONU!
Çin gazeteleri; “Türkiye’deki protesto gösterileri”ne rağmen, “Türkiye’ye gitmeyin” şeklinde bir yayın yapmamışlar, sadece “Dikkatli olun”demişler, o kadar!.. Yani, “rezervasyon iptali” filan yok!
Yine öğrendik ki;
“Çin’de 35 bin cami, 40 bin imam” varmış!.. “Cami”ye gitmede, “namaz”kılmada, “oruç” tutmada, kısacası “ibadet” etmede bir “sıkıntı” var mı?.. Elbette var... Ama, “abartıldığı” kadar değil... “Müslümanlara zulüm”haberlerinin kaynağı, biraz da Amerika ve Avrupa!.. Hem “Türk-Çin ilişkilerini baltalamak”, hem de “Çin’in büyümesini engellemek”istiyorlar!.. Çin ise, “Türkiye’ye farklı bir önem” veriyor!.. Tabiî,“menfaatleri” gereği!..
Birileri; Çin’in hem “Türkiye’de”, hem de “Türkiye’nin referansı ile Afrika ve Ortadoğu’da yatırım yapmasına takoz koymak” istiyor!..
Ramazan ayında, “Doğu Türkistanlı Müslümanlara zorla bira içirdiler”şeklindeki “algı haberleri”nin kaynağında da, işte bu “nüfuz savaşı”varmış!..
KISACA ENDONEZYA
Bütün bunları, Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’la yaptığımız “ilk sohbet”te aktarmıştık... Ayrıntılarını daha sonra yazarız...
Gelelim “2. sohbet”imize...
Çin’den sonra gittiğimiz Endonezya; “19 bin adası, 330 milyon civarında nüfusu” olan bir ülke...
“Müslüman bir ülke.”
Sahipleri “yabancı” da olsa; “otel” odalarında “Kur’an-ı Kerim” var,“seccade” var, “kıble”yi gösteren işaretler var, “tuvalet”lerinde “taharet musluğu” var...
Her şey temiz ve güvenilir!.. Bir şey yerken, içinize siniyor, kuşku duymuyorsunuz...
Bu bile, büyük bir nimet...
ERDOĞAN’LA SOHBET
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan; Endonezya’dan Pakistan’a geçerken bize“Endonezya temasları” hakkında bilgiler verdi.
“Türkiye-Endonezya arasındaki ticaret hedefini, 2020’ye kadar 10 milyar dolara çıkarmaya çalışacaklarını... Gemi ihraç etme teklifine sıcak baktıklarını... THY’nin sefer sayısını iki katına çıkarma teklifine, sağlık alanında karşılıklı işbirliğine, D-8’i daha aktif hale getirme, Yunus Emre kolejlerinin yaygınlaşması tekliflerine hayli olumlu yaklaştıklarını” ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Endonezyalı yetkililere; Endonezya’daki Paralel Devlet yapılanmasıyla ilgili bilgilendirmeler yaptık. Bazı konularda çok ciddi tedbirler almışlar... Bundan sonraki sürece yönelik de iletişim halinde olacağız. Bunların da ayrıca takipçisi olacağız. Paralel’in 10 kadar okulu var Endonezya’da... Bu okulların kapatılması konusunda görüşlerini dile getirdiler.”
TSK DA HASSAS
Erdoğan, temasları konusunda bilgiler verdikten sonra, sıra geldi“soru”lara...
İşte sorduğumuz “soru”lar ve işte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “cevap”ları:
l SORU: YAŞ toplantısında, TSK içindeki paralel yapı mensupları hakkında bir çalışma yapılacak mı, ayrıca iki kuvvet komutanının görev sürelerinin uzatılması ihtimalinden söz ediliyor. Sizin bu konuda değerlendirmeniz nedir?
Yüksek Askeri Şura ile ilgili konuları şu anda konuşmam doğru olmaz. Şura önce görüşmelerini bitirsin, ondan sonra ilgili arkadaşlar zaten sonuç bildirgesiyle açıklamayı yaparlar. Ama Paralel Yapı’ya yönelik hassasiyet aynı şekilde, şüphesiz TSK’da da var.
l SORU: Türkiye-ABD ilişkilerinin son durumu nedir ve yakın dönemde bir ABD seyahati var mı?
Henüz nihai kararımızı vermedik. Eğer Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılırsam Eylül’de, katılmazsam bu ay içerisinde bir ABD seyahati söz konusu olabilir. Gittiğimizde, Maryland’deki külliyenin açılışını da gerçekleştirelim istiyoruz. Orada muhteşem bir eser ortaya çıktı. Dolayısıyla, hem Washington’ı hem New York’u içeren bir ziyaret olacak.
