"Türkiye'ye laik demek için deli olmak lazım"

Milli Gazete yazarı Eygi’ye Köşk’te başörtüsünü, iktidar partisinin dini karnesini ve Türkiye’de elden gittiği iddia edilen laikliği sorduk…

Başörtüsü ve kamusal alan tartışmaları dört bir yanı sardı. Abdullah Gül şimdilik resepsiyonlarda Hayrünnisa Hanım’ı yanına almasa da önümüzdeki günlerde eşinin resmi davetlere katılacağının sinyallerini verdi. Üstelik önümüz Ramazan. Sık sık iftar yemekleri verilecek. Belli ki bu tartışmalar iyice alevlenecek. Biz de bu hafta temeli din ve sosyal yaşamdaki uzantıları olan meseleleri “farklı bir göz” ile değerlendirmek istedik ve İslami kesimin keskin kalemlerinden Mehmet Şevket Eygi ile bir araya geldik. Cuma günü İstanbul’da görüştüğümüz Milli Gazete yazarı Eygi’ye Köşk’te başörtüsünü, iktidar partisinin dini karnesini ve Türkiye’de elden gittiği iddia edilen laikliği sorduk.

Türkiye’ye laik demek için deli olmak lazım

‘Laiklik isim olarak var yalnızca’ diyen Eygi, resmi Diyanet İşleri olan, imamlara memur olarak maaş veren bir ülkenin laik olamayacağı görüşünde: Osmanlı’da din devletin üzerindeydi, şimdi devlet dinin üzerinde. Gerçek laik bir sistem olsa isteyen Müslüman’a kadın-erkek ayrı otobüs tahsis edilirdi, Bartholomeos’un ekümenikliği de kabul görürdü

  • Avrupa medyası AKP’yi 22 Temmuz seçimlerinden sonra bir anda İslami parti olarak tanımlamaya başladı. Katılıyor musunuz bu görüşe?

    - Hayır. İslami parti değildir AKP, fakat genel itibarı ile dindar, muhafazakar insanlardan oluşan bir partidir.

  • Partililerin muhafazakar olması partiyi de muhafazakar yapar mı?

    - Evet, muhafazakar diyebiliriz partiye fakat İslami diyemeyiz. Çünkü İslami parti İslam öğretilerini ülke idaresine, siyasi yapıya hakim kılmak isteyen partidir. Halbuki iktidar partisi Atatürk ilkelerine bağlı olduğunu söylüyor.

  • Söylememe şansı var mı ki?

    - Konu o değil. Biz elimizde delil olmadıkça aksini iddia edemeyiz.

  • Türk siyasi hayatında İslami bir parti var oldu mu?

    - Evet.

  • Refah Partisi miydi bu parti?

    - İsim vermeyeyim ama oldu.

  • Laikliğin tehdit altında olduğu iddiasına nasıl bakıyorsunuz?

    - Bir kere Türkiye’de laiklik isim olarak var yalnızca. Gerçekte yok. Devletin resmi Diyanet İşleri Başkanlığı var. 100 binden fazla imam, vaiz devlet memuru olarak maaş alıyor. İmam Hatip okulları var. Bu sisteme laik demek için deli olmak lazım.

  • Laik değilse nedir Türkiye’deki sistem?

    - Devlet dine hükmediyor. Osmanlı’da ise tam tersi idi. Oysa laik olmak için ikisini birbirinden ayırmak lazım.

  • Gerçek laiklik olsa muhafazakar Müslümanlar daha mı rahat yaşarlardı?

    - Tabii. Türkiye’de Komünist Parti kuruldu ama İslam Partisi kuramazsınız. İslami dernek kurmaya da hakkınız yoktur. Mesela Müslümanlar arası kardeşlik derneği kursanız İçişleri Bakanlığı hakkınızda soruşturma açar.

  • Söylediğiniz gibi gerçek bir laik sistemde diğer inançların yeri nedir?

    - Her inanca eşit durulur. Mesela Ortodoks Patriği Bartholomeos’un ekümenikliği gerçekten laik bir sistemde beni ilgilendirmez. Buna karşı çıkılmaz. Ben dindar bir Müslüman olarak onların da hür olmasını isterim. Benim çocukluğumda 120 bin Rum yaşıyordu, şimdi 1500 kaldılar. Kim kaçırdı bunları? Laikliği ters anlayan bir sistem!




    Sosyal mukavele yapalım

  • Bir ‘İran olma’ korkusu var. Siz İran’daki İslami uygulamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

    - Ben İran’ı dolaştım. Hiç anormal bir şey görmedim. Turistler de başlarını örtmüşlerdi.

  • E, örtmeyeni cezalandırıyorlar!

    - Evet ama Türkiye’de de başını örteni cezalandırıyorlar. İran’la Türkiye arasında başörtüsü konusunda hiç fark yok. Biri örtmeyeni, diğeri örteni cezalandırıyor.

  • Türkiye’deki uygulamaya ceza diyebilir miyiz?

