Ortadoğu'ya, ABD'nin bölgedeki baskı stratejisini harekete geçirmek için 11 Eylül'ü kullanarak 'terörle savaş' adı altında başlattığı, siyasi ve askeri bir süreç hükmediyor. ABD tekelci petrol şirketleri ve silah fabrikalarının çıkarları için, Üçüncü Dünya ülkelerinin ekonomilerini kuşatma altına almayı ve 'yapıcı karmaşa' planıyla birçok ülkede askeri ve siyasi sarsıntıların sürmesini sağlamayı amaçlıyor. Hedef, Ortadoğu'nun mukadderatını güç kullanarak kontrol altına almak, yeni muhafazakârların içindeki Siyonist ve Hıristiyan grubun planladığı büyük veya yeni Ortadoğu projesini gerçekleştirmek.
BM'de bile ABD borusu ötüyor
ABD şer ekseninin çizdiği bu iğrenç plan içinde, Filistin devletinin kurulmasından söz etmeden önce, intifadanın bitirilmesi gereken 'terörist' bir hareket olduğu gerekçesiyle müzakerelerin ve Filistin sorununun nasıl dondurulduğunu gözlemledik. Üstelik, Filistinli sivillere karşı her gün yaptığı katliamlara son vermesi için İsrail'le hiçbir baskı yapılmadı.
Çünkü ABD, çözümün iki taraf arasındaki dengeden değil, Filistin'in İsrail'e mutlak teslimiyetinden geçtiğini ve bir Filistin devletinden söz etmek için bu devletin İsrail'e bağlı olması gerektiğini düşünüyor.
Yönetim, hükümet ve direniş olarak Filistinlileri, Amerikalı ve Avrupalı yetkililerin Siyonist yetkililerle yapacağı ve hiçbir sonuç vermeyecek toplantıdan çıkacak aldatmaya karşı uyarıyoruz. Bunun yanı sıra, gerçekçi çözüme varılması için Arap-İsrail çekişmesini BM Güvenlik Konseyi'ne devreden Arap Birliği tasarısı da faydasız. Çünkü çok iyi biliyoruz ki bu konsey, İsrail aleyhine alınan bütün kararları dondurarak işgali meşrulaştırdı. Zira ABD ve müttefikleri bütün bu kararların uygulanmasını engelledi ve Konsey'e sadece Araplarla, özellikle de Lübnan ve Suriye'yle ilgili kararlarda baskı yaptı.
Bu yüzden, ABD'yle hayati sorunlarına dair ilişkilerindeki siyasi zayıflıkları sebebiyle Arapların hiçbir olumlu netice alacağını düşünmüyoruz. İsrail'in bölgedeki en güçlü devlet olması isteniyor; ki böylelikle herkes ona boyun eğsin. ABD Başkanı, Arap girişimi hususunda hiçbir baskı yapmayacağına dair İsrail dışişleri bakanına güvence verdi. İsrail böylelikle Filistinlilerin yaşayabilecek bağımsız bir devlet hakkına yönelik tavrını sürdürebilecek.
İslam karşıtı bir kampanya var
ABD Başkanı'nın konuşmaları, Amerikan ve Batı kamuoyunu Lübnan ve Suriye'den İran ve Filistin'e kadar Ortadoğu'daki mevzilerden 'korkutmayı' sürdürüyor. George W. Bush, bu mevzilerin 'dünya güvenliğine tehlike oluşturduğu' mesajını veriyor. Washington böylelikle kendisini askeri ve siyasi sıkıntılar içine sokan Irak ve Afganistan işgallerine destek toplamaya çalışıyor; güç kullanımını meşrulaştırmak için Irak'taki kitle imha silahlarına dair kullandığı yalan yöntemiyle, nükleer programı barışçıl olmasına rağmen 'İran tehlikesi'ne de mercek tutuyor.
ABD, Avrupa ve İsrail'in istihbarat organları, İslam inancını ve kültürünü karalamaları, İslam'ı ABD ve İsrail'in politikalarına yönelik
halk nefretinin sebebi olarak görmeleri için birçok Batılı yazar, medya
organı ve siyasiyi harekete geçiriyor. Tabii, asıl sebebin ABD'nin siyasi,
askeri ve ekonomik saldırıları olduğu gerçeği göz ardı ediliyor.
