22 Ocak Cumartesi günü saat 14'te Taksim'deki Galatasaray Lisesi önünde buluşan kuruluşlar kitlesel bir basın açıklaması yaparak Tunus'ta Bin Ali diktatörlüğüne karşı yapılan ve başarıyla sonuçlanan halk ayaklanmasını selamladılar. Konuşmalarda Tunus'un devrik diktatörü Bin Ali'nin akıbetine dikkat çekilerek İslam coğrafyasına tebelleş olmuş zalim-dikta rejimlerin bundan ders çıkarılması istendi.
Orhan Demiral'ın yöneticiliğini yaptığı eylemde Ramazan Kayan, Rıdvan Kaya, Şemsettin Özdemir ve İdris Şekercioğlu birer konuşma yaptılar.
Tunus Bir Başlangıçtır
Tunus'ta 53 yıldır ilan edilen sözde bağımsızlığa rağmen halkın özgürleşemediğine dikkat çeken Ramazan Kayan, Tunus halkının diktaya karşı ayaklanmasıyla özgürlük ve bağımsızlığa yeni adım atıldığını söyledi.
Ayaklanmanın önemi ve etkileri üzerinde de duran Kayan, kimsenin Bin Ali diktasının böylesi bir akıbete maruz kalacağını beklemediğini belirterek Tunus halkının istikrarlı ayaklanmasıyla bütün dünyayı şaşırttığını ve Tunus'ta tutuşan kıvılcımın er ya da geç diktatörler tarafından idare edilen İslam coğrafyasının diğer bölgelerine de yayılacağını ifade etti.
Stratejistlerin, medyanın ve zalim egemenlerin Tunus halkının kıyamını anlamlandırmada bocaladığını belirten Kayan, intifadanın sosyal hareketlerin doğasına ilişkin Batılı akademik kürsülerde yapıla gelen tanımları ve kabulleri sarstığını söyledi.
Raşid el-Gannuşi Ülkeye Dönsün!
Son olarak iki talep dile getiren Kayan, öncelikli olarak hükümetten 1 aydır sürdürdüğü sessizliği bozması çağrısında bulunarak "Tavrınızı mazlumlardan yana bugün ortaya koymayacaksanız ne zaman koyacaksınız?" dedi.
İkinci olarak da ayaklanma sonrası Tunus'ta ortaya çıkan tabloya dikkat çeken Kayan, Tunus özgürlük mücadelesinin ağır yüklerini ve sorumluluklarını üzerinde taşıyan Raşid el-Gannuşi'nin ülkeye geri dönmesine yeşil ışık yakılmasını talep ederek inşallah Gannuşi'nin dönüşüne müteakip Müslümanların çabaları sonucunda devrimin olumlu bir seyir izleyerek taşlarını yerine oturtacağını dilediklerini söyledi.
Tunus'ta 23 Yıllık Değil, Yarım Asrı Aşan Bir Diktatörlük Var!
Tunus intifadası etrafında yapılan yorumların tutarsızlığına dikkat çeken Rıdvan Kaya, 23 yıllık diktatörlük vurgusunun sıkça düşülen bir yanlış olduğunu belirterek "Aslında söylendiği gibi Tunus'ta 23 yıllık bir diktatörlük yok, yarım asrı aşan kapsamlı bir zulüm sistemi var. Bin Ali, devraldığı zulüm zincirinin devamcısıydı." dedi.
Tunus'ta zulüm ve zorbalıkla sürdürülen sistemin niteliğine de dikkat çeken Kaya, sistemin başat özelliğinin laik, Batıcı ve despotizm olduğunu belirterek Tunus derken tıpkı Türkiye'de de görüldüğü gibi muhalefete tahammülsüzlük, çok partili görünümü adı altında tek parti dayatması, sokakların, camilerin, sivil toplum örgütlerinin kontrolü, emperyalist Batı ve Siyonist İsrail hayranlığını hatırlattığını söyledi.
