“Yeni dünya düzeni”nin “yeni normal” döneminde, “Global Great Reset” ile birçok kavram ve kurum anlamsızlaşacak ve yerine yeni kavramlar ve kurumlar ihdas edilecek.
Dönüp dönüp bunu birilerinin önüne koyacağım: Bizim cinsiyetimizi değiştirmeye çalışıyorlar. Hem fiilen, biyolojik olarak, hem fizik, hem genetik, hem içtimai, hem sosyolojik hem psikolojik olarak, politika, STK, medyayı da kullanarak, sermayeyi ve sanayi, iş dünyasını ve üniversiteleri de işin içine katarak.
“Birey” diye girin, bakın, Google’da 12 milyon’dan fazla dosyada bu kelime geçiyor. “Birey Koleji” var, “birey Akademi” var, birey akıllı tahta var. Yakında sucuğunu, işkembecisini, Cafe’sini, Meyhanesini de açarlarsa şaşmam. Diyanet’in dini metinlerinden, akademik çalışmalara, hukuktan siyasete, medyaya varana kadar her yerde bu tanım kullanılıyor artık. “Birey”, “bireysel” doğru yanlış, her yerde, her bilgi seviyesinde, her ideolojik ve politik çevrede çok rahat bir şekilde kullanılıyor.
Birileri bu kelimeye, hukuki, felsefi, psikolojik, biyolojik, sosyolojik anlamlar giydirmeye çalışıyor. Hatta teolojik bir anlam da giydirebilirler. Hani yaratan bizim her birimizi parmak uçlarımız gibi, parmak uçlarımıza kadar farklı, tek özel bir insan olarak yaratmadı mı? Bu tamam da, o bize bir din, bir ahlak, bir vicdan, bir edep, hayâ, hakikatin bilgisini, gerçeğin yollarını öğretti, bizi bir anne-babadan türetti ve onlara “üf” bile demememizi emretti. O ekmel-i mahlukat, eşref-i mahlukatolan insanı, kendi rızasının tecellisinin vesilesi olmak üzere, kulu olarak yarattı! Bireyin arkasına saklanan gerçek ise, bizi heva ve heveslerimizin peşine düşürüp şeytana hizmetkâr ederek, “belhum adal” durumuna düşürmek. Hani istişare ve şura ile karar verecektik. İhtilaf ettiğimizde hakeme gidecektik. Vasiyet edecek, nasihat edecektik. Ara bulacaktık. “Egosantrik/Benmerkezci” olmayacaktık. Yaşadığımız zamana ve mekâna şahidlik edecek, Müslümanları kardeş bilecek, onlarla danışacak, onlarla istişare ve şura yapacaktık. Geldiğimiz noktada insan ”topyekûn şeytani bir saldırı” ile karşı karşıya!
“Birey”; dinden, gelenekten, ideolojiden, ahlaktan, aileden bağımsız, mücerret/yalıtılmış/izole biyolojik bir vakıa olarak karşımıza çıkıyor. O artık insan olarak da tanımlanmıyor. Onun adı “Trans human”. Sadece cinsel olarak “Trans” değil, bedeni ötesinde algı, zekâsı ile de “Trans”. O bir yandan din, ahlak, gelenek ve aileden bağımsız bir olgu olarak karşımıza çıkarken, öte yandan Neuralink, 5Gve Starlink bağlantılı, nesneler arası iletişime açık şekilde makine ve hayvanlarla aktif etkileşimli bir ağda hareket eden bir biyonik robot. “Birey” böyle bir şey. Ona her şey yükleyebilir, ona ait her şeyi kopyalayabilir ve hackleyebilir, resetleyebilirsiniz. Ya da onun biyo memory’sine rüya, hayal, ya da dizi film yükleyebilirsiniz. O artık bir siborg’tur. Onlar gelecekte tek ya da çok olarak tanımlanmayacaklar. Çünkü bu bireyler gelecekte, uzayda ya da sanal ortamda avatarlar şeklinde modellenebilecekler. Hatta biyolojik ömrünü tamamlayanlar, eğer organları yenilenemiyorsa, klonlanan bir canlı beyinde, memory olarak kopyalanarak 2. nesil bir Transhuman Birey/Genomic Siborg olarak “ölümsüzleştirilmek” isteyebilecek. Bugün, o günü bekleyen dondurulmuş cesetler var.
