UNESCO Mevlana'nın İçini Boşaltıyor

Dünyaca ünlü neyzen Kudsi Erguner ile günümüzde iyice içi boşaltılan Mevleviliği, Mevlana’nın nasıl algılandığını, müstehcen balecilerin sema ile ilgilerini ..

KONUŞAN: AHMET CAN
Dünyaca ünlü neyzen Kudsi Erguner ile günümüzde iyice içi boşaltılan Mevleviliği, Mevlana’nın nasıl algılandığını, müstehcen balecilerin sema ile ilgilerini, gerçek tasavvufun ne olduğunu konuştuk. Mülakatımızda “kadın semazenin Mevlevilik’te mümkün olmadığını” söyleyen Erguner, en çok, Mevlana’yı kendi söylemleri için kullananlara kızgın...
Biliyorsunuz, geçen seneyi UNESCO’nun Mevlana Yılı ilan etmesi hasebiyle Eylül ayında Rotary Kulübü “Mevlana Aşkı” adlı bir sema düzenlemişti. Bunun yanında Bodrum’daki Princess Otel’de Mevlana Resepsiyonu yapmışlardı. Bu sakın UNESCO’nun Mevlana’nın içini boşaltma projesi olmasın?
UNESCO’nun bu işlerden haberi bile yok. UNESCO diye bir kurum yok zaten. Bitmiş durumda. Onların ne maddi bir gücü var, ne de başka bir şey. Zaten Birleşmiş Milletler bitmiş bir durumda; onun bir kurumu olan UNESCO nasıl ayakta olsun? Belli seviyedeki diplomatların, UNESCO’ya “Siz bunun altına imza atarsanız biz bu seneyi Mevlana Yılı yaparız” demeleri işte... Benim hatta bir yazımda söyledim. Bu sene de Mevlana patates yılı yapıyor UNESCO. Çünkü patatesin dünya kültüründe önemli bir yeri var. Niye? Güney Amerikalı bazı ülkelerde patates bizim ülkemizden geldi. Bu sene de patates yılı yapalım demişler. O da peki demiş. Demin altını çizdiğim gibi, UNESCO’nun patentini uluslararası bir konuma getirmesi dolayısıyla ve özellikle Türkiye’nin kendi insanının çabasıyla bunlar UNESCO adına olmuştur. Burada önemli bir şey var, birçok sanat daha var; tiyatrosu var, balesi var, konçertosu da var, klasik batı müziği de var. Her şey var. Bugün kültürler arası olan ilişkilerde konuları tamamiyle farklı olan sanatçıların böyle bir konuyla ilgilenmesi olabilir. Koreograf bilmem kim Mevlana’nın bir şiirini okur, bir şey yapar. Niye yapmasın? Önemli olan biz nasıl algılıyoruz? Başkaları değil. Bunları yapan Türkiye’nin insanı. Demek ki bizim içimizde de Mevlana’nın öyle algılanmasını isteyen veya algılayan kişiler var. Esas olan budur.
Ilımlı tatlısu İslamcılarının istediği
böyle bir model mi var?
Ben öyle tatlı su, tuzlu su ılımlı bir şey bilmiyorum. İslam dininin ne olduğu bellidir. Bunun ılımlısı ılımsızı olmaz. Müslümansa Müslümandır. Fakat bir yandan da gayet suni bir problem ortaya konuluyor. Şimdi ‘Türkiye modern bir ülke’ diyoruz. Modern ülkenin Müslüman olmaması mı lazım? ‘Bir ülke, kendi dinine ve medeniyetine bağlı olarak da bugünkü dünyada yerini alamaz mı?’ Soru burada. Bazıları buna inanmıyorlar ve diyorlar ki; Mevlana bize şunu öğretmiştir. Hoşgörüdür, felsefedir, düşüncedir. İşte bizim anladığımız İslam budur.’
Sizce gayeleri ne bunu yaparken?
Kendi düşüncelerini Mevlana’nın ağzından söyletmeye çalışıyorlar. Ortada bu konuda fikir beyan edebilecek otorite alimler de olmadığı için istedikleri sözü ‘Mevlana söyledi’ diyerek ona iftira ediyorlar. Bakın Esin Çelebi diye Mevlana’nın torunu olduğunu söyleyerek ortada dolaşan bir hanımefendi var. Geçenlerde gazetede okudum. Demiş ki; ‘Mevlana, uluslararası serbest pazarı ilk öneren insandır.’
Çok komik bu…
Hadi bakalım şimdi ayıkla pirincin taşını. Mevlana bunu nerede söylemiş? Şimdi Mesnevi tercüme ediliyor. Her tercüme eden kendine göre tercüme ediyor. Bu yüzden bir sürü şerhler çıkıyor ortaya.
Peki gerçek tasavvuf...
