"Elbette, Türkiye Cumhuriyeti büyük devlet, elbette bir kabile devleti değil.
Elbette, ülkeler arasındaki her sorun, her kriz, her dalaş bir savaşa dönüşmez.
Elbette, büyük devlet tavrı, krizleri başarılı şekilde yönetmeyi gerektirir.
Elbette, büyük devletler olaylara ani, duygusal, tepkisel yaklaşmazlar. Sonraki adımları da hesap ederler, ulusal menfaatlerini gözetmek için uzun vadeli ve soğukkanlı planlamalar yaparlar.
Elbette, kızmak, bağırıp çağırmak, yanlışa yanlışla cevap vermek Türkiye gibi bir ülkeye yakışmaz." (Yalçın Akdoğan, Star)
"Elbette sonuçları düşünülmemiş ve hesaplanmamış adım atılmamalı.
Elbette, Türkiye'nin hesabı hesapsız kitapsız olmamalı." (M. Karaailoğlu, Star)
"Elbette, Esed rejiminin küçük oyunlarına gelinmemeli." (Mehmet Ocaktan, Star)
Tamam, cümlemiz, Türkiye'nin "Büyük devlet olduğu ve bunun da savaş gibi bir maceraya girilmemesini zorunlu kıldığı" kanaatine kilitlenelim.
Ama orada hasmane bir tutumla düşürülen bir uçak var arkadaşlar.
Şam'ın kehaneti
Şu tespite ne dersiniz?
"Suriye'nin Türk uçağını vururken Türkiye'nin savaş çıkarmak gibi askeri bir yanıt vermeyi göze alamayacağı öngörüsünden hareket ettiği anlaşılıyor." (Fehim Taştekin, Radikal)
Nasıl iyi mi bu Şam kehaneti?
Yani peşinen, "Türkiye asla fiili misillemede bulunmaz" gibi bir kampanya yürütmenin, tam da Suriye'nin beklentilerine uygun düşmesi iyi mi oluyor?
Hiç olmazsa "Her şey masada" demek yok mu?
Hani "Tehdidini ikaaya kadir" olmak diye bir deyim vardı eskiden. Yani tehdit ediyorsa bunu yerine getirmeye muktedir olmak şeklinde...
Suriye, Türkiye'ye baktığında "tehdidini ikaaya kadir" bir ülke mi görüyor, yoksa "Ben uçağını vururum, o da diplomatik kanallarda kaybolur" gibi bir değerlendirme mi yapıyor?
Hatırlıyorum, 1982'de yaşanan bir Falkland Adaları krizi vardı, Arjantin "Falkland Adaları bana ait" diye adayı işgal etmişti. Hakikaten de ada burnunun dibindeydi. İngiltere, binlerce kilometre öteden gemi gönderdi ve "Falkland benim" diye aldı Arjantin'in elinden...
Nasıl, bu bir macera mı oldu İngiltere için?
Burada Stratejik Düşünce Enstitüsü'nden Prof. Dr. Birol Akgün'ün "Savaş uçağının düşürülmesinin münferit bir olay olmadığı", "aksine Türkiye'nin bölgeye yönelik politikalarından rahatsızlık duyan bazı güçlerin Türkiye'nin iradesini sarsmak ve güç kapasitesini test etmek için giriştiği eylemler dizisinin bir parçası olduğu" (Zaman), yani, büyük devlet olup olmadığımızın sınandığı tespitinin altını çizmek istiyorum.
Başbakan: Türkiye'yi sınamayın!
Başbakan Erdoğan, aslında dengeyi doğru kurdu:
Bir yandan itidalin, sabrın, soğukkanlılığın altını çizerken, "Türkiye'nin dostluğu düşmanlığı test edilecek bir ülke olmadığı"nın altını çizdi ve daha önemlisi "yerini, zamanını ve yöntemini kendisi tayin ederek uluslararası hukuktan kaynaklanan bütün adımları atacağı"nı bildirdi.
Dedi ki: "Savaş çığırtkanlığının tuzağına düşülmeyecek, ancak hasmane bir tavırla uçağımızı düşürenlere karşı eli kolu bağlı da durulmayacaktır."
Ayrıca Başbakan, Suriye yönetiminin Türkiye'ye karşı da açık tehdit haline geldiğinden hareketle söylediği "TSK'nın angajman kuralları değişmiştir. Suriye sınırında yapılacak tüm ihlallere karşılık verilecektir.
Bundan böyle Türkiye'ye yaklaşan her askeri unsur hedef alınacaktır" ifadesi de Suriye ile ilişkilerde yeni bir safhayı oluşturacak gibi görünüyor.
Başbakan'ın konuşmasında, Esed yönetimine karşı öfke çok net ifadelerle dile getirilirken, Suriye halkına ve bölgenin akraba-kardeş halklarına karşı muhabbetin seslendirilmesi ayrı bir hassasiyet olmuştur.
bugün