Bu iki sınıf insanın birinci sırada olanı ilim ehli dediğimiz âlimlerimiz, ikincisi ise toplumu yöneten idarecilerimizdir. Bu haftaki mesajımızda özet olarak her iki sorumlu insanın mevcut halinden bahsetmek istiyorum.
Günümüz şartları içinde mücadele veren ilim ehlini hayırla anıyor, takdir ve teşekkürlerimi de sunuyorum. Camilerde, okullarda, evlerde, salonlarda yaptıkları sohbetler, vaazlar, konferanslar ve eğitime yönelik sunulan yararlı bilgiler, ülke insanımızın aydınlatılmasında, ileriyi görmesinde hayli faydalı olmuştur.
Bir diğer tarafta radyolar, televizyonlar, gazeteler, dergiler tüm basın yayın aracılığı ile toplumun ıslahında yarışırcasına devreye giren programlar, katma değer olarak toplumun müspet yönde mesafe almasına sebep olmuştur.
Bu güzelliklerin yanında dikkat edilmesi gereken ve gözlerden kaçan bazı konular vardır ki, bunları da özet olarak okuyucularımıza ve sorumlularımıza takdim etmek istiyorum.
Bazı ilim ehlinin televizyon ve dergiler aracılığı ile bir başka ilim ehline karşı aldığı tavırlar. Örnek olmaktan çok uzak olan, saldırganlık hüviyetine sahip ve okuyucu ve dinleyici kitleyi hayli tedirgin ve rahatsız eden bu durum, ilim ehline yakışmayan bir haldir. İlim, edepten ve ahlaktan uzak tutulursa, ilim olmaktan çıkar ve kuru bir bilgiye dönüşür. Mazimizin-geçmişimizin ilim ehli, bir başka ilim ehlinin yazdığı eserde hata görürse, o hatayı düzeltmek için şerh yazardı, edebini ve saygınlığını muhafaza ederdi. Bugün, bu samimiyetten ve edepten farkında olmaksızın uzaklaşmış durumdayız.
Bir başka konu ise, hanımların özel halleri ile ilgili kaleme alınan yazı ve eserler. Bir kadının özel halde iken namaz kılması, Kur"an okuması, oruç tutması v.s. konular. Bu ülkede beş vakit namaz kılan insanların nüfusa oranı yüzde 15 veya yüzde 20 olarak biliniyor. Nüfusun yüzde 85"i vakit namazlarından uzak yaşamakta, Cuma ve bayram namazlarıyla yetinmektedir. İlim ehlimiz, "Namazı toplumumuza nasıl kazandırabiliriz, namaz mesajımızı nasıl verebiliriz" diye proje üretmesi gerekirken, toplumun yüzde 20"sini almış eline, yazıyor, çiziyor, dini hoş göstermenin(!) hazzını yaşıyor!.
Namaz Platformu heyetini takdirle karşılarken, halkımızın anlamak ve kavramakta zorlandığı diğer konuların sahiplerini düşünmeye davet ediyorum. Sizler, ateist bir gencin hidayetine sebep olmanın hazzını yaşadınız mı? Meyhaneye abone olmuş alkolik bir insana ve o insanın mazlum ailesine yönelik ciddi proje ürettiniz mi? Bir dönemler Allah"ın dinine grup grup insanlar giriyordu, şimdi ise Allah"ın dininden grup grup insanlar çıkıyor. Bu acı duruma yönelik ortak bir program, proje ortaya koyabildik mi?
Önümüze gelen her konuya "caiz" diyerek, toplumun takva dünyasını boşalttık, bunun farkında mıyız? Kredi almanın "caiz" olduğu ekranlardan, eserlerden halkımıza yansıdı. Vatandaşımız gitti bankaya, çekti 100 milyar. Bir sene sonra ödeme tarihi başlayınca, ödeyemedi, evini sattı, arabasını sattı, namusundan başka her şeyini kaybetti. Toplu taşıtlara binecek paraya muhtaç oldu.
Geçmişteki ilim ehlini klasik görerek beğenmeyen, eline aldığı üç beş şaz meseleleri dinmiş gibi ele alan bazı ilim ehli şunu da gündemine taşısın lütfen: Caiz, terk edilmesi evla olan, hayırlı solan şeydir. Yani, el Caizü terkühu evla...
Firaset ehli, yani ileriyi gören irfan ehli âlimlerimiz ne demiş? Bir cemiyetin imanı zayıf, itikadı cansız olursa, bilim, keşif ve ispatlar karşısında, dinden, imandan soğur. İspatlar ve belgeler karşısında duramaz ve taklitçi olur. Cemiyetin sonu ise yıkımdır. Bu sebepten dolayı ilim ehli bir elini Kitap ve Sünnete, diğer elini hayata kor ve kalbinde, düşüncesinde oluşan hakikati çözüm ve çare olarak insanlığa sunar. Bugün ilim ehlinin eli pek hayata uzanmıyor. Masa başında, kütüphanede sorunları hallediyor. Tabii ki istisna olan ilim ehlimiz bu değerlendirmenin dışındadır.
Netice olarak, toplumumuzun, camilerde merkezi sistemden gelen ses ve sözlere karşı güveni sarsıldı. Ekranlarda edepten uzak tartışmalara pek rağbet etmiyor. Ülkenin ve insanlığın kurtuluşunu, birtakım ihtilaflı konularda arayanlar da marjinal bir hayatın içinde ömür tüketiyor.
Sorumluluk duygusu hücrelerine girmiş olanlar ise, gece gündüz durmadan hizmete koşuyor.
Moğolistan, Nijer, Kamerun gibi saymakla bitiremeyeceğimiz ülkelerde evliya çelebi gibi irşada ve ihyaya yönelik adeta insan avına çıkmışlar. Toplumumuzun ümidi ve beklentisi de zaten budur.
Not: İkinci sorumlu olan idarecilerimizi ise gelecek hafta mercek altına alacağız.(inşallah)