İslam'a dair bilgisi yetersiz
Bu atmosfer içinde, Müslümanları birbirine karşı kışkırtmaya ve İsrail'in Araplar ve Müslümanlar için oluşturduğu tehlikeyi hafife almaya çalışan tutumlar ve sözler işitiyoruz. Arap dünyasını, 'Irak'a egemen
olmaya' ve nükleer silah elde etmeye çalıştığı gerekçesiyle İran'la korkutuyorlar. İran ise Irak ve Afganistan'daki ABD işgalinden kendisini korumak ve ekonomisini geliştirmek istediğinis açıklıyor. Bölgenin tek nükleer devleti İsrail ise nükleer silahları, önleyici savaşları ve istihbarat faaliyetleriyle Arap dünyası için asıl tehlikeyi oluşturuyor.
Diğer taraftan, İslam dünyası Papa'nın Almanya'da üniversite hocaları ve din adamlarının huzurunda verdiği konferansta İslam hakkında sarf ettiği sözlerini dinledi. Bu sözleri, Papa'nın İslam hakkında pek fazla şey bilmediğini gösteriyor. İslam'a göre akıl, insanların sorunlarını ve işlerini düşünürken göz önünde bulundurmaları gereken kutsal bir güçtür. Hatta İslam, inancın aklın kapsamı dışında değil akıl üzerinde odaklandığını vurgular. Ayrıca İslam hikmetle, iyi öğütle davete çağırır ve Müslümanlardan Yahudi ve Hıristiyanlarla tartışmalarını ve ortak kelimede buluşmalarını ister. Dinde zorlama yoktur. Cihada gelince, Kuran cihadın saldırma değil, savunma ve koruma amaçlı olduğunu vurgular. Kuran'da, "Saldırmayın, Allah saldıranları sevmez" diye buyurulur.
Papa ayrıca İslam'ın 'Allah'ın dileğinin akla boyun eğmeyeceği' düşüncesini taşıdığını dile getirdi.
Bu, bir yanlış anlama. Çünkü İslam Allah'ın hikmetinin ve gözetiminin yaratılmışların lehine olduğunun altını çizer. Bizler Papa'yı İslam'ı hassas ve bilimsel bir bilinçle okumaya çağırıyoruz; Yahudilik ve emperyalizmin başını çektiği İslam düşmanı medyaya boyun eğmemesini istiyoruz.
Haçlı savaşları neydi?
Bizler din ve kültürlerarası diyalog konusunda kendisiyle hemfikiriz ve Kuran'ın herkesle diyalog kuran bir kitap olduğunun altını onlarca yıldır çiziyoruz. Hal böyleyken, Vatikan kaynaklarının 'Papa İslam'a saldırmayı amaçlamadı, ama bu sözler birileri tarafından şiddeti körüklemek için kullanıldı' mazeretini kabul etmeyiz. Çünkü İslam inancında akıl konusundaki sorunlardan söz eden Papa, kendisinden önceki Papaların 'kutsal savaşlar' diye başını çektikleri 'Haçlı seferleri'nden da dolaylı yolla söz etmiştir. Kendisine bu savaşlarla ilgili görüşünü soruyor ve bu yanlış okuma sebebiyle Müslümanlardan şahsen özür dilemesini istiyoruz.
Bizler, Papa'nın Hz. Muhammed'i karalayan bir imparatorun sözlerini hiçbir fikri bağlam olmaksızın dile getirmesini şiddetle kınayıp protesto ediyoruz. Bir yandan da, kışkırtıcı sözlerden uzak durarak, karşılıklı
bakış açılarının anlaşılmasına yoğunlaşmış bir İslam-Hıristiyanlık ilişkisinin çağrısını yapıyoruz.
(Bahreyn gazetesi Vasat, Hizbullah'ın ruhani lideri, 17 Eylül 2006)
dunyabulteni