Türkiye, borç batağında mı?

Krizden çıkmaya çalışan dünyada ülkeler mali sağlamlığına göre derecelendiriliyor. En güvenilir ülkeler şunlar:

Yıldan yıla Türkiye'nin borcunun artmış olması hiçbir şeyi göstermez. Esas olan, ortaya çıkan katma değerdir. GSYH bunu gösterir. Ve ülkemizdeki katma değer borçlardan daha çok artmaktadır. Yine de her şeye rağmen, bir an evvel Türkiye'nin katma değerli üretim ekonomisini yakalayıp, ulusal tasarruf oranını artırması ve büyümenin finansmanını yerli kaynaklardan sağlaması gerekiyor.

Ancak Türkiye'nin bir borç batağına saplanması ve geleceğini karartması gibi bir durum yoktur. Tam tersi, Türkiye cunta prangalarından kurtulduğunda zenginleşecek ve insanına eğitim, iş ve aş üretecektir.

Krizden çıkmaya çalışan dünyada ülkeler mali sağlamlığına göre derecelendiriliyor. En güvenilir ülkeler şunlar:

(i) Bütçe açığı en düşük olan veya biraz bozulsa bile bunu nasıl ve hangi takvime göre düşüreceğini inandırıcı bir planla açıklayan,

(ii) Borç döndürme ve ödeme kapasitesi yerinde olan,

(iii) Bankacılık sistemi sağlam olan,

(iv) Krizden sonra hızlı büyüme potansiyeli en yüksek olanlar.

Bu kategorilerin tümünde Türkiye, en iyi birkaç ülkeden biri. Bütün dünya buna katıldığı gibi, gidilebilecek sağlam birkaç piyasadan biri olarak gösteriliyor. Kredi notlarımızdaki artış da bunun göstergesi. Daha iyi olması lazım ancak Türkiye'ye haksızlık yapıp vermiyorlar, bir de Türkiye'nin siyasi risklerinden korkuyorlar.

Böyle bir ortamda birileri 'Türkiye borç batağında' diye iddiada bulunuyor. Acaba doğru mu? Tablo-1'de Türkiye'nin toplam brüt dış borçları veriliyor. 2009 verileri yılın ilk dokuz ayını kapsıyor. 'Brüt borç' demek, Türkiye'nin borçları gösterilirken, alacakları bundan düşürülmemiş anlamına geliyor. Bu yüzden bize 'net' borçlar lazım. Bunu da ikinci tabloda ilgili satırda gösteriyorum.

Türkiye'nin toplam borçları 2004 yılında 161 milyar dolardan 2009'da 273,5 milyar dolara çıkmış. Bu borcun 224 milyar doları uzun vadeli (iki yıl ve üzeri). Yani, ödeme riski yok. Bu borçların içinde devletin dış borcu sadece 83 milyar dolar. Yıllardır pek bir artış olmadığı gibi, bunun da neredeyse tamamı uzun vadeli. Merkez Bankası'nın borcu ise 2004 yılında 21,4 milyar dolardan 13,6 milyar dolara düşmüş.

Gelelim 'züğürdün çenesini yoran zenginin borcuna'. Özelin 273,5 milyar dolarlık borcunun 176,3 milyar dolarlık kısmı yani yüzde 65'i özel sektörün. Bunun da 132,2 milyar doları uzun vadeli. Özel sektörün borcu kriz ortamında artmak yerine tam 10 milyar dolar daha azalmış. En zor dönemde bunu başarmışlar.

Türkiye'de GSYH ve kişi başına düşen gelir iki katına çıkarken (Tablo 2), Türkiye'nin toplam brüt dış borcu iki kattan daha az artmış. Özelin ise 3 kata yakın artmış.

Günümüzde borcu olmayan ülke yok. Sıfır borçlu ülke pek olmaz. Japonya'da devletin borçları GSYH'sının yüzde 220'si kadar. Türkiye'ninki şimdi yüzde 47'lerde. Bir hane için, bir şirket için geçerli olan durum herkes için geçerlidir. Esas olan borçların artışı tehdit ediyor mu, ödenebilir mi? Gittikçe bataklığa mı saplanıyoruz? Yani 'borç kalitesi ve sürdürülebilirliği' gibi temel kriterler var. Eğer sizinki bir şirket ise kontrol etmeniz gereken en önemli veri 'kaldıraç oranı'dır. Yani borç-öz sermaye oranı. Türkiye'de şirketlerin kaldıraç oranları yüzde 50-60 sınırında. Yani öz sermayelerinin yarısı kadar bir borçları var. Kısa vadeli kısmı düşük, ayrıca buna karşılık yeterli ihracat geliri varsa, döviz cinsi likit varlıklar yeterli ise yine sorun yok.

Türk şirketlerinin risk algılaması bir hayli yüksek olduğundan çok dikkatli davranıyorlar ve riski kesinlikle abartmıyorlar. Bu arada kasıtlı olarak yaptığım bir hatayı şimdi bu aşamada düzelteyim. Artık borç kategorisinde 'Türk' ya da 'yerli şirket' diye bir ayrım yok. Yani istatistiki olarak bunların borcunu ayrıştırarak ifade etmek imkânsız gibi. Sınırlar açık, isteyen dışarıdan gidip borç alıyor. Türkiye'nin sınırları içinde faaliyet gösteren 'özel sektör' diye bir şey var. Yani yukarıda bahsettiğimiz borçların büyük bir kısmı da Türkiye'de icra-i faaliyet eden yabancı şirketlere ait.

Kamu kesimi için bu kaldıraç oranının yerine, borcun o ülkede üretilen GSYH'ya, yani kabaca milli gelire oranına bakılıyor. Maastricht kriteri bunun yüzde 60'ın altında kalmasını ister. Avrupa'da halen tutturan tek ülke Türkiye! 2008 sonunda yüzde 39,5 idi, krize yüzde 48'lere çıktı. (Tablo 2) Kamu bir yandan, ülkenin toplam brüt dış borcunun GSYH'ya oranı 2008'de yüzde 38,5. Net dış borç stokunun payı ise sadece yüzde 20,4 idi. Varsayalım bu oran 2009 yılında yüzde 25'e çıkmış olsun. Kısaca Türkiye'nin aman aman bir borç yükü yok

 

İBRAHİM ÖZTÜRK Zaman

Ekonomi Haberleri

Büyük yatırımcılar "İsrail"deki emlak piyasasını terk ediyor
Moody's İsrail'in kredi notunu iki kademe düşürdü
Enflasyon, yüksek fiyatlar ve onlarca doktorun işten ayrılması..
Fitch Ratings, İsrail'in kredi notunu düşürdü
Financial Times: Yaygın bir boykot Batılı markaları vuruyor