O sözü, ilk olarak, meslekteki ilk ustalarımdan olan Abdülkadir Özkan ağabeyden duymuştum. Abdülkadir ağabey; "Bir gazetede" derdi, "Bir çalışanlar vardır, bir de eli kıçında dolaşanlar!"...
Arkasından eklerdi: "Hem çalışmayıp aylak aylak dolaşırlar, hem de çalışanları beğenmezler!"... Mesleğe başladığım ilk yıllarda Abdülkadir Özkan ağabeyden aldığım bu ders, hayatımın her safhasında yön verdi bana... Hep "çalışanlar"dan oldum, eli arkasında "dolaşanlar"dan ve ona-buna "dalaşanlar"dan değil!..
Şimdi düşünüyorum da; o söz, sadece "gazeteler" için değil, bütün "işyerleri" ve hatta "ülke" için de geçerli... Çünkü; meselâ Türkiye"de de, bir "ortalıkta dolaşanlar" var, bir de "çalışanlar!"
"Aylak aylak dolaşanlar" malûm... Asla ve kat"a "çalışanları" beğenmezler!.. Hani, "ağızlarıyla kuş tutsalar" bile; çalışanlara bir "kulp" bulurlar!.. Meselâ derler ki; "Niye ağzınla kuş tuttun?.. Bir sapan veya tüfek bulamadın mı? Kuşu ağzınla tutacağına, taş atıp vursaydın ya!"
Dedik ya, "aylak"larda bahane bitmez...
Elleri "iş" yapacağına, ağızları sürekli "lâf" yapar!..
İşin garip tarafı;
"İş" yapanı da sevmezler!..
"AAA, BAŞKAN YÜZME BİLMİYOR!"
Hikâyeyi bilirsiniz...
Bir "yaz" günü, bir belediye başkanı, şehrindeki "göl"ün karşı kıyısına "yürüyerek" geçeceğini söyler... "Gazeteciler" inanmaz tabiî...
Ertesi gün, gölün kıyısında, adeta bir "gazeteci ordusu" toplanır...
Hepsi de "O an"ı beklemektedir!..
"Kamera"lar kurulur, "çekim"ler başlar!..
Başkan, söz verdiği gibi, ayakkabılarını bile çıkarmadan, başlar göl üzerinde yürümeye!..
Bir süre sonra da, karşı kıyıya ulaşır!..
Peki, bu olay; ertesi günkü gazetelerde hangi başlıkla yer alır?..
Aynen şu başlıkla:
"Başkan yüzme bilmediği için; gölü, karşıdan karşıya yürüyerek geçti!"
Bu ve benzeri örneklerden yola çıkarak, rahatlıkla şunu söyleyebiliriz:
Sizin "ağzınızla kuş tutmuş olmanız" hiç önemli değil!.. Önemli olan "nasıl gösterildiğiniz!"
Çünkü, "Ne becerikli adam" da diyebilirler;
"Av tüfeği olmadığı için, ağzıyla kuş tutan ilkel bir adam" diye de yazabilirler!..
Dün de böyle oldu...
"Kartel medyası"ndan birinin "ekran"larına çıkan, üstelik de "ekonomist" geçinen "gazeteci" sıfatlı "ideolojik militan"lardan biri, "Ankara-Eskişehir arasını 1 saat 15 dakikada kateden Hızlı Tren"i küçümseyen bir edayla dedi ki;
"Buna hızlı tren denmez!.. Hızlı tren dedin mi, Fransa"dakiler gibi hızla gitmeli!.. Başbakan Tayyip Erdoğan"ın açılışını yaptığı tren ise, en son 252 kilometre hıza ulaşabiliyor!.. Hayır, hayır, buna hızlı tren denmez!"
Saçı biryantinli dümbelek; bu trenlere "ne denileceğini" söylemedi...
Bereket ki, "kaplumbağa hızlı tren" demedi!..
HIZLI TREN"İN HIZI NE KADAR?
Diyebilirdi de!..
Çünkü bu ülkede;
Kabuğunu beğenmeyip "kıllı" diyen "kestane"ler ve yine "yumurta"dan çıkıp, kabuğunu beğenmeyen "sarı civciv"ler çok!..
