Sedat Laçiner / STAR
Terörle mücadelede silahın yeri
Terörle mücadele bir bütündür. Sadece silahlı veya sadece silahsız mücadele olmaz. Mücadelenin silahlı kısmı da vardır, silahsız kısmı da. Tüm boyutlar eşzamanlı ve eşgüdümlü olarak yürütülmelidir. Aksi halde bir alanda sağladığınız başarı, mücadelede size katkıdan çok zarar da verebilir. Örneğin ekonomik sorunları giderir, siyasi sorunları kendi haline bırakırsanız daha zengin, ama daha kızgın bir kitle ile karşılaşabilirsiniz. Aynı şekilde silahsız alandaki başarınızı silahlı alanda tekrar edemezseniz inisiyatifi teröristlerin elinden alamazsınız. Böylece silahların gölgesinde reform yapmaya çalışırsınız. Belki yol alırsınız... Fakat aldığınız yol, katlandığınız maliyet ile uyumlu olmaz.
Bizde bazı 'aydınlar' geçmişte silahlı mücadelenin her türlüsünün denendiğini ve başarı sağlanamadığını öne sürüyor. Bu doğru değil! Geçmişte silahın ve zorbalığın her çeşidi denendi, fakat teröristle mücadelede etkili ve yasal silahlı mücadele neredeyse hiçbir dönemde denenmedi. Bizim devletimiz on binlerce PKK'lıyı öldürdü; karakollarda çok işkenceler görüldü; kalabalıkların üzerinden F 16'lar uçtu; binlerce faili meçhul var ve liste böylece uzar gider. Bunların hepsi doğru... Ve bunların hepsi de 'terörle mücadele' adı altında yapıldı... Ancak şunu unutmamak gerekiyor, bunların hiçbiri teröristle etkili ve yasal silahlı mücadele sınıfına girmez. Geçmişte tetiğe bilinçsizce, ayrım gözetmeden ve hukuksuzca basıldı. Elbette bir de art niyetliler vardı. Bunlar da terör devam etsin, böylece gerçek gündem perdelensin ve kendi görünmez iktidarları sürsün diye tetiğe bastılar veya bastırdılar. Bunu yapanların sivil veya asker olması da önemli değildir. Örneğin 'sözde sivil' Çiller hükümetleri döneminde polis, asker ve Hükümet bir oldu, akla ziyan insan hakları ihlallerini bir darbe yönetimini aratmayacak tarzda uyguladılar. Fakat sonuç alamadılar. Çünkü silahı yasalar ve akıl çerçevesinde değil, kontrolsüzce, hukuksuzca kullandılar. Üstelik silahlı mücadeleyi barışçıl araçlarla da destekleyemediler.
Silah barışı korumalı
Türk aydınının, gelinen bu noktada, geçmiş kötü deneyimlerin etkisi altında terörle mücadelenin sadece diyalog ve reform yapmaktan ibaret olmadığını artık görmesi gerekiyor. Silah da, polis de, asker de sadece birer araçtır. Bu araçları hukuku ve barışı yok etmek için kullanabileceğiniz gibi, demokratik reformlarınızı korumak için de kullanabilirsiniz. Eğer barışın sadece reformlarla geleceğini düşünür ve hukukun zorlayıcı gücünü temsil eden güvenlik güçlerini devreye sokmazsanız şiddet hiçbir zaman kendiliğinden gerilemez. Daha da kötüsü böyle davranarak reformlarınızı şiddete ve onun insafına terk ettiğiniz kitlesel korkulara rehin bırakırsınız.
Geçmişte şiddete karşı sadece şiddet vardı. Gözü dönmüş bir şekilde birbirini öldüren taraflar öldürmekten yorulmadılar... Yorulmazlardı da... Çünkü kontrolsüz ve hukuksuz şiddet şiddeti besler. Devlet son 10 yılda çok değişti ve bu işin teröriste benzeyerek çözülemeyeceğini çok net bir şekilde anladı. Bu sayede en büyük eksikliğimiz olan barışçıl araçlar, yani Demokratik Açılım devreye sokuldu. Terörle mücadelenin hukuksal, siyasal, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarında dev adımlar atıldı, atılmaya da devam ediyor. Fakat bu kez de hukukun zorlayıcılığı ortada yok. Dileyen istediği gibi tehdit de ediyor, adam da öldürüyor. Devlet ağırlığını koyamayınca şiddet şımarıyor ve azgınlaşıyor. Daha da kötüsü şiddet haklı çıktığını sanıyor ve yapılan reformları silahın gücüne bağlıyor.
Bundan sonra yapılması gereken etkili ve hukuk içinde bir karışımı yakalayabilmektir. Sanılanın aksine bu karışım hukukun veya demokrasinin feda edildiği bir yol olmayacaktır. Tam aksine dünyanın en iyi silah kullananları dünyanın en güçlü demokrasileridir. Demokratik Açılım yoluna devam edecekse bu teröristlerin silahlarının gölgesinde değil, hukuk devletinin koruyuculuğu altında olacaktır