Birey “sürü içinde tekil” bir canlı organizmayı ifade eder Zoolojide. İnsan sürü içinde tekil biri değil. Her insan tek ve özel olmakla birlikte birbirine eklemlenmiş, tevarüs eden, “tearüf edebilen” bir kişiliği, bir şahsiyeti, münferiden ve müştereken, tek başına ve birlikte hareket edebilen, hakikatin bilgisine sahip olarak yaratılmış, gerçeği sorgulama kabiliyetine sahip, imtihan gereği, Meleklerle korunan, Şeytanların ifsat etmeye çalıştığı, cinlerle birlikte yaşayan biridir.
Birey Ferd’in karşılığı değildir. Ferdiyetçilik, belki birey ile ilişkilendirilebilir. Ferd ve ferdiyetçilik, “Akıl”la “akılcılık” arasındaki ilişki gibidir. Kaldı ki, Müslümanlar “Mücerret bir akıl”dan söz etmezler. “Akletmek” şeklinde bir fiil olarak konuyu ele alırlar ve Aklın doğru kullanılması için vahiy, ilim, ahlak, sezgi, bedahat, istişare ve şura, istihare gibi ilmi ledün alanına giren konuların da etkin bir şekilde kullanılması ile mümkün olacaktır.
Kitap bize “Raina demeyin unzurna deyin” der. Ferd bir topluluğunun parçası olduğu gibi, kendisi de topluluğun oluşumuna etki sağlayan, alameti farikaları ile bütün içinde mümtaz bir yere sahip bir kişiliği ifade eder. Kişi “Kişilik” sahibidir, Şahıs “Şahsiyet” sahibidir. Ferd “Ferdiyeti” ile “özgür ifadesi” ile “seçme hakkı” vardır. “Birey” nedir ve kimdir, bu bugün henüz tam netleşmiş bir KİM’lik ifade etmiyor. Onun cinsiyeti bile belli değildir zira.
“Birey” henüz oluşmakta olan tehlikeli bir kavramdır. Bugün, “İstanbul Sözleşmesi” çerçevesinde “toplumsal cinsiyet” temelinde kavramsallaştırılmaya çalışılan, insanı yaratılıştan gelen biyolojik cinsiyeti, kadın ve erkek dışında, bir ya da birden fazla, “yönelim” ve “tercih” olarak zaman içinde farklılıklar gösterecek bir tercih olabilir. Biz Trans hümanizmin insanımsısıları değiliz!
İstanbul Sözleşmesi özelinde, CEDAW ve Lanzarote ile birlikte tartışılan konuların başında elbette aile geliyor. “Kadına Şiddet”, altın tas içinde bal. Ama toplumsal cinsiyet, cinsel tercih ve cinsel yönelim, bala katılan zehir rolü oynarken, sözleşmenin içine gizlenmiş başka mayınlar da söz konusu. İşte bu “Birey” ve “Gender” tanımı buna iki örnek. Ki, artık “birey” hutbelerde bile kullanılıyor, hakkında yüzlerce akademik makale var ve bu konu pek gündem olmuyor. Genderpasaportumuza, kimlik kartlarımıza yazıldı. İçişleri Bakanı Soylu, soyumuza yönelik bu tehdit konusunda ne düşünüyor acaba? Diyanet İşleri fetva kurulu ne düşünüyor bu konuda acaba! Yoksa bu konularda nötr mü davranmalıyız! Türkiye’de herkesin kimliğinde o “birey” olarak tanımlanan kişinin “toplumsal cinsiyet” anlayışı ile “cinsel tercih ve/veya yönelimi” resmen kayıt altına alınıyor ve devlet bizi böyle tanımlıyor. Yazıktır, günahtır ya hu! Bunun sorumlusu kim, bunun vebalini kim yükleniyor?
Selam ve dua ile.