Önce şunu ifade edeyim, THY mensupları en üst kademesinden en aşağıya kadar görevinizi gerektiği gibi yapmadığınız için "hakkımı hiç birinize helal etmiyorum" diyen bir "eski" yolcunuz var şimdi. THY mensubunca sorulan kime helal etmiyorsunuz sorusuna, "en tepeden en aşağıya kadar hiçbirinize" cevabını veriyor çünkü.
Tansiyonu yükseliyor, "sizden hiç bir şey istemiyorum!" diyerek yürüme zorluğu çekmesine, gözünden daha bir hafta önce ameliyat olmuş olmasına rağmen ve elinde eşyası olmasına rağmen kendi başına uçağın yolunu tutuyor. Bahsi geçen THY yolcusu annem. Geçtiğimiz Perşembe günü Washington"a uçmak üzere Atatürk havalimanına geliyor. Tekerlekli sandalyesi önceden istenmiş. İki tane bavulu var. Kardeşimin eşi Osman abi ile beraber. Annem doktor olan damadının hastaneye geçmesi gerektiğinin idrakinde, oğlum sen beni bırak hemen dön diyor. Bankolara gelince Osman abi ayrılacak. Orası -ben de çok sık uçtuğumdan biliyorum- her zamanki gibi bir hengame. Ne sıranın nerede başladığı belli, ne nerede bittiği, tam da Türkiyelik bir tablo anlayacağınız. Olanları annemden dinleyelim: "Kızım, tembel insanlar. Onun için işlerinin gereğini layıkıyle yapmıyorlar! diye başlıyor anlatmaya "tekerlekli sandalyeye oturdum, görevli aldı beni gidiyor... Bir dakika dedim, nereye götürüyorsunuz, eşyalarımı?" "O beklesin başında" diyerek Osman abiyi işaret ediyor görevli. "İşi var oğlumun gidecek, götürün beni geri diyor" annem. Adam devam ediyor, kavga gürültü geri dönüyorlar. Sandalyeden kalkıyor. Görevli tekerlekli sandalyeyi de alıp gidiyor. Bir başka görevliye soruyorlar, sıra nerede başlıyor diye. Gösteriyor. Gidip giriyorlar sıraya kayınvalide damat. Oradaki görevli azarlıyor, burası değil ki niye bu sıraya girdiniz. Annem değil ama bu sefer arkasındaki yolcu cevaplıyor sinirle "şuradaki görevli bizi buraya yolladı, biz kendi kendimize gelmedik" diyor. Annemin arkasındaki aynı yolcu olaya açıklık getirmek için bankodaki kadın görevliye yaklaşıyor, görevlinin tavrı aynen şu, annemin ifadesiyle asık suratlı kadın, "ben meşgulum, bana bir şey sormayın!" diye bağırıyor. İnsan, diyor annem bize anlatırken, biraz nezaketli olur, meşgul olsan bile birazdan sizinle ilgileneceğim türünde bir şey söyler, ama yok, bu adamlarda bu yok!.. Neyse devam edelim kaldığımız yerden: Güvenlik şirketinin bagajı ile ilgili sorulara cevap verdikten sonra, iki ağır bavulunu ve el bagajını kendi çekerek sonunda check-in yapacak bankoya geliyor. Osman abi yok artık yanında. Buradaki THY görevlisinin tavrı annem için bardağı taşıran son damla oluyor! Yine onun ifadesiyle dinleyelim: "bilgilerimi istedi, verdim, işlemi yaparken parmağıyla işaret ederek konuşmadan bavulları banta koymamı bekledi. Etrafıma şöyle bir baktım, kimse yok, kaldırdım birinci bavulu, sonra ikincisini koydum banta" (Düşünebiliyor musunuz yürüme zorluğu çeken, henüz ameliyat olmuş, yetmiş iki yaşında başörtülü bir kadın ve 23"er kiloluk iki bavul!) Bankodaki görevliye dönüyor: hakkımı helal etmiyorum! diyor annem. "Ne oldu hanımefendi! Niye!" deyince görevli, annem cevaplıyor "insaniyetten yoksunsunuz da ondan" diyor ve devam ediyor, "insan bir defa, bir başkasına parmağıyla bavulları işaret ederek "konuşmadan" konuşmaz," görevli "ama benim de belimde yırtık var" diye müdafaya geçerken annem "olabilir, ben siz niye yardım etmediniz demiyorum, ama insan hal ve tavırlarıyla bu kadar kabalaşmaz, ne yapar... bir görevli çağırır, burada bir yolcumuz var yardıma ihtiyacı var der, ne olacak çok mu zor bir şeydir bu" diye ders veriyor. O arada uzaktan bir görevli Gülhan Kavakçı gelince bana bildirin diye yüksek sesle yaklaşırken annem dönüyor: "benim" diyor, "ama sizden hiç bir şey istemiyorum, hakkımı da en üsttekinden en altına kadar THY çalışanlarının hiç birine helal etmiyorum!" Ve eğile büküle, yarı topallayarak uçağa yürüyor. Uçakta mı?... Görevliler kabalığa, ilgisizliğe devam, maşaallah, anlatmaya değmez... Sadece birinden bahsedeyim, inmeye bir kaç saat önce hostese "tekerlekli sandalye istemiştim, her halde Washington"a inince hazır olur" diye soruyor, hostes hanım "ben sorayım size haber vereyim" diyor ve gidiş o gidiş, ne gelen ne haber veren var, bir daha.
Annemin başına gelen münferit bir olay değil. Benzerlerini duydum, gördüm, yaşadım. Manchester United"in futbolcularına, Kobe Bryant ve Kevin Costner"a para döküp reklam filimleri çektirileceğine imkanlar keşke THY mensuplarına insanlara insanca muamele etme dersi vermek için kullanılsaydı.
yeniakit