Ayrıca Kaya, ülkeyi kuşatan ulu önder tabusu ve bunun her yerde dikilen heykellerinin ve İslam düşmanlığının bir tezahürü olarak vahşice icra edilen başörtüsü yasağının Türkiye'yi çağrıştırdığını söyledi.
Diktatör Yetmez, Diktatörlük Bitmeli!
Tunus'ta bundan sonra neler olacağı yönündeki tartışmalar üzerinde de duran Rıdvan Kaya şunları söyledi:
"Eski rejim artıkları bir biçimde iktidarlarını sürdürme formülleri geliştiriyorlar. Umuyoruz ki, Tunus halkı ağır bedel ödemeyi göze alarak başlattığı özgürlük yürüyüşünü ayak oyunlarına, kandırmacılara teslim etmeyecektir."
Kaya konuşmasını şu vurgularla tamamladı:
"Diktatör gitti ama diktatörlük kendini kamufle ederek sürdürebilir mi? Bu sorunun cevabını şimdiden vermek kolay değil ama şurası açık ki, özgürlük kapısı açılmıştır, Bin Ali gibi zalim bir diktatörü devirmeyi başaran Tunus halkı inşallah bundan sonra karşısına çıkartılacak başka diktatörlerle mücadelede daha deneyimli ve başarılı olacaktır."
Tunus, Korku Duvarları Aşıldığında Nelerin Olabileceğinin Göstergesidir!
Kaya'nın ardından söz alan İdris Şekercioğlu ise konuşmasında Tunus intifadasının önemi üzerinde durarak şunları söyledi:
"Tunus, halk istediğinde ve korku duvarlarını aştığında neler olabileceğini göstermektedir. Tüm diktatörlerin, hakikat düşmanı zalimlerin, hakka karşı kör ve sağır olanların ibret alması gereken bir aynadır Tunus."
Bin Ali diktatörünü yıkıma götüren başlıca nedenin halkı yerine emperyalistlere yaslanmak ve halkının inanç değerlerine düşmanlık olduğuna dikkat çeken Şekercioğlu, aynı akıbetin er ya da geç İslam coğrafyasının başına bela olmuş bütün diktatörleri de beklediğini ifade etti.
Şekercioğlu, konuşmasını Azerbaycan diktatörü Aliyev, Mısır diktatörü Mübarek ve adı bildik-bilinmedik İslam dünyasındaki zalim diktatörlere ibret alma çağrısı ve Tunus halkının kıyamını selamlamakla tamamladı.
"Tunuslu Kardeşlerimizin Hak ve Özgürlük Mücadelesini Destekliyoruz!"; "Tunus İntifadasına Bin Selam"; "İsrail Dostları Bin Ali'nin Akıbeti Sizi Bekliyor!"; "Diktatör Kaybetti! Başörtüsü Kazandı!"; "Raşid Gannuşi'nin Siyasi Yasağına Son!"; "Bütün Ülkelerin Başörtüsü Yasakçıları Bin Ali'nin Akıbetinden İbret Alın!"; "Diktatörün Gitmesi Yetmez; Diktatörlük Bitmeli!; "Not just dictator end the dictatorship!"; "Stop Rashid al-Ghannouchi's political ban!" pankartı ve dövizlerinin taşındığı eylemde sık sık "Yaşasın Küresel İntifada!", "İntifada Her Yerde, İntifada Tunus'ta!", "Yasakçılar Yenildi, Direnenler Kazandı!", "Tunus Halkının Kıyamına Bin Selam!", "Diktatör Yetmez, Diktatörlük Bitmeli!"; "Gannuşi'nin Dönüşü Engellenemez!" sloganları atıldı.
Eylem Şemsettin Özdemir'in Tunus halkının hak ve özgürlük mücadelesini takip etmeye devam edeceklerini vurgulayan konuşması ile sona erdi.
HAKSÖZ-HABER
TUNUS İNTİFADASINA SELAM OLSUN!
Ceberrut bir dikta rejiminin sistematik baskılarına, zulüm ve sindirme çabalarına karşı özgürlük ve adalet talebiyle ayağa kalkan ve diktatör Zeynel Abidin Bin Ali'yi ülkeden kaçmak zorunda bırakan Tunus halkını tebrik ediyoruz.
