AK Parti’nin sorumlularından birisi, 9 Kasım günü, ‘Devamlı geliyorlar, hepsi çocuklarının, yakınlarının mâsum olduklarını söylüyorlar. Mâsum oldukları söylenenleri bir araştırıyorsunuz, gizli ‘By Lock’yazışmaları ve daha niceleri çıkıyor karşısınıza.. Bu bakımdan, lûtfen gelmesinler.. Bu gibi şikayet ve müracaatlarla, kimse biryerlere ricada bulunmasın.. Gerekli tahkikat sonunda nihaî karar alınacak..’ diyordu. Ki, bu husus Meclis’de daha bir yaşanıyor.. Binlerce insan, tanıdık, hemşehri, meslektaş ve çeşitli aracılarla veya selamlarla ve yeminli teyid cümleleriyle, geliyorlar m.vekillerine ve yardım istiyorlar.
O. m. vekilleri n’apsınlar bu durumda..
*
Benzer müracaatlar nicelerimize de ulaşıyor. Geçenlerde, 35 yıl -40 yıl öncelerden tanıdığım saygıdeğer bir hocaefendi, kendi oğlunun da, üstelik de bir Sağlık Müdürlüğü’ndeki ‘20 yıllık memuriyetinden atıldığını’ söyledi. Üstelik de, oğlunun, maalesef, namazla-niyazla pek ilgisinin olmadığını da daha bir üzüntüyle dile getirerek.. Yani, F.G’nin çengeline takılmış olması ihtimali daha bir zayıf.. Çünkü, bu çengele takılanların pek çoğunun, genelde inanç konularıyla, şu veya bu derecede bir bağlarının olduğu kabul ediliyor.
*
Benzer durumda veya haksız olarak bir takım tasfiye işlemlerine muhatab olanlar yine de olabilir.. Bu da araştırmalarla düzeltilebiliyor.. Bunlara bu sütunda da defalarca değinildi..
Ama, birkaç ‘itirafçı’nın dışında, o yüzbinler arasından gelip de, ‘Ben hata ettim, yanlış yaptım.. Allah affetsin ’ diyen yok.. Halbuki, Cumhurbaşkanı bu yolu açıkça beyan etti ve ‘Geliniz, tevbe ediniz ve kendinizi devletin şefkatli kollarına atılınız.. Gereken hukukî kolaylıklar gösterilecektir.’taahhüdünde de bulundu.
*
Ama, F. G., tezvirâtını sürdürüyor, bir aziz inanç sistemini, ‘her kapıyı açan bir maymuncuk anahtarı’gibi eline almış; İslam tarihinden, kültüründen, bir takım rivayetlerden kendi varmak istediği noktaya göre lafı istediği tarafa çeviriyor; kendisine bağlılığını hâlâ da devam ettirenleri kandırmaya, onları kendisiyle birlikte ‘gayya kuyusu’na sürüklemeye devam ediyor.
Tuhaftır, ünlü bir psikatri prof.’u olan N. T. geçenlerde, işbu F. G. isimli kişiyi nitelerken, onun ‘hipnoz’gücüne sahib olduğunu söyleyebildi! Keşke, ‘hipnoz’ edilmeye müsaid karakter veya şahsiyet zaaflarından sözetseydi. Çünkü, ‘hipnoz’, en sâde şekliyle, telkıne yatkınlık gösteren ve ‘uyku-uyanıklık arası’, bir ‘trans’ hali olarak anlatılır. Yani, hipnotize etme gücü olandan çok, telkın almaya ve hipnotize edilmeye müsaid zayıf karakterler sözkonusu...
*
Ki, bu gibileri, 90 seneyi aşkın bir zamandır toplumumuzda hep görüyoruz. ‘Resmî ideoloji’nin nice ‘saftirik’ mübtelâları da bunun en çarpıcı örnekleri değil mi?
Bunun en traji-komik sahnelerini son resmî ağlama törenlerinde bir kez daha gördük..
Bir kişinin, ölüm ânında bulunduğu Saray’daki yatağına bakıp 80 yıl kadar sonralarda bile ağlayan ve böylece o ölünün maneviyatıyla irtibat kurduklarını ekranlarda söyleyebilenler, zoraki hıçkırıklı ifadeler, bulutlardaki bir takım şekillerden, tam bir hipnoz haliyle bir kişinin profillerini arayanlar; hattâ filanın uzaydan geldiğine inanan ve kendilerini sanatçı vs. sanan; ya da, kellesine, bir siyasî kişinin profilini kazıtan kaçıklar..
Demek ki, ululamalar, putlaştırmalar, tek taraflı olmuyor.
‘Elbette put olur öpülen eller ve etekler.
Elbet öpen oldukça bulunur öptürecekler.’
*
Ama, daha da ilginç olan, yüksel tahsil bile görmüş mühendis, subay, doktor, hukukçu, yazar-çizer vs. bile, hele de inanca sarmalanmış olarak kendilerine iletilen sözleri mantıkî bir süzgeçten geçirmeden, bir kutsal emir gibi kabullenmeleri ve bir uyur-gezer halinde uygulamaya kalkışmaları..
İster ‘din’ler adına olsun; ister ‘resmî ideoloji’ler adına..
stargazete