Üçüncü yol ehven-i şer midir?
Kapatma davası ile ilgili üçüncü yol, TBMM Başkanı Köksal Toptan'ın önerisi. kendi ifadesiyle herkese "Ohh" dedirtecek bir yol. Kapatma olmasın, böylece Ak Parti "ohh" desin. Ak Parti'ye bir müeyyide gelsin, böylece, Başsavcı'nın iddianamesine yansıyan kaygıları taşıyanlar "ohh" desin. Türkiye istikrarsızlığa gitmesin, istikrarsızlıktan kaygı duyanlar "ohh" desin. Böyle bir formül...
Acaba bunun içi nasıl dolar? Yani nasıl bir formül, hem Ak Partililere, hem endişeleri iddianameye yansıyanlara, hem de üçüncü şahıslara "ohh" dedirtir?
Var sayılıyor ki, Anayasa Mahkemesi partiyi kapatmaz ama ya hazine yardımını kesmek ya bir kısım siyasetçiye siyasi yasak getirmek ya da başka bir yolla, Başsavcı'nın suçlamalarını önemsediğini ortaya koyarsa, hem Ak Parti gerekli dersi almış, hem de istikrarsızlığa kapı aralanmamış olur.
Sayın Toptan'ın sözlerinde bunu ima eden işaretler olsa bile öneri tamı tamına bu mudur, henüz netleşmiş değil. Ama bir süredir, dıştan yapılan değerlendirmelerde de (mesela en sonuncusu ABD'nin eski Türkiye Büyükelçisi Mark Parris'in yazdığı makaledir ki orada Parris, hem kapatmanın yol açacağı tehlikelere işaret ediyor, hem de Erdoğan'ın 22 Temmuz akşamındaki barışçı dili sürdüremediğinin altını çiziyor) kapatmaya karşı ama laik çevrelerin endişelerini önemseyen bir yaklaşım sergileniyor.
Şu anda Anayasa Mahkemesi'nin eğilimi tabii ki bilinmiyor. Ama bu davanın, siyasi bir projenin uzantısı olduğu ve kapatmak için açıldığı kanaati içerde - dışarda çok yaygın. Ehven-i şerri tercih deyimi, iki kötüden daha az kötü olanı tercih etmek anlamına, Türk siyasi arenasında kullanılageliyor.
Toptan'ın önerisi, kapatma kötülüğü yerine, kapatmaya kadar uzanmayan bir dayağı tercih edilebilir, hatta "ohh" çektirebilir bir uygulama gibi görüyor.
Peki Ak Parti nasıl bakar böyle bir hadiseye? Bu hadisenin içinde bir ölçüde "İtirafçı affı"nın iz düşümünün görüldüğü açık. Ya da bir tür "pişmanlık affı" uygulaması. Zat-ı şahaneleri, suçu sabit görecek ama, kelle almak içerdeki dışarıdaki tepkilerle daha büyük risk doğuracağı için, kürek cezasını tercih edecek. İşin sırrı suçun sabit görülmesinde...
Aslında böyle bir formül asıl Anayasa Mahkemesi'ni ve Başsavcılığı kurtarma niteliği taşıyor. Çünkü yukarda da söylediğimiz gibi dünyada bu işi "siyasi proje" olarak görmeyen yok gibi. "Siyasi proje"nin, öteki adı "Yargı darbesi" oluyor.
Daha öteki adı, halk iradesi ile seçilenin yargı iradesi ile safdışı bırakılması oluyor. Daha öteki adı, yargı tarafsızlığının kurban edilmesi oluyor. Daha öteki adı, Askerle yapılamayanın yargı marifetiyle yapılması oluyor. Tüm bu yorumların, Yargı itibarının gölgelenmesi anlamına geldiğini de cümle alem biliyor.
Yani hiç kimse, halktan 8 ay önce yüzde 47 oy almış bir siyasi partinin kapatılmayı hak ettiğini, dolayısıyla verilecek kapatma kararının adilane bir karar olduğunu düşünmeyecekse, ortada yargı adına kurtarılması gereken bir itibar söz konusu olmayacak mı?
Yassıada hükümlerini tartışıyoruz bu dava ile birlikte. 367 sıcak bir yüksek yargı tarafsızlığı sorunu olarak gündemde duruyor. Ak Parti'ye demiş oluyoruz ki, "Suçu kabullen, az ceza ye!" Ak Parti suçu kabullendiğinde, bugüne kadar yaptığı her şeyin bir tür laiklik ihlali olduğunu kabul edecek, bu, siciline işleyecek. Bu, bundan sonraki her davranışını, benzeri bir gölge altında yapması sonucunu doğuracak. Bundan sonra inanç özgürlüğü adına atacağı her adım, laiklik ihlali ile bağlantılanacak.
Bu, her kademede Ak Parti'nin önüne çıkarılacak korkunç bir diyet mantığıdır. "Seni kapatmadık, hâlâ laikliği ihlal ediyorsun!" söylemi, Ak Parti'nin üstünde bir Demokles kılıcı gibi sallandırılacaktır. Ak Parti bunu kabul edebilir mi?
Bence sağlıklı olan, Anayasa Mahkemesi'ni tarih önünde kendi kararının sorumluluğu ile baş başa bırakmaktır. Açık gerçek şu: Kapatmanın gerekçesi yok.
Bu iddianame son derece zayıf iddialarla dolu. Ak Parti'yi bu iddianame ile kapatmak, Ak Parti suç işlediği için kapatılmış gibi algılanmayacak, aksine, bu noktaya, bir siyasi proje ile bağlantılanarak gelindiği için Yüksek Yargı'yı "tarafsızlık sorgulaması" ile karşı karşıya bırakacaktır.
İşin önemli yanı şu ki, bunu herkes biliyor. Bence üçüncü yol, Ak Parti'yi değil, ona hak etmediği bir bedeli ödeterek yargı tarafsızlığını kurtarma formülüdür. Böyle bir formül gerçekleşirse bunda en çok Yargı'nın "Ohh" diyeceği kesindir. Ak Parti ise "hacirli" bir siyasi hareket haline dönüşecektir.
bugün