510 kilometre uzunluğundaki o sınır topraklarını yabancılara kirlamanın bir güvenlik sorunu oluşturmayacağını, bundan ne Türkiye'nin ne de Suriye'nin zarar göreceğini, gerekli bütün tedbirlerin devlet tarafından alınacağını, ihaleyi İsrailli bir firma alsa bile endişeye mahal olmayacağını ileri süren ve Türkiye'nin gücüne inananların bu konuya soğukkanlılıkla yaklaşmasını isteyen iktidar partisi yetkilileri birçok şeyin yanı sıra şunu da gözden kaçırıyorlar:
İsraillilerin Türkiye-Suriye sınırında şu veya bu şekilde varlık göstermeleri Arap kamuoyu başta olmak üzere bütün İslam dünyasındaki itibarımızı fena halde sarsacak ve hem "1 Mart" hem de "Davos" karizmasını çizerek Türkiye'nin yeniden 'uydu devlet' gibi görülmesine yol açacaktır.
Öyle olacaktır; zira Müslüman halklar, Türkiye'yi ve Başbakan Erdoğan'ı, böyle bir işin "yabancı sermaye olsun da isterse çamurdan olsun" gibi akıllara ziyan bir anlayışla yapılabileceğine ihtimal vermeyecek kadar ciddiye alıyorlar.
"Siyonist lobi ağır baskı yaptı, Türkiye boyun eğmek zorunda kaldı; İslam dünyasının parlayan yıldızı söndü" diye düşünecekler.
Üstelik bu sefer Başbakan Erdoğan ve AK Parti'nin, Türkiye-İsrail askeri işbirliği meselesinde olduğu gibi, "Bu iş onları aşıyor, ordudan çekindikleri için İsrail'le işbirliğini sineye çekmek zorunda kalıyorlar" gibi bir teville vicdanlarda aklanması da söz konusu olamayacak.
Malum; Türk Silahlı Kuvvetleri, sınır topraklarının yabancılara kiralanmasına sıcak bakmadığını ilan etti"
"Arapların ve diğer Müslüman halkların bu konudaki düşüncesinden bize ne? İsrail'le istediğimiz işi yaparız, kimse karışamaz!" diyenler mutlaka çıkacaktır; ama Türkiye'nin İslam dünyasında kazandığı saygınlığın siyasi değerini bilenler, Türkiye'nin o sayede kazandığı potansiyel gücü görenler, "Bu potansiyel güç kuvveden fiile çıktığında Türkiye'yi kimse tutamaz" diyenler, Suriye sınırımızdaki İsrail varlığının o 600 küsur bin mayından çok daha tahripkâr olacağını takdir edeceklerdir.
İsrail'in Gazze'yi yakıp yıktığı günlerde "İsrail'le askeri işbirliği gözden geçirilecek mi? İsrail'e verilen askeri ihaleler iptal edilecek mi?" diye soran gazetecileri "güvenlikle ilgili konular" ve "ülke menfaatleri" söylemiyle susturan hükümet bu defa ne diyecek?
İsrail yapımı HERON insansız casus uçakları alınmadığı takdirde terörün üstesinden gelinemeyeceğini kabul ettik diyelim; Suriye sınırındaki topraklarımızı İsrailli firmalara (veya başka ülkelerin firmalarına) vermemiz de mi kaçınılmaz bir zaruret?
İsrail'in oradaki varlığının Türkiye ve Suriye için oluşturacağı fitne tehdidiyle alakalı endişelerimiz yersiz diyelim; 50 yıldır işlenmediği için bol ve kaliteli mahsul vereceği söylenen sınır topraklarının ekonomik rantından soykırımcı İsrail'i istifade ettirmek, ortada bir mecburiyet olmadığı halde Siyonist İşgal Rejimi'ne menfaat sağlayarak Filistin halkına karşı yürütülen soykırım kampanyasının finansmanına katkıda bulunmak tek kelimeyle ahlaksızlık olmaz mı?
'İsrail sermayesi de sermayeler içinde bir sermayedir; paranın dini-milliyeti yoktur; bu işin İsrail'e verilmesine ancak faşistler karşı çıkabilir' diyenler, yarın bir gün Gazze yahut Lübnan'dan yine katliam görüntüleri geldiğinde veya Suriye'ye bir İsrail saldırısı olduğunda milletin yüzüne nasıl bakacaklar?
Yarına gitmeye gerek yok; İsrail hükümetinin 'Bölünmez Kudüs bizim ebedi başkentimizdir, o kadar! Bu konuyu kimseyle tartışmayız' diye meydan okuduğu ve Batı Şeria'daki Yahudi yerleşim birimlerini genişletmekten vazgeçmeyeceğini ilan ettiği şu günlerde İsrail'i eleştirmek yerine 'İsrail'e laf ettirmeyiz!' diye gürlemek neyin nesidir yahu?
Ahmet Davutoğlu hocanın bu konuda ne düşündüğünü çok merak ediyorum doğrusu.
Yukarıdaki yazıyı çarşamba günü yazmıştım. Şu anda Kenya'nın Mombaya şehrindeyim. Az önce yasa tasarısının Meclis Genel Kurulu'ndan geri çekildiğini öğrendim. Başbaka Erdoğan ve AK Parti'yi bu kararından ötürü tebrik ediyorum... Tasarı şimdi komisyonda yeniden görüşülecekmiş. Belki bu süreçte bir işe yarar diye yazımı değiştirmedim.
Yeni Şafak
Etiketler: Ahmet Davutoğlu Arap kamuoyu Kenya Heron