Bunlara kalsa var ya; bu ülkede ne "Boğaz köprüleri" yapılırdı, ne Bolu"da olduğu gibi "tünel"ler ve ne de "Karadeniz Sahil Yolu" gibi yollar!..
Hiçbiri yapılmaz ve bu kafa hâlâ "karasaban"a, hâlâ "kağnı"ya talim ediyor olurdu!..
Bu zihniyet bu ülkeyi yönetmeye devam etseydi var ya; herhalde "otomobil" kullanmak hayal olur, ulaşımı "at, eşek, katır" sırtında yapmaya devam ederdik!..
Çünkü bu zihniyetin yaptığı en iyi şey; yapılan her işe "karşı çıkmak, engel çıkarmak" ve "takoz" olmaktır!..
"Taş üstüne taş koymazlar" ama, engel çıkarmaya baş koyarlar!..
Neymiş;
"Bunlar hızlı tren değil"miş!..
Ulan, sen anandan doğar doğmaz, "kundak" ve "emekleme" görmeden, hemen "maraton koşmaya" mı başladın!?!..
Ulan, bu ülkede daha düne kadar "odun-kömür"le çalışan, "çuf çuf çuf" diye ses çıkaran "kara tren"ler yok muydu?..
Duyan da sanacak ki;
"Saatte 252 kilometrelik hız", hız değildir!.. "Gelişmiş Batı ülkeleri"ndeki trenler "çok daha hızlı"dır!..
Oysa, palavra!..
Buyrun size, kısa bir malumat:
"Genel olarak "yüksek hız trenleri" terimi saatte 200-250 km"nin üzerinde hız yapan yolcu trenleri için kullanılmaktadır.
Yüksek hız trenlerini ilk kullanan ülke Japonya"dır... "Şinkansen" adı verilen bu trenler Tokyo-Osaka arasında ilk 1964 yılında işlemeye başlamıştır. Hat ilk açıldığında saatte ortalama 210 km olan hız, bugün 300 km"nin üzerine çıkmıştır.
Şinkansen şebekesi dört hattan oluşmuş olup toplam hat uzunluğu 2045 km"dir. Yılda 300 milyon insan taşınmaktadır.
Bu şebekenin en çok yolcuya sahip hattı 553 km"lik Tokyo-Osaka"dır. Yalnız bu hatta yılda 150 milyon insan taşınmaktadır.
Japonya"da yüksek hız trenleri ile ilgili projeler JR şirketlerinin sorumluluğundadır. Yeni geliştirilen yüksek hız projelerinde saatte 500 km"nin üzerine çıkılmıştır.
Batı Avrupa"da; başta Fransa olmak üzere Almanya, İspanya, İtalya, İngiltere, İsveç gibi ülkelerde bir taraftan iç hatlarda hızı saatte 300-400 km"yi bulan sistemler birbiri ardından devreye girerken diğer taraftan da eski sistemlerde de gerekli modernizasyon çalışmaları yapılarak yüksek hızlı hatlara dönüştürülmektedir."
10. YIL"DAN SONRA NE YAPTINIZ?
Bu kısa bilgiden de anlaşılacağı üzre, "hızlı tren" deyimi, "saatte 200-250 kilometre hız" yapan yolcu trenleri için kullanılmaktadır!..
O halde; Ankara-Eskişehir arasında "252 kilometre hız"a ulaşan tren, "hızlı tren"dir!..
Hızlı trenleri ilk kullanan ülke de Japonya"dır ve bu işe 1964 yılında başlamıştır!..
Ulan, "252 kilometre hız"ı beğenmeyen sana sormaz mıyım ben;
"Siz ne yaptınız?.. 10. Yıl Marşı"nda yurdu demir ağlarla ördüğünüzden dem vurup, övünürsünüz ama; hele söyleyin, o günden bu yana ne yaptınız?..
Hele söyleyin;
Yurdun dört yanını demir ağlarla ören merhum Nuri Demirağ"ın önünü kesen, ona engel çıkartan, demir ağlardan sonra demir kuşlar yapmasına takoz koyan kimdir?"
GERİ KALAN 29 GÜNDE NE YAPARIM?
Öyle ya;
"Hız"a karşısınızdır siz!..
