Türkiye"yi Japonya Gibi Kalkındıramayanlar Utansın
Büfemin üzerinde eski bir çaydanlık var. Bir Japon çaydanlığı. 1945"te veya onu takip eden birkaç yıl içinde yapıldığı belli. Altında, marka yerinde "Made in Occupied Japan" yazıyor... Üzerindeki süsler elle yapılmış.
Japonya 1945 yazında iki atom bombası yemiş ve kayıtsız şartsız teslim olmak zorunda kalmıştı.
Aradan bunca yıl geçti, mağlup/yenik ülkelerin nasıl intikam aldıklarını görmek için Japonya"ya bakmak gerek.
Amerikalılar savaştan sonra birkaç Japon devlet adamını astılar. Lakin İmparator Hiro Hito"ya dokunamadılar. Ona bir şey yapsalardı milyonlarca (hiç abartmıyorum, milyonlarca...) Japon harakiri yaparak intihar ederdi.
Japonlar çok acılar çektiler, ülkeleri yandı yıkıldı, milyonlarca kayıp verdiler, iktisatları çöktü, maliyeleri iflas etti.
Kısa zamanda intikamlarını aldılar. Öyle baş döndürücü bir kalkınma, zenginleşme, ilerleme sergilediler ki, dünya hayran kaldı.
Bunu nasıl bir ülkede yaptılar? Binlerce adadan oluşan, yüzölçümü bizimkinden küçük, halkını doyuracak kadar tarım arazisine sahip olmayan, devamlı olarak zelzelelerle sarsılıp duran, sanayii için demire, kömüre, petrole, gerekli hammaddelere sahip olmayan bir toprak üzerinde.
Japonya"yı Japonya yapan sebepler nelerdir?
1. Öncelikle yazısının son derece çetrefil, karışık, güç öğrenilir olmasıdır. Bu yazı onlara azim, disiplin, çalışkanlık, güç kazandırıyor. Zor diye bu millî ve geleneksel yazıyı bırakıp da 30 harfli kolay bir alfabeye geçmiş olsalardı dejenere olurlardı.
2. Japonlar geleneklerine son derece bağlıdır.
3. Atalarını severler ve onlara büyük saygı beslerler.
4. Erkeklerin ve kadınların giydikleri kimono... İkebana... Çay seremonisi... Okçuluk sporu ve sanatı... Bonsai... Bunları ve diğer millî ve geleneksel sanatlarını korumuşlar, yaşatmışlardır. Mesela ok spor ve sanatını ele alalım. Bir üstattan senelerce eğitim alarak öğrenilir. Öyle yayı gerdin, oku nişanladın ve vınnn attın değildir. Orada milyonlarca insanın meşgul olduğu bu sanat öncelikle ruh terbiyesi verir.
5. Japonlar, hükümdarlarına son derece sadık ve bağlıdır. Yakın zamanlara kadar onların soyunun güneşten geldiğini okullarda okutuyorlardı. Onların dünyevî başarı ve kalkınmasında bu sadakatin büyük rolü vardır.
İki Asya ve doğu ülkesi, Türkiye ve Japonya... Bir Japonya"ya bakınız, bir de Türkiye"ye. Arada ne korkunç bir uçurum var.
Biz neler yaptık?
Batılılaşacağız diye, Batının ne kadar kötülüğü, ahlâksızlığı, fuhşiyatı, rezilliği varsa onları aldık.
İlimlerini, tekniklerini, metotlarını iktibas edemedik.
Gelenin keyfi için gidene sövüp saydık; millî tarihimizi karaladık.
Japonya aldı başını ilerledi, zenginleşti, biz ise yaya kaldık.
Japonya üreten bir ülke. Biz ise ürettiğinden fazla tüketen bir ülkeyiz.
Bir Japon otomobil sanayine bakınız, bir de bizimkine. Bizimki millî ve yerli değil, taklid ve montaj.
Onlarınki gibi bir elektronik, optik, bilgisayar sanayimiz var mı?
