Türkiye: Bal peteği gibi yüzler

İstanbul veya İslâmbol kentinde uzun yıllardan sonra bir gece geçirdim.

İstanbul veya İslâmbol kentinde uzun yıllardan sonra bir gece geçirdim. Önceki ziyaretim sırasında bazı camileri ziyaret etme imkanı bulmuştum. O vakitler bana kendi başlarına terk edilmişler gibi gelmişti. Sonrasında ise Allah bana ‘Dünya Müslüman Kadınlar Toplantısı’ münasebetiyle tekrar ziyaret etme imkanı verdi.

‘Hoş geldiniz’ sadece kurgusal bir ifade değil, Türk Müslüman hanım kardeşlerim arasında İslâm sılai rahmini hissettiğim tetikleyici bir vakıa oldu adeta. Önceki ziyaretime nazaran gözlemlediğim en belirgin farklılık, camilerin namaz kılanlarca dolup taşmasıydı. Ezan okunur okunmaz yaşlılar, erkekler, kadınlar ve çocuklar çağrıya şevkle karşılık vermek için en yakın camiye koşuyorlar.

Etrafımı benimle Arapça konuşmak için bir grup çocuk sarmıştı. Kalbim bütün şekilleriyle çocukça atıyordu. Zira etrafımı bal petekleri gibi yüzler kuşatmışken halimi bir düşünün. İslâmi derinlikle bağlantılı Arap isimleriyle sesleri etrafımda yankılandı: Furkan, Muhammed, Zeynep, Sümeyye, Hatice, Tuba, Ayşe ve Müslim…

Onlara ‘Bu güzel Arapçayı nerede öğrendiniz?’ diye sordum. ‘Suriyeli hocalarımızdan’ dediler. Ben de ‘Hocam bizi iyi eğittiniz’ deyin dedim.

YÜREĞİMİ RAHATLATAN TANIKLAR

Onlara tanıklık etmeme sevinerek gülüştüler. Oysa dengenin sağlanması ve suların kendi doğru mecrasına dönüşü sebebiyle kendilerinin benim için yüreğimi rahatlatan tanıklar olduğunu bilmiyorlardı. Zira uzun yıllar boyunca sürdürülen ısrar, Arapça isimleri, Arap harfli dilleri ve vicdani birlik Kuran’larının dilinin çekilip alınması suretiyle Türkiye Müslümanlarının İslâmlarından çalınmasıydı. Fakat batılın ne zamana kadar kalıcı etkisi olmuş ki? İşte pırıl pırıl Müslüman çocuk, Furkan benimle temiz Arapça konuşuyor ve isminin anlamının ‘bizi hak ile batılın arasını ayırmamıza götüren Kuran’ olduğunu ifade ediyordu bana.

BİZDEN ÇALINAN İSLAMIMIZI GERİ ALIYORUZ

Bütün yollarda eski klasik Türk kıyafetinden İran çarşafına, Mısır eşarbı ve elbisesine ve pratik şekilde amacı yerine getiren kısa başörtüne kadar farklı şekilleriyle İslâm’ın Şer’i kıyafetini giyen Türk kadınları vardı. Başörtüsü kısa ve yüzünü gurur ve direnişin ışıltısı sarmış genç bir gazeteci bana ‘Müslümanlıklarından uzaklaştırılmış laiklere nasıl davranmalıyız’ diye sordu. Şöyle cevap verdim: Tıpkı İslâm’dan uzaklaştırıldığın zaman sana nasıl davranılmasını istediğin gibi davranmalıyız. Hepimiz bir gün İslâm’ımızdan çalınmadık mı zaten? İşte şimdi çalınanlarımızı peyder pey geri alıyoruz.

GEÇİCİ FELÇ HASTALARI

Tam bir asrı aşkın süre boyunca Türk’ün ve diğer İslâm evlatlarının İslâmi kimliğinin yıkılması operasyonu ısrarla yerine getirildi. Yıkmak inşa etmekten daha hızlı ve kolaydır. Yeniden inşa etmek, sabır, ısrar ve rahmetle yerine getirilmelidir. İslâmlarından ‘sıyrılmış’ bu insanlar geçici felç hastasıdırlar ve doğal tedavi yöntemleriyle bu kimselerin nasıl tedavi edileceğine bakmalıyız. Doğal tedavi, anlamaya, sabra ve zamana ihtiyaç duymaktadır ancak sonuçları müjdelidir. Küçük bir parmak hareketi sevinç yayan bir gösterge olur. Tedaviye olumlu karşılık vermenin işaretidir. Böyle bir hastalığa şiddet, şok veya hareket etmeye zorlamak fayda vermez. Felçli, kasları yerine gelmeden hareket edemez. Asır suresindeki ayet ne diyor: Hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler…

LAİKLİKLE MÜCADELENİN ANAHTARI

Sabır ve uzun soluklu mücadele, İslâmlarından çalınanların yeniden alınması ve laiklikle dinlerinden uzaklaştırılanların tedavi edilmesi savaşının anahtarıdır. İşte bizler İslâm’a ve Şer’i kıyafete bağlılık yolunda bir gün dahi başörtü takacaklarını düşünemeyeceğimiz birçok bayan arasında artan adımlar görüyoruz. Gaflete tutunmakta ısrar edenleri kızdıran olgulardan biri de bu.

PAÇALARI TUTUŞTU

Onlar bu olguyu kendilerince ‘tehlikeli oranlara’ varan ‘dindarlaşma’ olarak adlandırıyorlar. Bu durum içlerinde bazılarını ‘dindarlaşmayı’ güç kullanarak ve öncü darbelere başvurarak kökünden sökmek için iktidarları ‘kışkırtmalarına’ sevk etti. Paçaları tutuştu. Bu öncü darbeler ise içlerinden birinin dediği gibi ‘şahinler ile güvercinler, ılımlılar ile aşırılıkçılar arasında’ hiçbir ayırım yapmamakta. Hatta laik vahşetin zalimleşmesi için sayıları yüzü geçmeyen imzalar topladıkları bildirilerle dini, hayatın bütün alanlardan kaldırmak istemekteler. Mısır cumhurbaşkanından devletin dininin İslâm olduğunu öngören maddeyi anayasadan çıkaracak bir karar almasını istemekteler. Oysa yüce Allah şöyle buyuruyor: ‘Onlar gerçekten tuzaklarını kurmuşlardı. Tuzakları yüzünden dağlar yerinden oynayacak olsa bile, tuzakları Allah katındadır (Allah onu bilir). Sakın Allah'ın, peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir. ( İbrahim Suresi 46-47)

Londra’da yayımlanan Eşşarkulevsat gazetesi, 12 Eylül 2007, Arapçadan çeviri: Halil Çelik / Vakit

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine
Ali Bulaç yazdı: Davutoğlu'nun İslami camia ile toplantısı, Suriye'de Esad'ın devrilişi...
Abdurrahman Dilipak: Yeni salgınlar kapıda!