Türkiye, çok acil bir müdahale gücü kursun!

İbrahim Karagül

Akdeniz üzerinde müthiş bir güç mücadelesi yaşanıyor. Libya'ya yönelik müdahale ve iç savaş, Mısır'da devam eden geçiş süreci, Lübnan'daki hassas dengenin her geçen gün daha da bozulması, Suriye'de iç karışıklığın sistematik biçimde tırmanması, Yemen'de işlerin kontrol edilemez noktalara gelmesi ve daha bir çok gelişme; Akdeniz merkezli yıllarca sürecek kriz ve hakimiyet mücadelesinin başladığını gösteriyor.

Değişim talepleriyle sokaklara dökülenler haklı. Ama bu değişim sürecinin yeni sömürge ve kontrol dalgası için kullanılmasına karşı duranlar da haklı.

Bütün bölge, bu kuşak, belki on yıl sürecek büyük bir sarsıntının erken dönemlerini yaşıyor. Diktatörler devrilmesiyle iş bitmeyecek. Ardı ardına yeni iktidar değişimleri, iktidar savaşları, belki iç savaşlar ve bölünmeler göreceğiz.

Tabi bütün bunlar olurken eski efendilerin sömürge topraklarına yönelik müdahalelerine, değişmez hesaplarına tekrar tekrar tanık olacağız. Libya'da gördüğümüz bu!

Unutmayalım; yaşananlar sadece hak talepleriyle sınırlı değil. Bu sadece baskıcı rejimleri dönüştürmekle de sınırlı kalmayacak. Bu; Libya meselesi, Suriye meselesi, Mısır meselesi ya da Yemen meselesi değil. Elbette söz konusu ülkelerin zaaflarıyla birebir alakalı gelişmeler. Ancak hepsinin ötesinde bir büyük hesap var: Basra Körfezi ile Kızıldeniz arasını ve bütün Akdeniz'i kontrol etmek.

Siyasi kredisi zayıflayan, ekonomik çöküş yaşayan, duraklama dönemine giren Batı, yeni bir çıkış arıyor, bu yüzyılı ele geçirmek istiyor.

Osmanlı ve Roma imparatorlukları dahil, bütün büyük güçlerin küresel egemenlik mücadelelerinin oyun sahası olan Akdeniz, bu sefer bölge ülkelerindeki değişim dalgaları ve bu dalgayı yöneterek yüz yıl sonra bölgede yeniden düzen kurmak isteyenlerin müdahalesiyle kendini bir kez daha hissettiriyor. ABD Savunma Bakanı Gates bile, "bölge Osmanlı'dan sonraki en büyük gelişmelere sahne oluyor" diyorsa, bizim neler söylememiz lazım, düşünelim.

Öyleyse Yemen'de bir köyde yaşayan ahalinin ekmek ve özgürlük talepleriyle, onurlu yönetim talepleriyle birebir ilgilendiğimiz gibi, bu talepler üzerinden kirli hesaplar yapanların hesaplarını bozmak için de direnç göstermeliyiz.

Güçlü bir duruş sergilemeliyiz, öfke duymalıyız. Tarihin tersine dönmeye yüz tuttuğu bu dönemde fırsatı elimizden almak isteyenlere karşı esaslı mücadele yöntemleri geliştirmeliyiz.

Türkiye, çok acil biçimde bölgesel krizlere müdahil olacak ve bölge ülkelerinden oluşacak barış gücünün oluşumuna öncülük etmeli. Fransa ve ABD'nin müdahalesi olmadan bölgesel bir inisiyatif geliştirilmeli. İç çatışmaların başkalarını bölge dışından davet etmesine izin vermeyecek şekilde bir güç kurulmalı. Etnik ya da mezhep eksenli bütün gerilimlere bu şekilde müdahil olunmalı.

İstanbul merkezli bir kriz merkezi oluşturulmalı. İstanbul Kriz Merkezi, bütün coğrafyada olup biten her gelişmeyle ilgilenmeli, çözüm aramalı, krizi dondurucu girişimlerde bulunmalı.

Yine İstanbul merkezli bir Barış Merkezi kurulmalı. Bu ülkelerdeki iktidar-muhalefet ilişkilerindeki tıkanıklıkları giderecek, taleplerin karşılanmasını sağlayacak, uzlaşma zemini oluşturacak kapsamlı çalışmalar bu merkezden yürütülmeli.

Aksi takdirde, bunlar yapılamadığı takdirde yarın Yemen'e, daha sonra Lübnan'a ya da Suriye'ye müdahalenin önüne geçilemeyecektir. Bu yüzden Bu coğrafyanın kriz alanlarına, çözüm çabalarına doğrudan müdahil olacak mekanizmalar bir an önce şekillendirilmeli. İstanbul inisiyatifi hızla oluşturulmalı. Türkiye'nin buna öncülük edecek gücü de var kredisi de. İşte o zaman tarih yapılacaktır. O zaman bu coğrafyanın kaderi tersine çevrilecektir.

Libya'nın ne olacağını, diğer ülkeleri nasıl bir geleceğin beklediğini düşünürken diğer taraftan bölgesel kurumlar hızla inşa edilmezse, 21. yüzyılı da bizden çalacaklar. İşte o zaman her şeyi kaybetmiş olacağız. Kimse günübirlik düşünmesin. Kendi sözlerimizle konuşmanın, kendi perspektifimizle bakmanın, kendi gücümüzle müdahale etmenin zamanı. Bu dönemde bunu yapamazsak hiçbir zaman bir gelecek kuramayacağız...

 

yenişafak