OPERASYONLAR SÜRECEK
l SORU: Türkiye-ABD ilişkilerindeki son duruma ilişkin değerlendirmeniz?
Malûmunuz, Temmuz’un 22’sinde Sayın Obama ile özellikle DAİŞ eksenli bir telefon görüşmesi yaptık. Bu hususta oluşturulacak koalisyon güçleriyle alâkalı olarak yaptığımız, yapmakta olduğumuz ve yapacağımız çalışmaları değerlendirdik.
Onun akabinde; bildiğiniz üzere bazı gelişmeler meydana gelince, bir astsubayımızın da şehit olmasıyla birlikte, tehdit unsurlarına karşı, DAİŞ’e karşı operasyonumuzu da yapmış olduk. O sırada Kandil’deki gelişmeler de farklı bir tehdit unsuruydu. İçeride de bazı tehdit unsurları vardı. Bunlara yönelik olarak da adımlarımızı atmak durumunda kaldık.
Polislerimize ve askerlerimize yönelik saldırılar, güvenlik güçlerimizin şehit edilmeleri bu süreci ciddi manada tetikler hale geldi. Bölücü terör örgütünün, Doğu’da, Güneydoğu’da, büyük şehirlerimizde yaptıkları, demokratik bir ülke için kabul edilebilir, müsamaha gösterilebilir şeyler değil. Bu yapılanlara karşı, hükümet, devlet elbette gerekli adımları atmak durumundaydı. Nitekim bu adımlar atılmıştır ve atılmaya da devam edilecektir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bu noktada kararlıyız: Tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak konusunda taviz vermemiz mümkün değildir.Olanlar karşısında daha fazla sabretmek mümkün olamazdı.
DAİŞ ve PKK da dahil olmak üzere terör odaklarına karşı düzenlediğimiz operasyonlara ilişkin müttefiklerimiz başta olmak üzere ilgili devletleri de bilgilendirdik. Birleşmiş Milletler ve NATO da haberdar. Bütün dünya attığımız adımlara saygı duyduğunu söyledi.
Dünyanın değişik yerlerinde Türkiye düşmanı olan bazı medya organlarının yayınları var. Onların yaptıkları dezenformasyon da var. Ama tabii ki bunlara bizim eyvallah etmemiz mümkün değil. Elbette gereken neyse yapılacaktır. Planımız neyse bu planımızı uygulamaya devam edeceğiz. Terörle beraber hareket edecek olanlar buyursunlar terörle beraber hareket etsinler. Barışa ve Türkiye’nin huzuruna katkıda bulunmak isteyenler de buyursunlar bizimle birlikte hareket etsinler.
l SORU: DAİŞ, PKK ve PYD, ayna anda Türkiye’ye karşı kullanılıyor diyebilir miyiz?
Aralarında bir takım çıkar ilişkileri olduğunu göz önüne almak gerekir diye düşünüyorum. Mesela Tel Abyad’da yaşananlar... DAİŞ önce işgal ediyor. Tel Abyad boşaldıktan sonra PYD ile DAİŞ arasında mücadele başlıyor. Bu defa da oraya PYD giriyor...
Yapılması gereken boşaltılan bu tür şehirlere Araplar, Türkmenler de dahil olmak üzere oraların asli sakinlerin de tekrar dönebilmelerini sağlamaktır. Bu nasıl mümkün olacak? Oraların güvenliği sağlandıktan sonra olacak.
Aynı şey mesela Cerablus için de geçerli. Güvenlik tesis edildikten sonra oranın kendi halkı oraya geri dönme imkanını bulacak.
PARTİ KAPATMAYA KARŞIYIM
l SORU: HDP’yle ilgili kapatma davası tartışmalarına ve bu hususta ortaya atılan çeşitli iddialara ne diyorsunuz?
Biliyorsunuz, ben siyasi partilerin kapatılmasına her zaman karşı oldum.Siyasi partilerin kapatılmasını hiçbir zaman savunmadım. Hatta başbakanlığım döneminde biz, 2010’da anayasa değişikliği çerçevesinde,partilerin kapatılmasına artık son verecek bir maddeye de yer vermiştik. Ancak o maddeye sıra geldiğinde maalesef CHP, MHP ve (o zaman tabii HDP değil BDP’ydi) bunlar Parlamento’yu terk ettiler. Ne yazık ki bizim içimizden de 3-5 tane milletvekili arkadaşımız ihanet etti. Onlar da parlamento dışına çıkınca maalesef 330’u bulamadık. Neticede de o madde referanduma girmedi. O madde eğer referanduma girmiş olsaydı, bugün partilerin kapatılması diye bir şeyden söz edilemeyecekti.
