21 Ekim 2001 tarihinde El-Cezire TV Kanalı Muhabiri Teysir Alloni tarafından Şeyh Usame Bin Laden ile gerçekleştirilen ancak yayınlanmayan ropörtajın tam metni:
Teysir Alloni: Dünyanın her tarafında, her kesimden insanın ağzında dolaşan soru New York ve Washington olaylarına karışıp karışmadığınız, diğer taraftan Amerika da bu olaylara karıştığınıza dair çok ikna edici kanıtları olduğunu iddia ediyor. Bu iddialara, sorulara ne şekilde cevap veriyorsunuz?
Usame Bin Laden: Elhamdulillahi Rabbilalemin Essalatu ve Vesselamu ala Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Öncelikle bu operasyonların, terörist saldırı olarak nitelendirilmesi yanlıştır. Allah’ın kendilerine başarı ihsan ettiği bu gençlerin savaşı Amerika’nın kalbine taşımayı başarmaları, Amerika’nın en önemli hatlarını yerle bir etmeleri, ekonomik, askeri sembollerini yıkmaları; tüm bunlar Allahu Subhanehu ve Teâlâ’nın lütfüyle olmuştur. Onların bu girişimleri, -bizim anlayışımız ve koruya geldiğimiz değerler çerçevesinde- kendini savunmadır. Filistin’deki kardeşlerimizi, oğullarımızı korumak, kutsal değerlerimizi özgürleştirmektir. Eğer bu saldırıların terörist saldırılar olduğu, evlatlarımızı öldürenlerin öldürülmesi de terör olarak yayılmaya çalışılıyorsa tarih şahitlik etsin bizler teröristiz.
"Filistin rahat yüzü görmedikçe ABD'de rahat etmeyecek"
Teysir Alloni: Peki Şeyh, sizin bildiri ve açıklamalarınızı takip edenler son olarak yaptığınız açıklamada ettiğiniz yemininizle New York, Washington saldırıları arasında bağlantı kurabilir. Zira bu açıklamalarda aynen şöyle yemin ettiniz: Gökyüzünü direksiz olarak yükselten Yüce Allah’ın adıyla yemin ederim ki, bizler Filistin’de rahat yüzü görmedikçe, Amerika da rahat etmeyecek.’ Bu çıkarım hakkındaki görüşünüz nedir?
Usame Bin Laden: Bağ çok basit. Bizler bunu teşvik ettik. Senelerdir de ediyoruz. Bu hususta bildiriler, fetvalar yayınladık. Aynı şekilde yayınlanan röportaj ve yayınlarda da bunu teşvik sürekli bir şekilde devam ediyor. Eğer bu olayların bizim bu teşviklerimizle bir bağı olduğunu kastediyorlar veya kastediyorsanız, evet bu doğru. Bunu teşvik ediyoruz, ayrıca teşvik zorunludur. Allahu Subhanehu ve Teâlâ, bununla en hayırlı insanı mesul tutmuştur ki ayeti kerime de şöyle buyurulur: ‘Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini önler). Allah’ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir.’ Ve kâfirlerin gücünü kırmanın yolu savaş ve özgürlüktür. Bu bağlantı doğru; biz Amerika ve Yahudilere karşı savaşı teşvik ettik.
Teysir Alloni: Şeyh Usame Bin Laden! El-Kaide şu anda, dünyanın askeri, siyasi, teknolojik alanlarda dünyaya egemen devlete karşı mücadele ediyor. Amerika’nın sahip olduğu maddi imkânlara sahip olmadığı kesin olarak bilinen El-Kaide hangi mantıkla böyle bir girişimde bulunuyor? Hangi mantığa dayanarak El-Kaide gibi bir örgüt, Amerika’yı askeri olarak hezimete uğratmayı düşünüyor?