    - Siz kızınızı başörtüsü ile götürün bakayım üniversiteye ne oluyor? Bir kere bize tolerans lazım. Müslümanlar garanti verecek. Karşı taraf da garanti verecek ve sosyal bir mukavele imzalayacağız.

  • Rousseau’nun sivil kontratı gibi mi?

    - Evet. Aydınlar arasından 25 kişi seçilecek ve onlar bir metin hazırlayacaklar. Karşı taraf diyecek ki ‘Biz başını örtenlere zorluk çıkarmayacağız’, biz de diyeceğiz ki ‘Sizi zorla tesettüre sokmayacağız.’ Bu iki hususta anlaşabilirsek büyük bir engeli aşarız.




    Müslüman adam hanımını içkili davetlere çıkarmaz

  • Devletin resepsiyonlarında başörtüsü olup olmaması ile ilgili “Bu tartışılmaz, çünkü kadının resepsiyonlarda bulunması doğru değil” diye yazdınız.

    - 1923’te başlayan bir cumhuriyetimiz var. Çok eski değil. Cumhuriyetimiz boyunca cumhurbaşkanları eşleri hep gölgede kalmış.

  • Hepsi için aynı şeyi söylemek güç ama.

    - Hanımların sahnenin ortasına çıkması Turgut Özal zamanında oldu. Semra Hanımefendi’yle. Ülkelerin örf ve adetleri vardır ve bunlar cumhurbaşkanlarını da kapsar.

  • Bizim örf ve adetlerimiz kadınların gölgede kalmasını mı söylüyor?

    - Evet. Bu coğrafyada 1000 yıllık mazimiz var. Baktığımız zaman hanımların kamuda öne çıkmadıklarını görüyoruz.

  • Gölgede kalmak doğru bir duruş mudur?

    - Tabii, çok doğru. Ama bazı ülkeler vardır, mesela ABD. Orada başkanların eşleri de kocalarının yanında epey rol oynarlar.

    Bizdeki fark İslam’ın kadını mahrem görmesinden mi kaynaklanıyor?

    - Evet. Bir Müslüman, hanımını resepsiyonlara, içkili davetlere çıkarmaz.

  • Yani Hayrünnisa Hanım hiçbir davete katılmamalı size göre?

    - Bence katılmamalı. Ama Abdullah Gül bugüne göre dindar biri. Bundan iki yüzyıl önce yaşamış bir Müslüman mezarından kalkıp baksa İslamiyet’ten uzaklaşmış vaziyetteyiz aslında.

  • Bugüne göre dindar ne demek?

    - Kimse darılmasın, ama bugünkü Müslümanlar klasik dindarlık ölçüsüne göre doğru dürüst not alamazlar. Ben kimsenin dinine saldırmak için söylemiyorum bunu. Abdullah Gül bu toplumun bir ürünü. Demokratik yolla başa geldi. Önce bunu kabul edeceksiniz.

  • Onu artık herkes kabul ediyor da Hayrünnisa Gül’ü kabul etmekte hâlâ tereddütler var.

    - Edecekler efendim. Benim tavsiyem pek ortalığa çıkmaması.

  • Asıl mesele ortalığa çıkmasında zaten...

    - O zaman tek renk sade giysilerle çıksın. Bir de muhakkak Paris’teki bir modaevinden tesettüre girsin. Yoksa Ankara tesettürü, Kayseri tesettürü ile başarılı olamaz. Bastıracak parayı Yves Saint Laurent’den giyinecek. O zaman başına öyle bir şal atacak ki bütün dünya ona hayran kalacak.




    İslam bir şehir dinidir

    1933 Zonguldak doğumlu Mehmet Şevket Eygi, Galatasaray Lisesi’nin ardından Ankara Siyasal Bilimler Fakültesi’nde öğrenim gördü. Kendini hep “Defolu GS’li” olarak tanımladı. 1970’te Bugün gazetesini günlük olarak, Yeni İstiklal ve Büyük Gazete’yi haftalık olarak yayınladı. Bu yayınlar kapandıktan sonra Son Havadis ve Son Çağrı başta olmak üzere birçok yayın organında makaleleri yayınlandı. 1991’den beri Milli Gazete’de köşe yazıyor. Eygi, ‘Şehirli Müslüman’ tipini tasvir ettiği makaleleri ile tanınıyor. Müslümanlar’ın dekorasyon, şehir kültürü ve yaşam tarzı itibarıyla hâlâ tam olarak şehirleşemediklerini söylüyor ve “İslam bir şehir dinidir” diyor.

    Nagehan ALÇI-Akşam
  • Röportaj Haberleri

    Kudüs Tugayları Tulkarem Taburu Komutanı Al Mayadeen'e Röportaj Verdi
    El-Menar TV Hizbullah'ın Topçu Birliğinde Görevli Subay ile Röportaj Yaptı
    Hamas Lideri Abu Marzuk: Hamas Ve Hizbullah'ın Düşmanı Aynı
    Hamas Operasyonun Gizli Belgeleri: Abdurrahman Dilipak Röportaj
    Eski ABD Savunma Bakan Yardımcısı: Türkiye'nin Garantörlüğü Çok Uygun Olur