TV'lerden Sakıp Ağa'ya Ambargo

Özdemir Sabancı suikastı sonrası, Sakıp Sabancı, Osman Özsoy'u arayıp hemen proğrama katılmak istemesinin sırları ve proğramda anlattıkları.

Osman ÖZSOY / Haber7

Önce şu noktanın altını çizelim.

Kiliselerde kıyılan nikah törenlerinde çok hoşuma giden bir cümle vardır. Papaz konuşmasının bir yerinde; 'Bir şey söylemek isteyen varsa şimdi konuşsun, yoksa ebediyyen sussun' der. Örneğin çiftlerin evliliklerine mani önemli bir gerçek vardır. Eğer o sırada söylenmezse daha sonra bu sırrın ortaya çıkması çok daha büyük yıkımlara neden olabilir.

Bizim de meslek hayatımda ebediyen susmak üzere kapatılmış defterler ve dostlarımın bana emanet ettiği sırlar vardır. Özenle emanet edilmiş bu sırlardan hiçbirinin fiyongunu çözmedim. İzinleri olmadığı sürece çözmeyeceğim. Fakat yeri geldiğinde bazen tarihe not düşmek gerekiyor. Bu, susulması gereken yerde susmaktan çok, konuşulması gereken yerde konuşmak anlamına geliyor. İşte şimdi konuşma ve yazma vakti... Kim ne biliyorsa söylesin, yazsın...

STV'de haftada bir "Bizim Kürsü" programı yaptığımız ve iddialı konuklarla yayınımızı sürdürdüğümüz günlerde bir gün cep telefonum çaldı. Arayan merhum işadamı Sakıp Sabancı'nın Özel Kalem Müdürü ve 25 yıllık arkadaşı Ali Haydar Taşlı idi. Telefonda bana, "Sayın Sabancı yayınınıza konuk olmak istiyor" dedi. "Neden olmasın ki, önümüzdeki haftalar için belirleyeceğimiz karşılıklı uygun bir tarihte bir programda beraber oluruz" dedim. "Ama kendisi bu akşamki yayınıza katılmak istiyorlar" dedi. O akşam için imkansız gibi birşeydi.

O günlerde de Adli Tıp Kurumu skandallarıyla ve yanlış uygulamalarıyla gündemdeydi. O akşam yayına Adli Tıp Kurumu Başkanını alacak ve iddiaları soracaktım. Söyleyeceklerini kamuoyu merak ediyordu. Üstelik tüm gazetelerin televizyon sayfalarında programın geniş tanıtımı vardı. Televizyonda günlerdir fragman dönüyordu. Ali Haydar Bey'e bunları hatırlattım ve o akşam için uygun olmayacağı söyledim. "Ama bugün olması çok önemli" dedi. Televizyon yetkilileri ile görüşerek kendilerine döneceğimi söyledim.

Asıl mesele olası iptalin Adli Tıp Kurumu Başkanına nasıl aktarılacağıydı. Televizyon yetkililerinin Sakıp Bey'in yayına alınmasının uygun olacağını belirtmelerinden sonra, hayatta en mahcubiyet duyduğum telefon konuşmalarından biri ile Adli Tıp Kurumu Başkanını aradım ve ilerleyen haftalarda başka bir programda beraber olacağımızı ilettim. 400'ü aşkın canlı yayın program yapan ve 1200'den fazla ismi yayına çıkaran biri olarak böylesi zor durum yaşadığım 3 olay oldu.

Hemen altını çizelim. Sakıp Bey o akşam, 'Sabancı Suikastı' olarak tarihe geçen kardeşinin öldürülmesi olayından sonra ilk kez ekranlara çıkacaktı. Adı üzerinde, Sakıp Bey bu... Bu ülkede kendisini konuk etmek istemeyecek programcı olmazdı. Fakat ne olmuştu da, diğer ekranlardan seslenmemişti. İstemişti de, Can Dündar'ın Mustafa Duyar ile röportaj yapmak istendiğinde engellenmesi gibi, Sabancı'ya da o günlerde ekranlar kapalı mı tutulmuştu? Bir el Sabancı'ya perdeleme mi yapmıştı. Bu soruların cevabı yok bende.

Kendisi o akşam için programımızın davetlisi değildi. O kadar program arasında davetli de olmamasına rağmen bizim programı seçmesini o günlerde ben, belli ki acil söyleyecekleri vardı ve güvenebileceği bir zemin arıyordu" şeklinde yorumlamıştım.


Sakıp Bey o akşam yayında, olayın aydınlatılması konusunda devletin yeterince çaba göstermediği yönündeki sitemlerini iletti. Kuşkuları vardı. Çabaları samimi bulmadığı anlaşılıyordu. Program sonrası söylediği off te record sözler de önemliydi. Kendisine, o günlerde program vesilesi ile görüştüğüm TBMM Faili Meçhul Cinayetler Araştırma Komisyonu Başkanı'nın Sabancı Suikastı ile ilgili duyumlarını da aktardım. Zihnindekilerle örtüşüyordu. Dinlerken sürekli onaylama mahiyetinde sert hareketlerle başını sallıyordu.

Kendisi ile o tarihten sonra çok yakın dost olduk. Vefatı sırasında hastanede son görenlerden biri de bendim.

Son notum şu... Cin şişeden çıktı. Kim ne biliyorsa söylesin. Sıradan sayılabilecek şeyler bile ipuçları bir araya geldiğinde yeni bir aydınlatmanın hüzmesini oluştuyor. Can Dündar'ı okurken, hep Sakıp Bey'in çatkapı yayına gelmek isteyişi geldi aklıma. Sakıp Bey'in o günlerdeki sıkıntıları daha iyi anladım.

Sakıp Bey gibi Türkiye'nin her dönemde en önemli marka isminin davetli olmadığı programa çat kapı gelmek istemesinin başka izahı var mı?

Sakıp Bey'in bile mikrofon tutan elini bükmek istemişlerse, vay bu ülkedeki çok sesliliğin haline...

Tarihi günler geçiriyoruz... Ama ışık göründü...

Az sabır, çok destek...


Medya-Makale Haberleri

Ahmet Turgut: Filistin’i hem Siyonistlerden hem Allah’tan korkanlar değil, sadece Allah’tan korkanlar kurtaracak
Abdurrahman Dilipak: Apo’yu İstanbul’a kim getirdi?
Abdurrahman Dilipak: Keyfiniz nasıl?
Abdurrahman Dilipak: Suriye nereye?
Abdurrahman Dilipak: Zamane cinlerinin esrarı