Önce bir tebrik notu: Dün, milâdî-2018 yılının 11 Eylûl günü, Hicrî-qamerî takvimin 1 Muharrem’i ve 1440’ıncı yıldönümü idi. Yani,. Hz. Peygamber (S)’in Medine’ye doğru geri çekilir gibi yapıp, şirk ve putperestliğin merkezi olan -o günkü- Mekke üzerine harekete geçmek için gerçekleştirdiği o hicranlı ayrılışın yıldönümü.. Ve, Müslüman takviminin yeni yıl başı.. Şimdi lafzî tebrikleşme cümlelerini bir tıklamayla yüzbinler, belki milyonlar birbirlerine gönderiyor. Ama, hangimiz, günlük hayatını bizi kuşatan dağdağalarından uzaklaşıp, Hicret-i Nebevî’nin ‘nasıl’ından çok, ‘niçin’ini anlamaya çalışarak, önce kalbimize, inanç değerlerimize doğru hicret etmek şuûrunu taşıyarak tebrikleşiyor? Hicret’in hikmetini, ruhunu kavramamız ve yeni yılın hayırlar getirmesi temennilerimle tebriklerimi sunuyorum efendim. *** Pazartesi yazımda, ‘İran’ın nasıl oldu da, Irak’ta 10-15 senede, ‘istenmeyen adam’noktasına geldiği’ne değinilmişti. Bazı okuyucular, İran’ın iç durumuna değinmeden sadece dışsiyasetinin anlaşılamayacağını, o ülkenin iç açmazlarına da işaret edilmesi gerektiğini yazdılar. Bazıları da, kalemimin son zamanlarda Trump’a fazla takıldığını; Rusya’yı görmezlikten geldiğimi yazdı. İran konusunda eleştiri ve temennilerimiz ortada.. Evet, can sıkan bir durum var, ortada.. Farklı tefsir ve yorumların veya farklı tarihî arka-planların etkisiyle iki ülke de karşılıklı olarak birbirine biraz buruk baksa bile, temelde aynı inanç kaynağından beslenen bir milletiz biz, İslam Milleti.. Gönlümüz aradaki farklılıkların asgarîye inmesidir ve tarihin tortular içinde çırpınıp durmazsak, bu imkânsız da değildir. Yeter ki, bir takım olumsuz bakışlarımız bizi birbirimize karşı adâletsizliklere sevk etmesin. Günlük yönetimler gelir-geçer, ama Müslüman halklar gelecekte de var olmaya devam edecektir. *** Bu konuya bu kadarca değindikten sonra, gelelim, Trump-USA ve Putin-Rusya konusuna.. Doğrudur, hiçbir diplomatik kural, ahlâkî sınır taşımaksızın, her tarafa bir ‘azgın boğa’ gibi saldıran USA Başkanı Trump gündemimizi çok meşgul ediyor. Ama, bu, bizim ona düşmanlığımızdan değil; tersine, onun taa baştan siyaset meydanına atılırken, Amerikan toplumuna İslam ve Müslümanlar hakkında korkular salarak sivrilmesinden ve söylediklerini de gücüne güvenerek dünyaya aldırmaksızın uygulamaya koyan bir zorba kovboy görünümü vermesinden kaynaklanıyor. ‘Boş verin o finoyu, paçamızı ısırmaya çalışıyor..’ diye geçiştirilemeyecek bir durum var ortada.. Alttan almak mı, asla.. Başkan Erdoğan’ın dediği gibi, ‘Boyunduruğa vurulmasındansa boynumuzun vurulmasını’ göze tercih ederiz. *** Rusya’ya gelince.. Bugün 40 yaşın üstünde olanların ömürleri, Amerikan ve Sovyet İmparatorlukları arasındaki ‘Soğuk Savaş’ dalgaları içinde boğuşmakla geçti. Amma, 1975-80’lerde hayal bile edilemezken, Sovyetler Birliği, 1991’detasını tarağını toplayıp, tarih sahnesinden çekildi. Darısı diğerinin başına.. Bugün ise Putin Rusyası, yeni bir Rusya İmparatorluğu’na doğru tırmanıyor ve ‘20 asrın en büyük faciasının Sovyetler Birliği’nin tarihten silinmesi olduğunu’ esefle dile getiriyor. Bu da onun hangi hedefler peşinde olduğunu gösteriyor. Rusya, bugün Suriye’yi yöneten asıl güç konumunda; yazık ki, İran’ın teşvikiyle.. Ama, tıpkı Osmanlı gibi; en büyük darbeleri, yenilgileri, sosyal felaketleri Rusya karşısında almış olan İran’da da Rusya’yla ilişkilerde dizginlerin bütünüyle kaptırıldığından endişe duyanlar var. Ancak, şimdi üzerimize gelen tehlike birinci derecede, Amerika.. Diplomaside, öncelikleri belirlemek de ayrı bir hünerdir. Yoksa, hepsi birbirinden beter! Stargazete