Abdulhamid’i çok seviyoruz, onun “din-ü devlet”, “İla-yı kelimetullah”, “Nizam-ı alem” anlayışından kurtulduğumuz için mi bayram yapıyoruz!. Yok öyle değil. Bugün kutlanan Cumhuriyet Türkiye (İslam) Cumhuriyetinin 95. Yılı! Ha! Bana sorarsanız, “Cumhuri” sistem mi, “Monarşi” mi? Adına değil, muhtevasına bakarım. Muhtevasını görmesem adına bakıp karar verecek olursam “Cumhuri sistem” daha sıcak gelir. Sovyetler de Cumhuriyet’le yönetiliyordu değil mi, Hitler Almanya’sı da. Aynı diktatörlük örneklerini “Monarşi” ve “adında “Demokratik” ülkelerde de görmek gerek. Cumhuriyet Arapça bir kelime. Aslında “Res Publica”ın tam karşılığı değil. “Rest publicas” soluklanmak, dinlenmek gibi bir anlama sahip, “Res publica” “Kamu malı” anlamına geliyor. Yani ortak malın, alanın yönetimi gibi bir anlamı var. Arapçada “Cumhur”, sanıldığı gibi “Halk” anlamına gelmez. O “Demos”dur. “Kratos” ise iktidar demektir. Demos Kratos Halk iktidarı / Halkın yönetime katılması anlamına gelir. “Cumhuriyet” bu anlamda çoğunluğun, yani “Halkın çoğunluğu”nun, yani “Ulus”un yönetim hakkı anlamına gelir. “Demokratik Cumhuriyet” dediğinizde ise çoğunluğun yani ulusun ana unsurunun dışında kalan diğer/öteki unsurların hak ve hukukunun korunması anlamına gelir. Halk ya da Ulus’un alameti farikası, onun inanç, tarih, gelenek, dil, örf, ananeleridir. Ancak CHP’nin ulusçuluğu, toplumun bütününün alameti farikalarını yok ederek, “Resmi ideoloji”nin dinleştirilmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Dine karşı, bu anlamda Laiklik bir kalkan olarak kullanılmıştır. “Cumhuriyet” yeniden tanımlanarak, ona 6 ok şeklinde tanımlanan yeni bir çerçeve çizilmiştir. Yani Cumhuriyet’in kurucu aklı’nın, Reşit Galiblerin, Osman Nuri Çermanların, Tekinalp (Moiz Kohen)’lerin CHP’nin “Cumhuriyet”i her hangi bir Cumhuriyet değil “The Cumhuriyet”tir. O Cumhuriyet zaman içinde pratikleri itibarı ile bir azınlık diktatoryasına, ancak Monarşilerde olan bir “Tek Adam” rejimine, İstiklal Mahkemeleri ile baskılanan bir halkın trajedisine dönüşmüştür. 6 Ok denilen şey, Cumhuriyetin mana ve mefhumunun içini boşaltmak için düşünülmüş birer araçtı aslında. 6 ok’tan sadece biri “Cumhuriyet”tir, diğerleri kaşıkla verilen bir hakkın kepçeyle geri alınma operasyonu gibidir. Laiklik, devletçilik, inkılapçılık, Halkçılık, Milliyetçilik. 1927’ye kadar 4 ilke vardı, 1931 yılı 3. kurultayında buna Devletçilik ve İnkılabçılık maddeleri eklendi. Bu ilkelerin kimi Fransa’dan, kimi Rusya’dan, kimi Almanya’dan ve İtalya’dan alındı. Anadolu topraklarında kurulan ilk Cumhuriyet de Türkiye Cumhuriyeti değil. Şimdi kutlanan Cumhuriyetin 95.yılındayız. 29 Ekim 1923. İlk Cumhuriyet “Güneybatı Kafkas Geçici Millî Hükûmeti”, “Cenub-ı Garbi Kafkas Hükümet-i Muvakkate-i Milliyesi” ya da nam-ı diğer Kars İslam Cumhuriyeti.. İlk Cumhurbaşkanı Cihangirzade İbrahim bey 1 Aralık 1918’de seçildi ve 19 Nisan 1919’da İngilizler tarafından devrildi ve İbrahim bey sürgüne gönderildi. 1918 öncesi de bölgede Kongre hükümetleri ve Milli Federasyonlar kurulmuştu. Kars İslam Cumhuriyeti ise Başkanlıkla yönetilen bir Konfederasyondu ve “Demokratik Cumhuriyet” olmasının yanında “İslam” rejimin üssül esası idi. Cumhuriyet 1923’de kuruldu değil mi. Anayasamızdaki “Devletin dini İslam dinidir” maddesi 10 Nisan 1928’de kaldırıldı. Laiklik ilkesi 5.2.1937’de Anayasaya girdi. Bu “Türk tipi” bir laiklikti aslında. Resmi ideolojiyi dinleştiren, diğer inançları resmi ideolojinin çerçevesi ile sınırlandıran, reforma tabi tutan bir laiklik anlayışı. Ve bunu “Laiklik olmadan Cumhuriyet, Cumhuriyet olmadan Demokrasi, Demokrasi olmadan insan olunmaz” şeklinde bir sloganla topluma “insanlık şartı” olarak dayattılar. Anadolu coğrafyasında 1918’de kurulan ilk Cumhuriyet Kars İslam Cumhuriyeti idi ve Laik değildi. Türkiye Cumhuriyeti bundan 5 yıl sonra kuruldu. Bu yıl Kars İslam Cumhuriyetinin 100. Yılı. 2. Cumhuriyet de “İslam Cumhuriyeti” olarak kuruldu. Anayasal olarak Laiklik 1937’de kabul edildiğine göre Türkiye Cumhuriyeti bu “manevi mirası red”detmek için 14 yıl bekledi. Aslında bunun böyle olacağı 4. İlkenin kabul edildiği CHP’nin 1927 kongresinde belli idi. Laiklik uygulamaları fiilen kendini gösterse de, Anayasaya girmesi için bir 10 yıl daha geçmesi gerekti. Bugün kutlanan Cumhuriyet aslında “İslam Cumhuriyeti”dir. Aslında bugüne kadar Anadolu topraklarında 3 Cumhuriyet kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti 2. Cumhuriyettir. 