Unutan Unutulur

Ali Küçük

İkiyüzlü erkek ve kadınlar da birbirlerindendir: Kötülüğü emreder, iyiliğe engel olurlar; elleri de sıkıdır; Allah'ı unuttular, bu yüzden Allah da onları unuttu. Doğrusu ikiyüzlüler fâsıktırlar." (9 Tevbe, 67)
Münâfık erkekler ve münâfık kadınlar birbirlerindendirler. Münâfık erkekler ve kadınlar küfür ve nifakta birbirlerine benzerler. Birbirlerinin velîsi ve dostudurlar on-lar. Kötülüğü, münkeri emrederler ve iyiliği, marufu men ederler. İyi-liklerin engellenmesi, kötülüklerin yayılması için çırpınırlar. Kötülük taraftarıdır onlar. Kötülük, onların vazgeçilmez özellikleridir. İyiye düşmandırlar, iyilikten nefret ederler. İyileri iyilikten vazgeçirmek için çırpınırlar. İyilerin ve iyiliklerin önü-ne barikatlar koymaya say ederler-ken, kötülüklerin işlenmesine elbirliği yaparlar.
Elleri de sıkıdır onların. Hayırlı hiçbir işe zerre kadar bir harcama yapmazlar. Mallarını kötülük ve fuhşiyyat yollarında tüketirler. Mü-nâfıklığın belki en belirgin alâ-metleri işte bunlardır. İyiliği menet-mek, kötülükleri yaymaya çalışmak ve de cimrilik yapmak. Bu özellikler önünde sonunda insanı münâfıklığa götürür.
Elini sımsıkı tutup Allah yolun-da harcamada bulunmayanlar elbette iyilikleri men edip kötülük-leri emredeceklerdir. Çünkü top-lumda iyiliğin yayılması demek mü-nâfıkların ellerindekilerinin azalma-sı demektir. Çünkü artık toplumda sömürü tuzakları boşa çıkacaktır. Ama toplumda iyilik yerine kötü-lük, fedâkarlık yerine bencillik ha-kîm olursa elbette zayıflar kendil-erine teslim olmak zorunda kala-caklardır.
Evet münâfık erkek ve kadın-lar birbirleriyle tek can gibidirler. Birbirlerinin velîsi ve dostudurlar. Onlar arasında karşılıklı bir velâyet, bir dostluk ilişkisi vardır. Birbirleri adına karar alırlar ve birbirlerinin kararlarını, yasalarını uygularlar. Onlar birbirlerinin velîsidirler. Tabii mü'minler olarak sizler de birbirle-rinizin velîsisiniz. Münâfıkların siz-lerle, sizlerin de onlarla asla bir ve-lâyet, bir dostluk ilişkiniz olamaz. Akraba bile olsalar mü'minle mü-nâfık arasında bir dostluk, bir ve-lâyet ilişkisi yoktur. Allah mü'min-lerin velîsidir, mü'minler de birbir-lerinin velîsidirler.
Mü'minler hiçbir zaman ken-dileri gibi inanmış mü'minleri bı-rakarak münâfıkları kendilerine velî seçemezler. Hiçbir zaman mü'min-leri bırakıp münâfıklarla dost ola-mazlar, onlarla dostluk kuramazlar. Çünkü mü'minlerin velîleri, mü'-minlerin dostları Allah'tır. Allah mü'minin dostudur, mü'min de mü'minin dostudur. Allah mü'min-lerin velîsidir, mü'minler de Allah'ın evliyasıdır. Öyleyse mü'minler, mü'-minlerin dostudur, velîsidir, sır-daşıdır, birbirlerini cehennemden koruyup cennetin kazandırıcısıdır.
Öyleyse bir mü'min, dünya işlerinde; bireysel, sosyal, ailevî, toplumsal, ekonomik, siyasal ha-yatında, âhirete müteallik işlerinde, yâni hayatının tüm alanlarında ken-disiyle ilgili tüm problemlerinde bir dostluk, bir velâ ilişkisi içine gire-cekse, birileriyle birlikte hareket edecekse, birileriyle istişare ede-cek, birilerinin kararına başvura-caksa, birilerinden akıl danışacaksa kendisine velî olarak, dost olarak ancak ve ancak Allah dostluğuna ehil mü'minleri seçecektir. Mü'-minleri sevecek, mü'minleri dost bilecek, mü'minleri velî bilecek, mü'minlere bağımlı olacak, mü'-minlerin derdini, tasasını kendi ta-sası, sevincini kendi sevinci, başa-rısını kendi başarısı bilecektir.
Tüm işlerini, tüm hayatını, si-yasetini, ekonomisini, eğitimini, sosyal ve bireysel hayatını, aile hayatını mü'minlere göre düzenle-yecek, hesabında mü'minler ola-caktır. Müslüman izzet ve şerefi Müslümanlarda ve Müslümanlarla birliktelikte görecektir. Yoksa bir takım basit dünyevî hesaplarla, bir takım basit menfaat kaygılarıyla bir Müslümanın mü'minleri bırakarak kâfirleri ve münâfıkları dost edin-mesi, hayatını onlar kaynaklı yaşa-ması asla düşünülemez.