17 Aralık tarihinde Sidi Buzayd kentinde bir bilgisayar mühendisinin işsizliği ve devlet görevlilerinin kötü muamelesini protesto etmek için kendini yakmasıyla başlayan olayların 23 yıllık Bin Ali rejiminin bir ayda içinde sonunu getirmesi aslında tüm acımasızlığına ve gösterişine rağmen diktatörlük düzenlerinin ne kadar kof ve temelsiz olduklarını ortaya koymuştur.
Bin Ali diktası önce baskı ve şiddetle gösterileri engellemeye çalıştı ve yüzden fazla insanı katletti. Şiddet politikası işe yaramayınca bir takım tavizlerle iktidarının ömrünü uzatmayı denedi. Tutuklanan göstericilerin serbest bırakılmasını emretti ve bazı bakanlarını görevden aldı. Bunlar da yeterli olmayınca 2014 senesinde tekrar Cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını ilan etti. Ne var ki, tüm bu taktik adımlar kitlesel protestoları yatıştırmaya yetmedi ve nihayet 14 Ocak tarihinde ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Şimdi Bin Ali rejiminin artıkları Tunus'ta Bin Ali'siz bir "Bin Ali rejimi" inşa etme çabasındalar ama Tunus halkının bu tuzağa düşmeyeceği görülüyor. Nitekim protestolar dikta rejiminin tüm unsurlarıyla tasfiye edilmesi talebiyle sürmekte.
Tunus'ta yaşananların tüm dikta yönetimlerinin alması gereken dersler içerdiğine kuşku yok. Selefi Burgiba'nın açtığı yoldan ilerleyen ve Tunus'ta Batıcı-laik bir devlet ve toplum inşa projesine girişen Zeynel Abidin Bin Ali ülkeyi tam 23 yıl boyunca Batı destekli tüm Arap rejimleri gibi demir yumrukla yönetti. Bu süre zarfında her türlü muhalefeti yasakladı. Bilhassa İslami harekete karşı vahşi bir savaş yürüttü. Binlerce Nahda Hareketi mensubunu işkencelerden geçirdi, katletti ve başta hareketin lideri Raşid el-Gannuşi olmak üzere önde gelen pek çok muhalifi sürgün etti.
Tunus'u kelimenin tam manasıyla bir polis devletine dönüştüren Bin Ali otokrasisi bir yandan da ülkeyi acımasızca yağmalıyordu. Ülkenin tüm kaynaklarına "Bin Ali Ailesi" tarafından el konulmuş, yolsuzluk, rüşvet ve avantacılık dizginsizleşmişti. Halk arasında mafya literatürünü yansıtır şekilde kullanılan "Aile" kavramı hırsızlığın, talanın adı olmuştu. Bir yandan özellikle genç nüfusu tehdit eden işsizlik olgusu hızla artarken, neredeyse tüm ihalelerin, kamu kaynaklarının, kârlı işlerin "Aile" mensupları elinde toplanması ülkede nasıl bir talan ekonomisi inşa edildiğinin özetidir.
Ve tüm bu çarpık sistem Batı'nın koşulsuz desteğine sahipti. Laik ve Batıcı kimliğiyle Tunus'u, aynen Kemalist Türkiye gibi, her zaman İslam Dünyası için bir örnek, bir model olarak algılayan Batı, gerek Burgiba diktatörlüğünün gerekse de onu takip eden Bin Ali rejiminin hep arkasında durdu. Tunus halkına yönelik vahşi bir zulüm ve baskı aracı kılınan başörtüsü yasağı Batılı çevrelerde laik Tunus rejiminin ilericiliğinin bir göstergesi ve modernleşme kararlılığının bir tezahürü olarak alkışlandı. Talan ekonomisine ve gelir dağılımındaki korkunç eşitsizliğe rağmen Tunus daha yakın zamanlara kadar gelişmekte olan ülkelere ekonomik model olarak sunuldu ve IMF başta olmak üzere Batılı kurumlarca sürekli pohpohlandı.