3. Cumhuriyet ise 2 Eylül 1938’de kurulan Hatay Cumhuriyetidir. Hatay Cumhuriyeti 30 Haziran 1939’da Anavatana katıldı. Daha sonra biliyorsunuz, Türkiye Cumhuriyetinin himayesinde KKTC kuruldu. Türkiye Cumhuriyetinin ayrıca Irak ve Gürcistan üzerinde garantörlük hakları bulunmaktadır. Bir de kısaca, Taksim’den şu meşhur “Cumhursuz” Cumhuriyet anıtından söz edelim mi? Anıt 9 Ağustos 1928’de yapıldı. Sanatçısı İtalyan Pietro CANONICA. Anıt Roma’da yapılıp İstanbul’a gemi ile getirilmiş. Yapımına 1925 yılında karar verilmiş. 16.500 İngiliz Lirasına malolmuş. Bunun 140.000 lirası çoğu gayrimüslim olan Beyoğlu, Galata ve Karaköy esnafından, bankalar ve belediyeden toplanmış. Banca Commercineal İtaliano 600 Türk Lirası ve Nestle Çikolata Şirketi genel temsilcisi 40 Türk Lirası heykelin yapımı için bağışta bulunmuş. Ama yine de bazı eksikler ve anlaşmazlıklar sebebi ile son taksit ödenmemiş.. Anıtta İtalyan mermeri kullanılmış. Anıtta Doğu tarafında, önüne bakan peçeli kadın, Batıda; yüzü açık, gökyüzüne bakan bir genç kız portresi yer almaktadır. Canonika bu anıttaki kadın başlarını şu şekilde tanımlamaktadır: “Abide’nin üstünde iki mask bulunacak ve bunların birisi peçe altında bir kadın çehresi olup eski devrin esaretini, diğer tarafta da yüzü açık gülümseyen bir kadın çehresi hürriyeti, bugünkü hayatı gösterecektir.” Heykeller Cire Perdue usulüyle dökülecektir. Ankara’dan heykeltraşa sürekli talepler iletilir. Kalpaklı kimse olmayacak. Şapkalı olacak. Gazi sivil olsun, asker olsun gibi birçok tavsiyeler yapılır. Heykelin yapımında Darülfünun profesörlerinden M. Chaput, Meşhur İtalyan jeoloğu Profesör Kaçamali’den ve Mimar M. Mongeri’den raporlar alınıyor. Giulio Mongeri anıtın çevre düzenlemesini yapan mimardır. Bir de Ankara’dan giden Türk asistan çalıştı bu işte. Burada ilginç olan bir diğer konu da, heykelde, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının hemen arkasında Rus generallerin de heykellerinin bulunmasıdır. İşgal için gelen daha sonra Milli Mücadele döneminde Rusya’nın yaptığı silah, cephane, para, altın, kısaca maddi ve manevi her türlü yardıma duyduğu minnettarlığın bir ifadesi olarak, iki Sovyet generaline de anıt da yer verilmiş. Bunlar General Mihail Vasilyeviç Frunze ve Mareşal Kliment Yefremoviç Voroşilov’dur. Anıtın açılışına büyük bir kalabalık katıldı. M. Emin Yurdakul burada yaptığı konuşmada şöyle diyordu: “Sen bir İskender, bir Atillâ, bir Yavuz olmaktan sakındın. Yalnız taçsız ve tahtsız bir Mustafa Kemal olarak kaldın. Mikelanj’ın yonttuğu Musa’nın heykeli nasıl bir ilhamın eseri ise bu büyük sanatkârın hemşehrisi Canonika’nın tunçlara dil veren bir ruh ile canlandırdığı Mustafa Kemal de, aynı menbaın bir harikasıdır. Çünkü Musa ve Mustafa Kemal aynı cinsten kurtarıcıdırlar. Mustafa Kemal bu asra göre Musa’nın yaptığını yapmıştır. Bu kahraman da zamanın firavunlarına karşı tunç yumruğunu kaldırmış, milletini esaretten hürriyet yoluna çıkarmıştır.” Mustafa Necati ise, “Kardeşler! İşte karşımda bu manevî ve kutsal varlıklar büyük Mustafa Kemal’e taç giydiriyorlar. Onların çehrelerinden akan neşeye bakıyorum. O neşe kalplere ümit ve hayat veren sonsuz ve Rabbani bir kuvvettir” diye sesleniyordu. Neyse, “İslam Cumhuriyetimiz 95 yaşında”, kutlu olsun! Selâm ve dua ile. Yeniakit