Dolayısıyla partilerin kapatılmasını kim istiyor, kim istemiyor belli. Fiilen durum ortada. Anlattıklarımın tümü Meclis kayıtlarında, tutanaklarında var. Kim kimi aldatıyor?
Benim tezim şudur. Gerçek kişi ile tüzel kişiyi ayırmamız lâzım. Gerçek kişi bir suç işliyorsa, bedelini ödemeli. İster siyasette, ister siyaset dışında...
Tüzel kişiyi cezalandırmanın hiçbir anlamı olmaz. Bir parti kapatılır, diğeri açılır. Nitekim zaten birçoğu yedeklemeyi bile yapmış durumda. Yedek partileri bile var.
Bu hususta benim söylediğim şu: Hangi siyasi parti olursa olsun, birisi ceza gerektirecek bir suç işliyorsa, bunun cezasını çekmelidir. Ki, bu konuyla ilgili şu anda; dokunulmazlıkları kaldıralım vs. biçiminde meydan okumalar var. Bu Parlamento’nun vereceği bir karardır. Yani bu sadece kürsü masuniyeti mi olur yoksa kürsü dışında yine kapsamı olmaya devam mı eder, bunların hepsi, aralarında müzakere ederek verebilecekleri bir karardır.
l SORU: Selahattin Demirtaş hakkında 6-8 Ekim olayları ile ilgili soruşturma konusu...
Bu konuda benim bir değerlendirme yapmam doğru olmaz. Bu yargıyla alakâlı bir mesele. Bu konuda benim açıklama yapmam, kesinlikle doğru olmaz.
l SORU: Paralel Yapı ile mücadele kapsamında Emniyet Teşkilatı’nda görevden alınanların çoğunlukla bölgeye tayin edildiği ve bunun sonucu olarak terörle mücadelede bir zafiyet oluştuğu yönünde yorumlar var. Siz de böyle bir durum sezinliyor musunuz?
Bölgede, bahsettiğiniz paralel yapılanmaya ek olarak ulusal güvenliğimizi tehdit eden başka unsurlar da var. Bakıyorsunuz bazı vilayetlerimizdekendilerine göre yargı organı oluşturmaya kalkışanlar var. Tabii bu konuda bizler de ilgili birimlerimize, valilerimize, bakanlarımıza, bu tür şeylere asla izin verilmemesi gerektiğini söylüyoruz. Dediğiniz çerçevede tayinler isabetli mi olmuştur, isabetsiz mi olmuştur; elbette o konunun da hassasiyetle değerlendirilmesi gerekir. Sağlıklı değerlendirmeler neticesinde isabetli kararlar alındığında, terör örgütünün eylemlerine karşı da çok daha başarılı neticeler elde etmek mümkün olacaktır diye düşünüyorum.
UYGUR TÜRKLERİ’NİN DURUMU
l SORU: Çin Halk Cumhuriyeti’ne yaptığınız ziyaret sırasında Uygur Türkleri mevzuunda yaptığınız görüşmelerin sonuçları neler oldu?
Görüşmelerimizde, Sincan Uygur Özerk Bölgesi de gündeme geldi. Çin’in bu konuda rahatsız olduğu konu, sadece terörle alakalı. Bazı Uygurların DAİŞ başta olmak üzere terör örgütlerine katılmalarından, Çin’in birlik, beraberlik ve bütünlüğüne kasteden terör faaliyetlerinden tabii ki rahatsızlar. Bazı Uygurların DAİŞ’e katıldıklarını bizler de biliyoruz, bunu da açıkça söylemek durumundayım. Pekin’de Çin İslam Cemiyeti mensuplarıyla da bir görüşmem oldu. Onlar heyet halinde ziyaretimize geldiler. Onları da dinledik. “Bizde 35 bin cami, 40 bin de din görevlisi var” diyorlar. Ben de kendilerine bu noktada, “Çin şu anda dünyada ikinci sırada ama, bundan 10-15 sene sonra belki de dünyada birinci sıraya yükselecek. Sizler böylesine güçlü bir ülkenin vatandaşı, halkı konumundasınız. Öyleyse sizler de birlik ve beraberlik içinde olmaya, bu halk içerisinde konumunuzu sağlamlaştırmaya önem vermelisiniz” dedim. Tüm bu hususlardaki samimiyetimiz ve görüşmelerimiz, Çin Halk Cumhuriyeti yetkilileri tarafından da memnuniyetle karşılandı.