Aynen İran Devrimi öncesinde emperyalistlerin işbirlikçi Şahlık rejimini "Ortadoğu'da bir istikrar adası" şeklinde taltif etmelerine benzer şekilde, Tunus'ta süregelen laik zorbalık ve talan rejimi Batılı çevrelerce Arap dünyasında bir istikrar bölgesi olarak adlandırılmaktaydı.
Değil mi ki, İslami güçlere karşı sindirme-yok etme mantığı ile hareket ediyor, değil mi ki Siyonist işgalcilerle her türlü işbirliğine açık bir tutum takınıyor, polis devleti görüntüsü de, yağmacılık ve yolsuzluk gibi olgular da "küçük kusur"lar olarak görmezden gelinebilirdi! Kendisine hizmet eden rejimlerin zalimliği, çürümüşlüğü emperyalistler için sorun değildi. Bilakis halkına yabancılaştıkları oranda işbirlikçi iktidarların Batı'ya hizmet etme potansiyeli artıyordu!
Ne zamana kadar? İktidarlarını korudukları sürece! Nitekim iktidarlarını yitiren yöneticilerin Batı açısından hiçbir şey ifade etmedikleri ve anından ıskartaya çıkartıldıkları gerçeği Bin Ali'nin akıbetiyle bir kere daha tescil edildi. Başta Fransa olmak üzere, Bin Ali'nin her türlü zulmüne arka çıkan, destekleyen güçler Tunus'tan kaçmak zorunda kaldığında diktatöre kapılarını kapattılar. Aynen ABD uşağı Şah'ın İran'ı terk etmek zorunda kaldığında yüzüne Amerikan kapılarının kapatılması gibi!
Bu tablo halkına yabancılaşan, halkının inancına, kimliğine savaş açan, kitlelerin taleplerine kulak tıkayan tüm zalim, despotik iktidarlara ders olmalıdır! Asker-polis gücüne dayanarak iktidarını sürdüreceklerini zannedenler, halka sırtını dönüp, yüzünü emperyalist güçlere çevirenler sığınacak delik bulamayacak konuma düşmekten kurtulamazlar.
Ortadoğu'da emperyalistler adına İslami hareketleri sindirme politikaları izleyen tüm işbirlikçi despot rejimler Tunus aynasına iyi bakmalı ve zulüm politikalarıyla bir yere gelemeyeceklerini görmelidirler. Aynı şekilde Türkiye'de Kemalist resmi ideoloji dayatmasını on yıllardır ısrarla, inatla sürdürmeye çalışan rejim muhafızları İslami kimliğe düşmanlık politikalarının sadece zulüm ve mağduriyet getirdiğini ve bu zulümlerin, uygulayıcılarına da asla dünyada saygın ve muteber bir konum kazandırmadığını görmelidirler. Düne kadar Tunus'un laik dikta rejimini yere göğe konduramayan, İslam dünyasına modelliğinden dem vuranların bugün ağız birliği etmişçesine baskılarını, işkencelerini, yolsuzluk ve hırsızlığını sayıp dökmeleri herkes için ibret olmalıdır.
Tunus halkının intifadası halkın İslami kimliğine karşı emperyalistlerin çıkarları ve ideolojisi adına savaş yürütenlerin bu savaşı asla kazanamayacaklarını ortaya koymuş; büyük ahiret azabından önce bu dünyada da rezil ve zelil olacaklarını bir kere daha hatırlatmıştır. Kanları pahasına tüm zalimlere ve onların efendilerine bu tarihi dersi bir kere daha yaşatan Tunuslu kardeşlerimizi tebrik ediyor, onlarla dayanışma içinde olduğumuzu ilan ediyoruz.
AKABE VAKFI ● ANADOLU PLATFORMU ● ARAŞTIRMA KÜLTÜR VAKFI ● FATİH AKINCILARI DERNEĞİ ● HİKMET VAKFI ● İHH İNSANİ YARDIM VAKFI ● İNSAN VE MEDENİYET HAREKETİ ● MAZLUMDER ● MEDENİYET DERNEĞİ ● ÖZGÜR-DER