Tasavvufun temeli Kur’an-ı Kerim’dir. Ve Hz. Peygamber’in öğretisidir. Bundan ayrıldığınız an, tasavvuf biter.
Biliyorsunuz, Türkiye’de halen tekke ve tarikatlar resmî olarak yasak. Mevlevilik de bir tarikat olduğu için -ki, Osmanlı döneminde en güçlü 12 tarikatten biriydi- yasak olması gerekiyor, fakat şu anda devlet ricali de katılarak sema etkinlikleri yapılabiliyor. Bunda bir çelişki görüyor musunuz?
Evet, elbette. Bu bir tarikat ise tarikat olarak yaşamıyor. Yani yaşaması mümkün değil. Eğer bir folklorse, folklor değil. Bunu bir folklöre indirgemek, yok etmek demektir. Bir toplumun millî kültürü vesairesi ise o da değil. Dinî kültürü ise zaten bu dinden ayrıldığı için o da kalmadı. Dolayısıyla bugünkü durum sadece bir folklorizasyondur. Konya’da yapılan da öyle. Ama bunu kim yapıyor? Yine İslami kesimin belediye başkanı yapıyor; bir başkası yapmıyor. İşte bu bizi daha çok rahatsız ediyor. Demek ki, kendi dinimizin, kendi medeniyetimizin bazı değerlerine sahip çıkmak isteyen insanlar da, neye sahip çıktıklarının farkında değiller.
Yani şov tarafını mı kullanyorlar
olayın? O figür kullanılıyor çünkü..
İnsanların derunundakini Allah bilir. Biz bunun hangi ortamda ortaya konduğunu söylüyoruz. Her şeyin bir yeri vardır. Şimdi Adapazarı’ndaki kiraz festivaline semazen yollarsanız... Diyeceksiniz ki; ‘Bunun onla ne alakası var?.’ Veya bir pop sanatçısının arkasında iki kişi dönüyorsa aynı şey… Kitc diye bir kelime var. Bu birbiriyle alakası olmayan şeylerin bir araya gelmesi.. Türkiye bu konuda cahil. Birbiriyle bir araya gelmemesi gereken şeyleri alıp bir araya getirebiliyoruz. Bu bir araya gelmemesi gerektiğinin sebeplerini bile düşünemiyoruz. Mevlevilik çok zengin bir kültür olduğu için Osmanlı döneminin en büyük şairleri, musikişinasları, en büyük hattatları oradan yetişmiş. Fakat devir değiştikten sonra bu toplumun havasının medeni ve kültürel olarak o dokuyla hiçbir ilişkisi yok.
Bakın Ahmet Özhan kardeşimizin sesi güzeldir falan vs. Devlet ona tarihi Türk müziği yapsın diye bir koro vermiş. Hiç baktınız mı Ahmet Özhan ne okuyor diye? “Sarıyer’de bir kız gördüm” falan onları okuyor. Kardeşim, sana devlet para veriyor. 14. asır Meragin’in besteleri var. Hafız’ın, Itri’nin eserleri var. Sen bunları çalmakla mesulsün. İnsanlar bu mesuliyeti duymadığı müddetçe de bir şey olmuyor. Kendi içimizde bazı şeylere sahip çıktığını söyleyen insanlar en büyük zararı veriyor.
----------
Kur’an’ı, Hz. Peygamber’i daha iyi anlayabilecek sözler söylüyor Mevlana
Mevleviliğin içinin boşaltıldığını söylüyorsunuz zaman zaman..
Aslında içi neydi diye sormak lazım. Yani Mevleviliğin boşaltılan içi neydi? İnsanlar ihtiyaçlarını gidermek uğruna hoyratça birbirinden alakasız mevzuları getirip kullanıyorlar. Türkiye'nin durumu ayrı, İslam dünyasının durumu ayrı. Fakat Türkiye'nin bunun içerisinde bir yeri var. Şimdi biliyoruz ki görünüşe göre Batı dünyasının İslam dünyasıyla bir problemi var. Ortodoks bir İslamiyet'e karşı biraz daha hafif bir versiyonunu icat etmek istiyorlar. Bunun için de referans arıyorlar. İşte hoşgörü diyoruz, Mevlana toleransı diyoruz, insan sevgisi diyoruz, hayvan sevgisi diyoruz ve daha birçok şey icad ediyoruz. Evet, Hz. Mevlana'nın sözlerinde buna benzer şeyler olabilir. Ama altını çizdiği çok daha ciddi bir mevzu var: Peygamber aşkından içinde bir vecd olduğu. Bu vecdden Allah'ın ilhamıyla insanlara büyük nasihatler olabilecek dini, Kur'an'ı, Hz. Peygamber’i daha iyi anlayabilecek sözler söylüyor Mevlana. Mesnevi var elimizde. Eski şerhlerine baktığınız vakit her beyti, her mısrası bir hadisten, bir âyetten teyid edilmiş. Zaten Mesnevi'nin birçok yerinde şu âyetin, şu şerhin, şu hadisin manası diye söylenmiş. Bugün içi boşaltılan Hz. Mevlana'nın, Hz. Peygamber'le olan çok kesin ve çok keskin bağlantısı. Bunu Mevlana'dan çıkarırsanız, onu bir filozof yaparsınız, bir şair yaparsınız.