Onlar Allah'ı unutmuşlar, Allah da onları unutmuştur. Onlar Al-lah'ın dinini unuttular, Allah'ın dinini kendi haline bıraktılar, ilgilenme-diler, ilgi kurmadılar, Allah da onları unutmuştur. Onlar Allah için bir hayat yaşamayı unuttular, Allah da onları korumayı, başarıya ulaştır-mayı, merhamet etmeyi unutmuş-tur. Elbette kendisine kulluğu unu-tanları Allah da unutacaktır. Ne müthiş bir şey değil mi? Allah tara-fından unutulmak, hesaba katılma-mak, yüzüne bakılmamak, sözü dinlenmemek ve ebedîyen azaba mahkum edilmek. Bundan daha kötü bir âkıbet olur mu?
Evet bu dünyada bu dünyanın sahibini unutarak, bu hayatın sahi-binin vahyinden yüz çevirerek, ki-tabı ve peygamberiyle ilgilenme-yerek, hayatı vahye göre düzen-lemeyerek, Kur'an ve sünnete karşı nötr davranarak bir hayat yaşa-yanlar unutulacaklar. Allah'ın rah-met ve merhametinden mahrum kaldıkları için mutlu olamayacaklar, huzur bulamayacaklar, hayatın ta-dını alamayacaklar. Bugün burada unutuldukları gibi, yarın da cehen-nemin bir köşesinde dayanılmaz azapların kucağında unutulacaklar.
Öyleyse gelin ey Müslümanlar, Allah'ı unutanlar gibi olmayın. Al-lah'ı unutup Allah'ın da kendilerini unuttuğu münâfıklar gibi olmayın. Onlar Rab'lerini unutmuşlar, Rab' lerini unutarak bir hayat yaşamışlar, Allah da onlara kendilerini unut-turuvermiş. Kendilerini unutmuşlar adamlar. Kendilerini düşünmez olmuşlar. Kendi hayırlarını, kendi mutluluklarını, kendi cennetlerini düşünmez olmuşlar. Cenneti unu-tup, âhireti unutup hep dünyayı dü-şünür olmuşlar. Hep parayı düşünür olmuşlar, hayatı düşünür olmuşlar, arabayı düşünür olmuşlar, arabanın modelini, elbisenin güze-lini, evlerinin dükkanlarının dizay-nını düşünür olmuşlar.
Arabalarının üzerinde meyda-na gelen küçücük bir çiziği düşünür olmuşlar da, kendi ruh dünyala-rında, ailelerinin, çocuklarının ruh dünyalarında oluşan nerdeyse ara-ba girecek büyüklükteki küfür ve şirk çiziklerini hiç düşünmez ol-muşlar. Evlerinin boyasını, cilasını düşünmüşler de kendilerinin, ço-cuklarının Allah boyasıyla boyan-masını hiç düşünmez olmuşlar. Çocuklarının boğazlarının doyu-rulmasını düşünmüşler de kalple-rinin kafalarının Allah'ın istediği bilgi ve imanla doyurulmasını hiç dü-şünmez olmuşlar. Doları düşün-müşler de Bakara'yı, Âl-i İmrân'ı hiç düşünmez olmuşlar. Dışlarını düşünmüşler de içlerini, kalplerini düşünmez olmuşlar. Bedenlerinin ihtiyaçlarını düşünmüşler de kalp-lerinin ihtiyacını hiç düşünmez ol-muşlar. Her şeyi düşünüyor adam-lar, ama kendilerini unutuyorlar
Eğer bizler bu dünyada bizi bu dünyaya getiren, bizi yaratıp bu dünyada imtihana çeken Rabbimizi unutursak, Rabbimizin dinini, Rab-bimizin kitabını, Rabbimizin elçisini, Rabbimizin bizden istediklerini unutarak bir hayat yaşarsak, İs-lâm'dan uzak bir dünya yaşayacak olursak o zaman kesinlikle bilelim ki biz kendi kendimizi unutacak ve hayatımız dünyada kalacak, bi-zimle birlikte yarına intikal etme-yecek boş şeylerin peşinde bir ömür tüketerek eli boş olarak Rab-bimizin huzuruna gideriz.
Kur'an'ı unutuyorlar da, Kur' an'ın öğretisinin çok uzağında olan nice gazetelerin, nice dergilerin, ni-ce kitapların peşine takılıyorlar. Al-lah'ın kendilerine örnek olarak, model olarak gönderdiği peygam-berini bırakıyorlar da nicelerinin arkasına düşüyorlar. Nicelerini kendilerine örnek biliyorlar.
İşte kim böyle Allah'ı unutursa Allah da ona kendisini unuttura-caktır. Allah onu kendi haline bıra-kıverir de o insan dünyanın peşin-de, dünyada kalacak şeylerin pe-şinde yuvarlanır gider. Tamamen küfrün, şirkin, isyanın ve günâhların içinde boğulur gider. İşte bunlar münâfıklardır. Kalbi, düşüncesi, ameli, hayatı bozuk olanlardır.

Ribat