Usame Bin Laden: Elhamdulillah, şunu söyleyeyim, savaş El-Kaide ve dünya haçlıları arasında değildir. Savaş; İslam, İslam dünyası ve dünya haçlıları arasındadır. Ve bu örgüt, Allahu Subhanehu ve Teâlâ’nın lütfüyle, Afganistan’da mücahit kardeşlerimizle beraberdi. İnsanlar, bunun gibi o dönemde daha şiddetli laflar da ediyorlardı. ‘Sovyetler Birliği’ni nasıl yenerler’, diye soruyorlardı ki o dönemde Sovyetler Birliği gerçekten tüm dünyayı korkutan dev bir güçtü. NATO onun korkusundan tir tir titriyordu. Bize ve mücahit kardeşlerimize Allah tarafından bahşedilen lütufla ortadan kalkan Sovyetler Birliği nerede? Geride sadece izleri kaldı. Bir bütün olarak devamlılık gösteremedi, çok sayıda devletçiklere ayrıldı, Rusya kaldı. Bizleri katından güçle destekleyerek Sovyetler Birliği’nin yenilgiye uğramasına dek bizlere sebat veren Allahu Teâlâ’nın aynı şekilde yine katından yardım ederek, aynı topraklarda aynı insanlarla Amerika’yı da yenmemizi sağlamaya gücü yeter. Bu, Allah’ın lütfudur ve bizler Amerika’nın yenilmesinin Allah’ın izniyle mümkün olduğuna inanıyoruz. O, bizlere Allah’ın izniyle Sovyetler Birliği’ni yenmekten daha kolaydır.
Teysir Alloni: Bunu nasıl açıklıyorsunuz? Neden Amerika’yı yenmek daha kolay?
Usame Bin Laden: Amerika ile savaşı Somali’de kardeşlerimiz tecrübe etti. Orada hatırı sayılır bir kuvvet bulamadık. Amerika çok büyük korkutma kapasitesi, bu imkânlarını kullanarak daha savaşa girmeden önce insanları korkutuyor. Kardeşlerimiz burada; Afganistan’da ve Somali’de bazı mücahit kardeşlerle Amerika’ya karşı savaşı tecrübe etti. Amerika Somali’den kuyruğunu sıkıştırarak, yenilgiye ve hüsrana uğramış bir şekilde çıktı. Amerika en kısa süre zarfında oradan çıkmak zorunda kaldı. Yeni Dünya Düzeninden bahseden dev medya propagandalarını, kendisinin de bu yeni düzenin her istediğini yapan efendisi olduğunu unutuverdi. Tüm bu saçmalıkları reddedip Allah’ın lütfüyle ordularını yenik bir şekilde toplayarak, gitti. Ve 79’dan 89’a kadar 10 yıl, Ruslarla savaşı tecrübe ettik. Sonra Afganistan’daki komünistlere karşı savaştık. Şimdi ikinci haftasındayız. İki savaş ve iki grup (Amerika ve Rusya) arasında dağlar kadar fark var. Allahu Teâlâ’dan bizleri katından güçlerle desteklemesini ve Amerika’nın kibirli burnunu kırmasını niyaz ediyoruz. O’nun (c.c.) bunu yapmaya gücü ve kuvveti yeter.
"11 Eylül Salı Günü New York ve Washington’da meydana gelen olaylar, tüm standartlara göre gerçekten çok büyük operasyonlardı"
Teysir Alloni: Peki Şeyh, toprakları sınırlayarak: Bu topraklarda yeneceğiz, dediniz. El-Kaide’nin Afganistan’da varlığının halka pahalıya mal olduğunu düşünmüyor musunuz?