Onların en büyük gazetesi günde 13,5 milyon (hafta sonu daha fazla...) basıyor. Bizim basınımız ne kadar cılız. Üstelik Japon basını, dünya üzerinde halkına en fazla bilgi veren basınmış.
Biz Kurtuluş Savaşı"ndan sonra Batı"ya yöneleceğimize Japonya"yı örnek almış olsaydık bugünkü geri duruma düşmezdik.
Japonya"da dört yüz üniversite var; ilimde, araştırmada, uzman yetiştirmekte birinciler. Bir de bizim üniversitelerimize bakınız. Japon üniversiteleri ülkelerine bir yığın Nobel kazandırdı. Bizimkiler müsbet ilimlerde, teknikte kaç Nobel kazandırdı? Hiiiç!..
Birileri zart zurt ediyor, Türkiye İslâm dünyasının en ileri ülkesidir diyor. Demagojiyi bıraksınlar ve soruya cevap versinler:
Türkiye"yi niçin Ortadoğu"nun Japonya"sı yapamadılar?..
En Çok Yanılanlar, Biz Yanılmayız Diyenlerdir...
EN çok yanılan kişiler, "Biz hiç yanılmayız" diyenlerdir.
Kendilerini, yaptıklarını, işlerini sorgulayamayanlar başarısızlığa ve iflasa mahkumdur.
Zaman, kendilerini yenileyemeyenleri siler süpürür atar. AKP yakın zamanda çok büyük ve vahim hatâlar yapmıştır.
Yüzde 47 oy çok büyük bir başarıdır ama bu 47 rakamının yüzde 50"nin altında olduğunu bir an bile unutmamak gerekirdi.
Kelle sayısının yanında vasıf, keyfiyet, ağırlık olmazsa kuru rakam bir işe yaramazdı. Nitekim yaramadı.
Politikada kimseye güvenilmez. Güvenen, güveninin faturasını çok acı ve ağır şekilde öder.
Büyük bir politikacı için en büyük açık, övgülere inanması ve kanmasıdır. Dalkavuklardan, yalakalardan, meddahlardan, yağcılardan kesinlikle hayır gelmez.
Devletin malı deniz, yemeyen domuz... Böyle düşünenler, denizlerin de sonu olduğunu bir an hatırlarından çıkartmamak zorundadır.
Milyonlarca vatandaşın yarı aç yarı tok yaşadığı bir ülkede hiçbir zengin, güçlü, dişli kişinin hanımının 400 liraya çorap alma hakkı yoktur.
"Ben canımın istediği her şeyi yaparım, bana kimse engel olamaz..." diyenleri çok acı sürprizler bekler.
"Halkın büyük bir kısmı beni seviyor..." Sakın böyle bir tuzağa düşmeyiniz. Padişah Genç Osman binbir hakaret ve rezalet içinde, yalınayak başı kabak olarak bir eşeğe bindirilip, feci şekilde şehid edileceği Yedikule zindanlarına götürülürken, birkaç gün önce "Padişahım çok yaşa!" diyen bağıran halktan bir inilti çıkmamıştı.
Milyonlarca ailenin oğulları işsiz, perişan... Kodamanların çocuklarının bir elleri yağda, bir elleri balda... Böyle bir ülkenin geleceği parlak olmaz.
Bir çete milyarlarca dolar vurdu. Sonunda, aleyhlerinde açılan dava zaman aşımından düştü. Şimdi onlar "Yaşasın adalet!" diye bağırıyor.
Bu memlekette hiç kimse tertemiz değildir. Her kesimde kirlilik vardır.
Karşıdakiler pis, kirli, hain; bunlar Zemzemle yıkanmış, pîr ü pak, mâsum, ak pak, bembeyaz... Aklı ve vicdanı olan bu mavallara ve masallara inanmasın. Tencere dibin kara, seninki benimkinden kara...
Kriz bitecek, her şey düzelecek.., Ben bu duaya âmin demem. Ülkedeki pislikler temizlenmedikçe, Türkiye temiz ve şeffaf bir ülke olmadıkça kriz bitmez, felaket ve azapların sonu gelmez.
milli gazete