Yani Mevlana'daki Kur'an ve Sünnet ruhu sökülüyor bir anlamda?
Evet, filozof oluyor, düşünür oluyor. Karşımıza bambaşka bir Mevlana çıkıyor.
---------
“Türk’ün bir tek müziği vardır, o da köyde çobanın kavalıdır”
Bir röportajınızda “Biz M. Kemal’in yasakladığı müziği icra ediyoruz” diyorsunuz…
Onu şöyle düzelteyim. O röportajı gayet iyi hatırlıyorum. Orkestra şefi Cem Mansur’un yönettiği bir proje vardı. Onun içinde ben de yer alıyordum. Gazeteci bir soru sordu. ‘Batı müziğinin yeri neresi?’ gibi bir soru sordu. Cem Mansur da dedi ki; ‘Biz Atatürk olsun dediği için varız bugün.’ Yani bir anlamda Türk toplumuna sitem etti. ‘Atatürk istemese biz de olmayacaktık, bizi kimse izlemeyecekti’ gibi konuşmuş oldu. Aynı soru bana sorulduğunda, ben de dedim ki, ‘Biz Atatürk olmasın dediği halde varız.’ Bu da tarihî olarak doğrudur. Şimdi diyecekler ki, ‘Atatürk, Türk müziğini çok seviyordu.’ Şimdi özel meclisinde Safiye Ayla’yı çalıp da dinlemek alaturka müziği sevmek değil. Alaturka müzik sadece son devirlerin üç beş şarkısı değil ki. Alaturka müziğin tarihi belli. 14, 15, 16 ve 17. yüzyıllara kadar gelişmiş muazzam bir musiki var. Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllara baktığınız vakit, bazı polemikler var bu konuda. Yani ‘Çağdaş Türkiye’nin müziği ne olacak?’ gibi... Atatürk’ün bir sözü var. Bunu ben kendim uydurmuyorum. Türk ordusunun yayınladığı ‘Atatürk’ün Düşünceleri’ diye bir kitap var. Bunu o kitapta bulacaksınız. Diyor ki; ‘Türk’ün bir tek müziği vardır, o da köyde çobanın kavalıdır.’
Bu iddiayı Türk musikisi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Buna inanmış. Atatürk bir müzik adamı değil. Bir edebiyat adamı da değil. Kim ona bunu söylemiş bilmiyorum. Bir sanat insanı değil. Bu sözü söylediği vakit ona cevaben söylenen; peki bizim ne yapmamız gerekir. Biz bol bol batı müziği çalalım bu ülkede. Dinleye dinleye de insanlar batı müziğine alışsınlar. Daha sonra bir fikir daha çıkıyor. Bizim milli olan bir müziğimiz var, o da halk müziğimizdir. Yani bağlaması, sazı, kemençesi vs.. Çünkü bunlar Asya’dan gelmektedir. Dolayısıyla bizim milli unsurumuzdur. Çünkü Osmanlı’dan miras kalan bir imparatorluk müziği olduğu için milli değildir. İmparatorluk milli olamaz deniliyor. 45-50’li yıllara kadar bu fikir devam ediyor ve buna Adnan Saygun’un eserleri örnektir. Halk müziğini batı müziği potası içerisinde yükseltmek. Daha sonra Saadettin Arel’in gayretiyle deniliyor ki, “Osmanlı’dan kalan müzik de millidir. Biz onu alıp batıcılara verelim, onlar da çok sesli yapsınlar’ gibi bir endişeyle tekrar gündeme geliyor. Yani burada konu bir milli müziği bulup, onu batılılaştırmak. Osmanlı mirasında milli kabul edilmediği gibi, onu çöpe atmak gibi bir şey çıkmış ortaya.
YARIN: KADIN SEMAZEN OLMAZ

vakit

Diğer Haberleri

Putin: İsrail'in Hamas saldırısına tepkisi savaşa değil, Gazze halkına yönelik soykırıma benziyor
Beyaz Saray'a alınmayan Müslüman belediye başkanına destek
Kanada Hükümetinden Yoksullara ve Engellilere 'intihar'Tavsiyesi
Yeni Zelanda'daki Cami Saldırısı Davasında Yeni Gelişme
Yeni Zelanda'da Müslüman Öğreciye Saldırı