Tıpkı, "Baykal fıkrası"nda olduğu gibi!..
Fıkrayı, okurum Yakup Oruk göndermiş...
Deniz Baykal"ın da hazır bulunduğu bir toplantıda, "hızlı tren" anlatılıyormuş!..
Söylenenlerden hiçbir şey anlamayan Baykal, sormuş:
"Bu hızlı tren de neymiş?.. Neye faydası varmış?.. Hızlı gidince ne olacakmış?.."
Soruya Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Demiryolları Genel Müdürü Süleyman Karaman, birlikte cevap vermişler:
"Sayın Baykal" demişler; "Sizin bir ayda ulaştığınız bir yere, hızlı trenle bir günde varırsınız!"
Böylesine bir hız, Baykal"ın başını döndürmüş olmalı ki, kafası hepten karışmış!..
Düşünmüş, taşınmış, işin içinden çıkamamış!..
Ve de sormuş;
"Eeee" demiş, "1 ayda gideceğim yere 1 günde varırsam, geriye kalan 29 gün boyunca ne yapacağım ben?!?"
Hoşgörüsüne sığınarak aktardığımız bu "fıkra"dan dolayı, Bay Baykal; umarım bir "tazminat dâvâsı" daha açmaz!..
BÜYÜKERŞEN"İN PANKARTLARI
Mizah da olsa, "sol zihniyet"i çok iyi anlatıyor bu fıkra!..
Meselâ, Yılmaz Büyükerşen"in tavrı!..
Eskişehir"in DSP"li Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, bazı caddelere "pankart"lar astırmış;
"Buyursunlar, gelsinler!"
Sanki; "gelecekleri varsa, görecekleri de var" demeye getiren bir pankart!..
Başbakan Erdoğan, işte bu pankarta takmış kafayı... Eskişehir Sıhhiye Meydanı"nı dolduran kalabalığa hitaben demiş ki;
"Buyursunlar, gelsinler demiş sayın başkan... Bu, ne demek?.. Yani, gelmeyecek miydik?..
Sizin böyle bir yetkiniz mi var?..
Biz geliriz!..
Hem de 250 km. hızla geliriz!"
Dün, bir defa daha görüldü ki;
Bu ülkede, gerçekten de, bir "aylak aylak dolaşanlar" vardır, bir de "iş" yapanlar, yani "çalışanlar!"
İşin garibi; ortalıkta dolaşanlar, "çalışanları" bir türlü çekemez, hep kıskanır ve yıpratmaya çalışır iyi mi?!?..
Zaten, bu yüzdendir ki;
"Muhalefete mahkûm"durlar!..
Bir türlü "iktidar" olamazlar!..
==========
Çifte standart!
Herhalde hatırlarsınız... Bundan birkaç yıl önce; "kartel gazetelerinden biri"nin muhabiri, yanılmıyorsam "AK Parti İstanbul İl Binası"nda nahoş bir tavra maruz kalmıştı... İçeri mi alınmamıştı, yoksa dışarı mı çıkarılmıştı, öyle bir şey!..
Hiç unutmuyorum o fotoğrafı... "Muhabir arkadaşlarına destek" olmak isteyen "gazeteciler"in hemen hepsi, "kamera"larını ve "fotoğraf makinaları"nı yere bırakıp; arkadaşlarına yönelik muameleyi "protesto" etmişlerdi!..
Ya, şimdi?.. Ya bugünlerde?..
Alın işte; CHP Adayı Kemal Kılıçdaroğlu"na soru sordu diye, arkadaşımız Hüseyin Kulaoğlu, "CHP"li goriller"in saldırısına uğradı da, biri hariç; "diğer muhabirler"in gıkı çıkmadı.
Ne "fotoğraf makinaları"nı bıraktılar yere, ne de "kamera"larını!.. Tam aksine, "meslektaş"larını kınadılar!..
Ve dün... Muhabirimiz Hüseyin Kulaoğlu, yine Kılıçdaroğlu"nun peşindeydi ve yine soru soracaktı!.. Ama bu defa da "partililer" tarafından engellendi!..
Ya diğer gazeteciler?.. Yine tık yok!..
Medyanın itibarını düşüren, işte bu "çifte standart"tır!..
vakit