Üçüncü şahısların dikkatine!

Mehmet GÖKTAŞ

“Müminler ancak kardeştirler, öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin!” (Hucurat10)

Belki hepimizin en çok bildiği, okuduğu ve dinlediği bu ve bundan önceki, birbirleriyle kavgaya tutuşan müminlerin arasını bulmakla emrolunduğumuz ayetlerin eksik anlaşıldığı kanaatindeyim. Hem de şiddetle muhtaç olduğumuz bir dönemde.

Bu fotoğrafta bir birleriyle kavga eden, çatışan veya savaşan Müslümanlar var. İyi dikkat edin, Rabbimiz onları muhatap almıyor, onlara hitap etmiyor, “bırakın savaşı, kavgayı’ demiyor.

Böyle bir pozisyonda ya kimi muhatap alıyor, kime sesleniyor? Üçüncü şahıslara, yani bu kavganın dışında olanlara sesleniyor.

Çünkü gözlerini öfke bürümüş, hiç kimseyi görmeyen ve duymayan insanlardan o an için bir şey istenilmez, onlara söz söylenilmez, onlara kolay kolay bir şey anlatılmaz. İsterseniz bu tür sahneleri şöyle bir gözünüzün önüne getirin.

Yani Allah Teala onlara hitap etmiş olduğunda onlar emre itaat etmemiş kişiler olacaktı.

Aslında Allah Teala onlara hitap etmemekle aynı zamanda merhamet etmekte, onları “Allah’ın emrini yerine getirmeyen kişiler” konumuna düşürmemiş olmaktadır.

İnsanlar arası ilişkilerde de böyledir. Bir baba olarak öfkelenmiş, kızmış veya küstürülmüş bir çocuğa “bana bir bardak su getir” demek, yerine getirilmeyecek bir emir vermek demektir. Bu da onu “babasına su vermeyen çocuk” durumuna düşürmektir. İyice düşündüğünüzde benzer durumlar eşler arası ilişkilerde de çokça söz konusu olmaktadır.

Rabbimiz yarattığı kullarını çok iyi bildiğinden ve merhametindendir ki, bu noktada üçüncü şahısları muhatap almakta ve onları devreye sokmaktadır.

Özellikle dilimizden düşürmediğimiz “innemel müminûne ihvetün…” ayet-i celilesinde muhatap üçüncü şahıslardır. Müminlerin ancak birbirleriyle kardeş oldukları, o halde onların aralarının bulunması, bu hususta Allah’tan korkulması gerektiği üçüncü şahıslara söylenmektedir.

Belki birilerimiz, mazlumun yanında yer almak ve zalime karşı savaşmak görevini yerine getirmeliyiz diyecektir. Gücümüz yetiyorsa, zalim ve mazlum da net bir şekilde orta yerdeyse elbette bunu yapacağız.

Fakat birbirlerini pervasızca katletmekte olan Müslümanların aralarını bulup ıslah etme görevi üçüncü şahısların omuzlarında ağır bir yük olarak durmaktadır.

Durum böyleyken, düşünebiliyor musunuz? Beline bağladığı bombalarla kendisi gibi sakallı, sarıklı, cübbeli insanların Allah’ı zikrettiği ve O’na ibadet ettiği camiye girerek kendisiyle birlikte oradakileri havaya uçuran, Allah’ın evini kan gölüne çeviren ve bu şekilde cennete gideceğine inanan insanlara, bir şeyler anlatmalıyız, bu konuda yapacağımız bir şeyler olmalı.

Söz konusu savaşlara ve kavgalara katılmayan, gözlerini öfke bürümeyen Müslümanların omuzlarında çok büyük sorumluluklar vardır.

Bayramda küsleri barıştırma, arabuluculuk yapma yükümlülüğümüzü de bu anlamda bir daha düşünelim.