6. Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Kongresi'nde konuşan YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, "Üniversiteler olarak ülkemizin ekonomisine katkıda bulunmak zorundayız. Bir kilo tohum, bir kilo altından daha pahalıdır, Türkiye, korkunç miktardaki paraları sadece tohum almak için İsrail'e ve ABD'ye transfer etmektedir.
Eğer üniversite, gerçekten bu toplumun dertlerine çare olacaksa, bu konuya el atmalıdır. Liseyi bitirmiş işsiz gençlerimizi de meslek sahibi yapmak için gayret içerisinde olmalıyız" dedi.
Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, domuz gribi virüsünün üniversitelerde de görülmesi halinde öğrencilerin aşılınması konusunda planlarının olduğunu söyledi.
Özcan, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nde (ÇOMÜ) düzenlenen, "6. Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Kongresi"nin açılışında yaptığı konuşmada, kongrenin kendisi açısından iki önemli yönünün olduğunu bildirdi. Kongrenin, 6. defadır yapılmış olması ve girişimciliği konu edinmesini önemli bulduğunu belirten Özcan, girişimciliğin asrın en önemli fikirlerinden bir tanesi olduğunu kaydetti.
Prof. Dr Özcan, girişimciliğin altında yatan esas fikrin, toplumun değiştirilmesi olduğunu, sivil toplum kuruluşlarıyla ortaklığının da buradan geldiğini ifade ederek, sivil toplum kuruluşlarının amacının da toplumun değiştirilmesi olduğunu vurguladı.
Toplumun değiştirilmesi işinde aktörlerin sadece sivil toplum kuruluşları ve girişimle uğraşan aktörler olmadığına işaret eden Özcan, üniversitelerin girişimciliğinin önemine değinerek, şunları söyledi:
"Şimdi yükseköğretimde uğraşan herhangi bir uzmana veya ilgisi olan şahsa 'üniversitelerin fonksiyonu nelerdir' diye sorduğunuzda, derhal 3 faktörü sayarlar. Bir tanesi 'araştırma yapılması gerekir' derler, ikincisi eğitim öğretimdir; oluşturulan bilginin dağılımını sağlarlar. Üçüncü olarak da 'topluma hizmet' derler. Onların topluma hizmetten kastettiği husus, üniversitenin bulunduğu civarda, şehirde ve bölgedeki insana faydasıdır. Aslında bu doğru olmakla birlikte, çoktan olmayan bir faktörlemedir."
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ve Dünya Bankası gibi kuruluşların son zamanlarda üniversitelerin fonksiyonları ile ilgili yayınlarında, sık sık 'bulunulan ülkenin ekonomisine katkı' diye bir fonksiyondan bahsedildiğini dile getiren Özcan, üniversitenin girişimciliğinin bu noktada işin içine girdiğini anlattı.
"TOHUM ALTINDAN PAHALI"
Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, "Üniversiteler olarak ülkemizin ekonomisine katkıda bulunmak zorundayız. Bu, bütün üniversitelerde çok da oturmuş bir görüş değildir. Hepimiz konuşuruz ama ne kadar gerçekleştirdiğimiz ortadadır" dedi.
Özcan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şimdi bakalım gerçekten Türk üniversiteleri girişimci bir ruhla, toplumun problemlerini halletmekte katkıda bulunuyorlar mı? Bu sorunun cevabı 'evet'tir. Yeterli mi? Bu sorunun cevabı da 'hayır'dır. Size iki örnek vermek istiyorum. Bu örnekler ülkemiz için gerçekten hayati örneklerdir.
Bunlardan bir tanesi ziraat dalından gelecek. Ziraat dalında, ülkemizde özellikle tohumculuk alanında maalesef böyle bir katkı yapılmamaktadır. Bir kilo tohum, bir kilo altından daha pahalıdır. Türkiye korkunç miktardaki paraları sadece tohum almak için İsrail'e ve ABD'ye transfer etmektedir.
Eğer üniversite gerçekten bu toplumun dertlerine çare olacaksa, bu konuya el atmalıdır. Ama bakıyorsunuz üniversitelerimizde bu konuda çok bir faaliyet yoktur. Göre göre hiç kimse bu soruna değinmemektedir." Daha sonra seramik ve grafik sergilerinin açılışını yapan Özcan'a, Girişimcilik Topluluğu Genel Başkan Yardımcısı Hasan Gülbay tarafından yapılan karakalem portresi hediye edildi.
"Gençlerimizi üniversiteler meslek sahibi yapmalı"
Yusuf Ziya Özcan, ülkenin bugünlerde çok ciddi bir krizden geçtiğini belirterek, krizin en büyük vurucu tarafının da işsizliğin artması olduğunu dile getirdi. Prof. Dr. Özcan, şunları kaydetti:
"İşsizlik, tarihimizde görülmemiş oranlarda arttı. Bu sadece bizde artmadı, dünyanın başka ülkelerinde bizden çok daha fazla arttı ama bizdeki artış da hiç de öyle affedilir artış değil. Peki niye arttı, yani Türk toplumu acaba krizden etkilenip birden bütün iş imkanlarını kapattı mı? Hayır kapatmadı. Esasında işsizliğin ana sebebi kriz değil. Kriz onu etkiledi ama esas sebebi meslek sahibi olamamış gençlerimiz. Şimdi soruyorsunuz 'siz ne yaparsınız' diye gence. Liseyi bitirmiş, 'ben her şeyi yaparım' diyor. Bu demektir ki, o hiçbir şey yapamıyor.
Üniversiteler ne yapıyor? Acaba üniversiteler şöyle bir gayret içinde midir? Ülkemizde sayıları epeyce olan liseyi bitirmiş ama üniversiteye girememiş iş arayan ama bulamayan genç var. Acaba biz, üniversitede cumartesi, pazarlarımızı, yazlarımızı, gecelerimizi bu gençlere ayırıp bunlara bir mesleki sertifika kazandırmak istiyor muyuz? Böyle bir faaliyet var mı? Maalesef böyle bir faaliyetimiz de yok." İngiltere'de 2000 yılından başlamak üzere "iş tabanlı eğitim" diye bir kavram kullanıldığını ifade eden Özcan, bunun, 2 yıllık okullardan mezun olan insanların çalışma hayatlarında proje türünden dersler alarak bir üniversiteden kredi toplanması olduğunu bildirdi. Bu kredilerle lisans diploması verildiğini vurgulayan Özcan, "Bir taraftan bu özlük haklarının iyileştirilmesi ile ilgili mevzu, ama benim açımdan iş gücünün kalitesinin yükseltilmesi açısından son derece önemli bir şey. Bunu acaba üniversitelerimiz yapıyor mu? Bizim memleketimizde 600 binden fazla bu türden olan insan var. Acaba biz bu insanlara, 'bu işinizi daha verimli yapabilmeniz için niteliklerinizin artırılması konusunda bir arzunuz var mı' ya da 'biz bu arzunuzu, dileğinizi gerçekleştirmeye hazırız', diyor muyuz? Maalesef demiyoruz" diye konuştu.