Teşekkürler Almanya!

Merve Kavakçı

Samimi bir teşekkür benimkisi. Zira bu kadar önemli bir Evet kampanyasını içteki siyasiler bu kadar kısa sürede hazırlayıp uygulamaya koyamayabilirlerdi. Bu anlamda Evet diyen AK Parti’nin yükü bir miktar da olsa hafiflemiş oluyor Evet için onlara yardımcı olan Almanya devreye girince.. Zira anlatıp anlatıp teorik perspektiften, felsefi arka plandan pratiğe geçilmeye yardımcı oluyor Almanya’nın tavrı. İnsanlar ellerinde, gözlerinin önünde somut gerçekler görmek isterler. Onun içindir ki mesela tarihsel süreçte hangi liderler, Özal’ından Erbakan’ına ve hatta Demirel’ine kadar bir siyasi başkanlık sisteminin öneminden bahsetmiştir. Çünkü sistem tıkanıktır, çünkü sistem tıkanmıştır. Bu tıkanıklığın sonucunu da her zamanki gibi millet çeker. Siyasiler etkilenir ama bu milletin cebine, mutfağına, işine, gücüne, moraline yansır. Nasıl yansımasın? Örnek en yakın tarihte, Ecevit Sezer krizinden gelir. Ecevit ve Sezer ikisi de solcudur mesela. Hani yaşam tarzı yaşam tarzı diye bağırır ya Kılıçdaroğlu, hah tam da aynı tarzdan. Seküler laik cumhuriyet kıbleleri misali döndükleri yöndür. Bundan da gurur duyarlar, birincisi ölümünde laiklik şehidi ilan edilmişti mesela, çünkü Danıştay saldırısı diye bilinen ve o yıllarda halkımıza laikliğe saldırı olarak algılattırılarak gerçekleşen cinayetin sonucu gelişen cenaze töreninde küt diye düşmüştü ve emr-ı Hak vaki olmuştur. Müteveffa da laiklik şehidi ilan edilmiş alkışlar arasında toprağa verilmişti. Hatırlamayanlar kadar, o günleri bilmeyen, o günlerin Türkiye’sini hiç tanımayan ve fakat oy verecek olan çocuklarımız için detaylı olarak bahsettim. Evet, Ecevit ve Sezer tabiri caiz ise aynı yolun yolcusu olmasına rağmen yine de sonunda fiziksel bir kavga ile ilişkilerini sonlandırdılar. Yine çocuklar için açıklayalım: Bir MGK toplantısı sırasında Cumhurbaşkanı Sezer, Başbakan Ecevit’in kafasına Anayasa kitapçığını fırlattı, belki de ona doğru attı, ama Ecevit fırlattı yaygarası yaptı bilemem, görenlere sormak lazım. Ama sonuç itibariyle kavga gürültü ülke ekonomisi batışa geçti. Sadece iki devlet adamı ilişkilerini sonlandırmıyorlardı, aynı zamanda ülkenin geleceğini de söndürüyorlardı. Yani olan millete oluyordu. Ah millet ah! Kimin umurundaydı millet! Ama sistem böyle kurulmuştu. Aynı partiye mensup olmalarına rağmen Özal-Yılmaz veya Demirel-Çiller arasındaki sorunlar bir kere daha Sezer Ecevit arasında zuhur ediyordu.

Tabii Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olan millete güvenmeme, iktidarı millete vermiş gibi gözüküp vermeme oyununa son vermek gerekiyordu. Yine laiklikleri ile gurur duyan ve alavere dalavere yok, 367 yok, 27 Nisan elektronik darbesi yok, balyozu yok, cumhuriyet mitingleri iktidarı indirmek isteyenlerin gayretleri sonucu ilk defa halk tarafından seçilen cumhurbaşkanının yolu açıldı. Bugün tam da onun sonucudur. Hani Baykal’ın 2007’de Başbakan Erdoğan’a seslenerek “Olma! Olma! Aday olma!” çığlıklarına rağmen Gül’ün adaylığı ve sonra Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına çıkışı vardı ya, işte o zaman millet Evet kararını vermişti zaten. Şimdiki ise bunun formalitesinden başka bir şey değil. Durum bundan ibaret. Bu 2007’deki halk iktidarının tamamına erdirilmesi sürecinde son adımdır. Bunun sağ sol, şu bu, şucu bucu ile değil, halkın mı, halkı yönetmeye alışmış güç odaklarının mı dediği olacak sorusu ile alakası vardır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, oryantalist değerlerden söz ediyor, Batının ikiyüzlü tavrına dikkat çekiyor. İfade özgürlüğü derken teröristlere kol kanat germelerine eleştiri getiriyor. Dünya beşten büyük deyince 5 ile değil, 4 ile Rabia selamı yapıyor. Almanya ve peşinde Hollanda tam da bu ikiyüzlülüğü örneklendiriyor. Müslüman, güçlü Türkiye’ye hep birlikte Hayır diyorlar. Bir siyasetçiden alıntı yapalım bu noktada: “Hayır diyenler terörist değildir, ama bütün teröristler hayır diyor”.

yeniakit