PUTİN, ESED’DEN VAZGEÇEBİLİR
l SORU: Suriye’de DAİŞ’e karşı oluşturulacak koalisyon güçlerinde Suud ve Katar ne şekilde yer alacak? Ayrıca Suriye konusunda Putin’in tavrında değişiklik söz konusu mu?
ABD’yle yaptığımız görüşmelerde koalisyon güçleri arasında Suudi Arabistan ve Katar’ın, Avrupa’dan Fransa ve İngiltere’nin de yer almasını konuşuyoruz.
Putin’in Suriye konusundaki tavrı ise, eskiye oranla çok daha olumlu. Bakü’de yüz yüze görüşmemizde, daha sonra yaptığımız telefon görüşmesinde, ben kendisini daha olumlu gördüm. O ilk zamanlardaki yaklaşımı yok. Artık “Sonuna kadar Esed’in yanındayız” noktasında değil.
Çok daha olumluydu. Telefon görüşmemizde de, kendisini daha olumlu istikamette gördüm.
Doğrusu, Esed’den vazgeçebileceğine inanıyorum. O ilk zamanlardaki gibi değil. Artık “Sonuna kadar Esed’in arkasındayız” modunda değil.
l SORU: Son operasyonları, “Türkiye bölgesel bir savaşa çekiliyor” şeklinde yorumlayanlar var... İncirlik’in de açılmasından sonra, yeni bir kırmızı çizgimiz var mı?
Türkiye’nin bölgesel bir savaşa çekildiği doğru değil. Böyle bir iddiayı ya da yorumu paylaşmam mümkün değil. Bu iddiayı ortaya atanlar, şu anda yapılmakta olan operasyonları engellemek istiyorlar. Olaylar karşısında operasyon ihtiyacı duyulduğu andan itibaren, gereken neyse elbette yapılacaktır. Biz sadece hedefi belirleriz ve işin takibini yaparız. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz de bu hedefleri gerçekleştirir. Şu anda gerek hükümetimiz, gerekse Cumhurbaşkanı olarak şahsım, Genelkurmay Başkanımız ve Silahlı Kuvvetler’deki ilgili arkadaşlar, herkes gerekli çalışmaları yapıyor.
Operasyonun ilk etabı, DAİŞ’in sınırlarımızda tehdit haline gelişiyle başladı. Ama bunun dışında sınır ötesinde ve ülke içinde PKK ve benzeri terör örgütlerinin oluşturduğu tehditler, yaptıkları saldırılar söz konusu. Bunlara karşı da sessiz kalamayız.
Öte yandan Suriye’de PYD’nin Suriye ordusuna katılabileceğine, Esed rejiminin de bu yöndeki eğilimlerine ilişkin haberler ilginç. Tabii ki koalisyon güçleri olarak tüm bunları aramızda konuşup değerlendireceğiz, ona göre de yol haritamıza işlerlik kazandıracağız.
***************************************************************
“Kobani düştü-düşecek” sözünün kaynağı Obama!..
l SORU: O dönemde sizin “Kobani düştü düşecek” sözünüzü, bazı kesimler sanki buna seviniyormuşsunuz gibi algıladı...
Bunu daha önce de defalarca söyledim. O ifadelerimi çarpıtanların kimler olduğu belli. Kobani’nin düşmesini arzulamamız asla söz konusu olmamıştır. Kobani’nin düşmesinin Türkiye’ye, bizlere kazandıracağı bir şey de olamaz. Nitekim Kobani’nin düşmesini istemediğimiz için Özgür Suriye Ordusu’nun ve Peşmergelerin Kobani’nin imdadına koşmalarına imkan sağladık. Tüm bunları yaptıysak, Kobani düşmesin diye yaptık. Bu konu, Kobani’de DAİŞ’le çatışmaların yaşandığı süreçte, Obama’yla yaptığımız bir telefon görüşmesinde gündeme gelmişti. Obama, “Kobani 2 güne kalmaz düşebilir” demişti. Ben de kendisine, 200 bine yakın Kobanilinin zaten bizim ülkemizde olduğunu hatırlatarak, orada sadece 3 bin civarında savaşçı bulunduğunu söylemiştim.
Özgür Suriye Ordusu’nun ve peşmergelerin desteğiyle Kobani’nin düşmesinin pekala engellenebileceğini belirtmiştim. “Oraya indireceğiniz silahlar sadece PYD’ye değil DAİŞ’e de gidebilir” demiştim. PYD’nin içinde PKK terör örgütünün unsurları da yer aldığından, PYD’nin adeta PKK’nın farklı bir yapılanması olduğunu anlatmıştım. Ama bunu pek anlamak istemediler, o gece malum oraya silah da indirdiler.
Ama süreç, bizi haklı çıkardı.
yeniakit