Ülker almıyorum

Merve Kavakçı

Bugün değil, epeydir almıyorum. Yani sebep, firmanın yayınladığı son “eşek” şakası kılıflı tehdit mesajı değil. Ama tabii o da tuzu biberi oldu, Ülker ürünleriyle olan münasebetimde. Biz rahmetli Sabri Ülker’in hazırladığı çikolatalar, gofretler, bisküvilerle büyümüş bir nesiliz. Şimdi çocukların bunu anlaması zor, çünkü çeşit var, sadece yiyecekler de değil, insanlarda da çeşit var. Oysa öyle miydi eskiden…. Ülker demek İslam demekti. Ülker demek helal demekti. Ağızda tat, gönülde huzur demekti. Boğazdan giren de temizdi, cepten çıkan da. Kalp böylece afiyetteydi. O yıllar bölünmelerin olduğu yıllar değildi henüz. Bölünecek bir şey yoktu ki bölünsün, ümmetin evlatları bir avuç, bu ülkede baskı rejimi hakim, onlara göz açtırmıyordu. Bu ortamda, buna rağmen Ülker, Müslüman’ın kıvancı, ağızının tadıydı. Karşısı da vardı Eti, mesela. Askerin, ceberut din düşmanının, peygamber ocağında ve fakat peygamberden çok uzak bir neslin sembolüydü birçoğu. Bizim için Ülker var, Eti yoktu. Sonra bölünme yılları geldi, 28 Şubat geldi çattı. Yeşil sermaye diye Müslüman’a eziyet şiddetlendi. Her dini bütün, alnı secdede gerici, irticacı damgasına maruz bırakıldı. O zaman bir kez daha, bütün gücümüzle Yeşil sermayeye sahip çıktık, bizim için Ülker vardı başka bir şey yoktu. Nasıl ki, darbeciler Yeşil olmayan sermayelerine sahip çıkıyorlardı o zaman biz de “Bizim” olana sahip çıkacak bunu yapmayı adeta bir dini görev addedecektik. Rahmetli Sabri Ülker ki “başörtüsü”ne sahip çıkmıştı, biz de onun yanında olacaktık… Ülker’le büyüdük biz…

Bugün değil, epeydir almıyorum ben Ülker’i. Sabri Ülker göçüp gideli. Ülker benim için “Ülker” olmaktan çıkalı beri. Marina Türk müydü neydi içkili restoranlara evsahipliği yapalı beri. Dünyaca ünlü Godiva’da –bin bir bahane, etrafında dolanma, kem küm, laf kalabalığı ile-içinde “içki” muhteva eden çikolatalar olduğunu dışarıda göreli beri. Boş çerçeveye hem de ne günlerde hem de ne günlerde üçleyelim mi hem de ne günlerde, hem de kime ait çerçeveye üçleyelim mi hayır gerek yok iki yeter hem de kime ait çerçeveye yüz elli bin doları vereli beri… Başörtüsüne füruat demek misali, zamane Müslümanlarını kasıp kavuran aşağılık kompleksi illetinin kokusunu alalı beri. Şehir’e atanan başörtüsü düşmanı rektörü göreli beri. Benim için Ülker bitmişti….

Nasıl ama

İçimizdeki Batı hayranları, copy-cat’cileri, kopyala yapıştırcıları, kopyalarken de yapıştırırken de bir şeyleri eksik nakledenleri, sonunda da kopyacı ama kötü kopyacı olanları, bakalım bu işe ne diyecekler. Konu ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in eşi Karen Pence’in Washington Post’a verdiği röportaj. Eşinin 2002’den bir ifadesine atıfta bulunan Karen Pence, ABD başkan yardımcısının herhangi bir kadınla baş başa kalmadığını, eğer işi gereği bir görüşme gerçekleştirecekse o zaman yanında Karen’ın da hazır bulunduğunu söylüyor. 2002’ye ait Mike Pence’e bu ifadelerde ayrıca içkili ortamlara girmediği de belirtiliyor. Nasıl? Batılının bu tavrı hoşunuza gitti mi, ey içimizdeki batı pohpohçuları? Bu tavır ve duruş Müslüman birinden gelse neler söyleyebileceğinizi, ithamlarınızı tahmin etmek zor değil. Ya şimdi?

yeniakit