Türkiye'nin içerideki zaaf alanlarını kapatmaya, çevresinde etki alanını genişletmeye, bölgesel yönlendirici konumunu bölge dışına da taşımaya devam ettirdiğinde bazı ülkelerin ciddi muhalefetiyle karşılaşacağını, "Türkiye'yi dizginleme" kaygısının öne çıkacağını hep söyledik. Son zamanlarda, bir çok yeni ve esaslı gelişmenin yanında bunun da işaretlerini görmeye başladık. Müttefiklerin, değişik gerekçelerle, Türkiye'nin uzun yürüyüşünü önleme niyetlerini gizlemekte artık zorlandığını fark ediyoruz.
Meseleyi Kürt açılımı, bölge ülkeleriyle ikili ilişkilerin geliştirilmesi, Ermeni açılımı gibi başlıkların daha ötesine taşırsak, "eğilimleri" okumayı başarırsak, belli gelişmelere hapsolmazsak, hem kendi önümüzü hem de dünyanın nereye doğru gittiğini fark edeceğiz. Müttefiklerin neden rahatsız olduğuna, entegrasyona hazırlandığımız Avrupa Birliği ülkelerinin Türkiye'den neden bu kadar endişe duyduklarına, bu durumlarını açıkça ifade edemeyip üyeliği sürüncemede bırakma yolunda zorlama gerekçelere sığınmalarına özellikle dikkat etmek gerekiyor. Belki bugün erken bir tartışma bu ancak önümüzdeki yıllarda çok daha "bariz", çok daha "sırıtan" itirazlar göreceğiz. Hemen söyleyelim; bazı AB ülkelerinin Türkiye'nin tam üyeliğine itirazları, muhafazakarların kültürel, liberallerin "Türkiye yeterince gelişmemiş" itirazlarıyla sınırlı değil. Türkiye, merkezinde bulunduğu coğrafyada daha da merkezileştikçe, AB üyesi bazı ülkeleri karşısına alacağını, bu ülkelerin direnciyle karşılaşacağını biliyoruz.
İngiliz Daily Telegraph gazetesi, seçimlerden galip çıkan ve liberal eğilimli Hür Demokratlar ile koalisyona hazırlanan Almanya Başbakanı Angela Merkel'in, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı aradığını, Almanya'nın bundan sonra Türkiye'nin üyeliğine daha açık muhalefet edeceğini söylediğini yazdı.
Görüşmeyle ya da içeriğiyle ilgili bir şey bilmiyoruz ama Fransa örneğinde olduğu gibi, Almanya'nın da yukarıda ifade ettiğimiz gerekçelerle yakın gelecekte Türkiye ile ilişkilerinde gerilim yaşanacağını, Türkiye'nin etki alanını genişletmesinden ciddi rahatsızlık duyacağını söyleyebiliriz. Elbette bu rahatsızlık AB pazarlıklarıyla kendini hissettirecek ancak sorun çok daha derin. Avrupa'nın merkez ülkeleri, Türkiye'nin bölgesini yönlendirmesini hiç bir zaman içlerine sindirmeyecekler. Zaten bu dönemde de Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin niteliğinde ne tür değişimler yaşandığını göreceğiz. Şüphesiz bu durum, Fransa gibi ülkelerin Türkiye'yi AB dışına itme, Ortadoğu'ya yönlendirme tezlerinin sonucu gibi görülebilir. Ancak ben bunun temelde Türkiye'nin yönettiği bir süreç olduğuna inanıyorum.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın BM Genel Kurulu ve G-20 toplantısı sonrası İran ve İsrail konusunda yaptığı açıklamaların, özellikle ABD ve Avrupa ülkelerinin G-20'de İran'ı dünyanın önüne tek hedef olarak atması sonrasına denk gelmesine, Türkiye'de bile "İran tehdidi" için kamuoyu çalışmalarının başlatıldığı bir döneme denk gelmesine dikkat edelim. Bazıları, Türkiye'nin İran'dan yana tavır koyarak başka müttefiklerinden uzaklaştığı tezini işliyor. Bu tutumun İsrail ve AB ülkelerini rahatsız edeceğini söylemeye çalışıyor. Oysa Türkiye, "rol tayini" söylemlerine rağmen bölgesel bir hesap yapıyor. Irak'tan sonra ikinci ve çok daha büyük bir felaket yaşamak istemiyor. Olası İran krizinin, Türkiye'nin bugüne kadar mücadele verdiği çalışmaları bir anda sıfırlayacağını çok iyi biliyor.
Merkel'in "muhalefet"ine karşı şunlar da söylenebilir. Size ihtiyacımız yok. Avrupa artık merkez değil. Dünyanın ekseni değişiyor, tek merkezlilik dönemi kapanıyor. Türkiye, işte bu büyük değişime paralel politikalar uyguluyor. AB bundan sonra hiçbir şekilde Türkiye için tek seçenek olmayacak. Üyelik bir süre sonra Türkiye için ek bir yük haline bile gelebilecek. Siz önce ekonomik sorunlarınızla, siyasal tükenmişliğinizle yüzleşin.
Son beş yılda Ortadoğu için geliştirilmiş, uygulanmış bir AB politikası, inisiyatifi var mı? Hayır! Bir tane bile yok. Oysa Türkiye, İsrail'den İran'a, bölgenin diğer ülkeleriyle ilişkilerden ülke için sorunlar kadar çok sayıda proje ile kendini ortaya koydu. Üstelik bunların birer AB projesi olarak görülmesini de içine sindirerek!
Merkel'in muhalefetinden daha öncelikli konular var Türkiye'nin gündeminde. Bölgesel ortaklık projeleri, ulus üstü projeler var. Bölgesel inisiyatif giderek güç kazanıyor. Bu değişim, küresel değişime paralel seyrediyor. Türkiye'nin süreci iyi okuduğu, adımlarını buna göre attığı ortada. Sadece ABD'nin, sadece AB'nin "rol tayin ettiği" bir Türkiye artık söz konusu değil. Elbette bu, AB ile kriz istendiği, AB projesinin öneminin kalmadığı anlamına gelmiyor. Ancak AB ülkelerinin küresel politikalardaki ağırlığı azalıyor. Ortadoğu'da ise İsrail'in hareket alanı daralıyor. Türkiye serpildikçe AB ile ilişkilerin niteliği değişiyor, bölgede bir güç geliştikçe İsrail'in etki gücü azalıyor. İran krizinin zirveye taşındığı bu dönem İsrail'in İran'a saldırı için en elverişsiz olduğu dönemdir. İsrail İran'dan daha yalnız bir ülke haline geldi.
ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi üyesi Dick Lugar, NATO'nun kötü şöhretli 5. Madde'sinin kapsamına enerji sorunlarının da alınmasını önerdi. Öneri; ittifak üyesi bir ülkenin bir başka ülkeyle yaşayacağı herhangi bir enerji krizinde, NATO'nun bu diğer ülkeye topluca saldırması anlamına geliyor. Sadece bu öneri bile Merkel'in muhalefetinden çok daha önemli Türkiye için. Çünkü, sadece Rusya'yı hedeflemiyor, Ortadoğu'dan Hazar'a kadar enerji kaynağı olan, ulaşım koridoru olan her ülke veya bölge NATO tehdidi altına girecek.
Bırakın Avrupa kendi içine daha da gömülsün. Türkiye de kendi işine baksın. Yola devam"