Usame Bin Laden: Bu bütünlüğü bulunmayan kısmi bir bakış açısı, yani sadece bir köşeden bakmak. 1979 yılında Rusya Afganistan’a girip de bizler de Afganistan’daki mücahitlere yardım etmek için geldiğimizde Suudi Arabistan hükümeti resmi olarak bizden Afganistan’a girmememizi ve Peşaver’de muhacir olarak kalmamızı istedi. Çünkü benim Afganistan’a girerek orada yakalanmam ya da esir düşmem, Suudi Rejimi’ne yakın bir ailenin orada bulunması demekti. Bu da Suudi Rejiminin Afganistan’da mücahitleri desteklediği anlamını doğuracaktı ki o dönemde tüm dünya Sovyetler Birliği’nden korkuyor hatta korkusundan titriyordu. Bu yasağı önemsemedim. Bu da onların bakış açılarına göre kendilerine zarar verdi. Afganistan’a ilk geldiğimizde, Müslüman ruhunu yaşatabilmek, çocukları koruyabilmek, dinin zafer kazanabilmesini sağlayabilmek, Müslümanları saklayabilmek için birçok şeye katlandık. Zaten bu tüm Müslümanların üzerine vaciptir. Bunun sadece Afganların üzerine vacip olduğunu söylemiyoruz. Eğer bu vacibi yerine getirmek, Filistin’deki kardeşlerimize yardım etmek için, ben veya diğer kardeşlerim kalkıp gelmişsek de yükümlülük sadece Usame’nin üzerinde olacak değildir. Bu sorumluluğu herkes; tüm ümmetin taşıması gerekir. Allah yolunda cihat bugün, bizim de Afganların da diğerlerinin de üzerimize vaciptir. Evet, doğru. Onlar katlanıyorlar ancak bu şer’i bir vaciptir. Onların da diğerlerinin de Allah yolunda buna tahammül etmeleri gerekir. Buna ek olarak Afganistan’ın sadece bizim yüzümüzden vurulduğu bahanesinin ardına sığınılmasına gelince Amerika ile benim aramda şahsi bir mesele yok. Amerika benim paramı almamış, bana eziyet de etmemişti. Sorun bu değildi. Sırf İslam ümmetini Amerika ve Yahudilere karşı savaşa teşvik etmemizden ötürü bu sözü ortaya attılar. Bilindiği gibi Amerika, herhangi bir İslam devletinin kurulmasına karşıdır. Molla Ömer ve Taliban’ın büyük liderleri, birçok münasebet sırasında yaptıkları açıklamalarda, göz dikilenin sadece Usame bin Laden değil asıl dinlerinin olduğunu dile getirmiştir. Yine Molla Ömer’in dediği gibi, Usame Bin Laden gelmeden önce İngilizler gelip Afganistan’a saldırdı. Sonra yine biz daha gelmeden Ruslar geldi. Şimdi de Amerika. Allah’tan daha önce müttefiklerini hezimete uğrattığı gibi Amerika’yı da hezimete uğratmasını diliyoruz.
Teysir Alloni: New York ve Washington saldırılarında olanlara dönersek, bu konudaki değerlendirmeniz nedir? Sizce bu saldırıların Amerika ve İslam dünyasına etkisi nedir? Müsadenizle iki seçenekli bir soru.
Usame Bin Laden: 11 Eylül Salı Günü New York ve Washington’da meydana gelen olaylar, tüm standartlara göre gerçekten çok büyük operasyonlardı. Etkileri hala sürmektedir. Kulelerin, başta da ikiz kulelerin yıkılması çok büyük bir olaydı. Onu da başka olaylar izledi. Ekonomik etkilerden de bahsedeceğiz, bu etki de sürmektedir. Onların itiraf ettikleri, Wall Street Borsası’nda zarar %16’ya ulaştı. Söylenenlere göre bu derece hasar, Wall Street’in açıldığı 230 seneden bu yana kesinlikle görülmedi. Büyük bir parçalanma gerçekleşti. Bu borsada dolaşan paranın değeri 4 trilyon dolardır. Bu rakamın %16’sını hesap edersek hasarın miktarını öğreniriz ki bu da Allah’ın lütfüyle 640 milyar dolardır. Bu rakam, 640 yıllık Sudan bütçesine denktir. Allah’ın başarılı kıldığı bir darbe ve Allah’ın izniyle sadece bir saat içinde bu meblağı kaybettiler. Amerika’nın günlük milli geliri 20 milyar dolardır. Ve bu operasyonlardan sonra girdikleri şok etkisiyle 1 hafta boyunca işe gitmediler. 20 milyar doları bir haftayla çarparsak 140 milyar dolar eder. 640 milyar doları da eklersek kaça ulaşırız? Yaklaşık 800 milyar dolar. Binaların, yapıların zararı 30 milyar dolar. İki gün önce gerek yolcu gerek nakil uçak şirketleri 170.000 çalışanını işten çıkardı. Allah’ın lütfüyle Amerikalılarca yapılan araştırmalar ve analizler, Amerikan halkının %70’inin ikiz kuleler ve savunma bakanlığı -Pentagon- darbelerinden sonra psikolojik sorunlar yaşamaya başladıklarını ortaya koydu. Ünlü otel şirketlerinden bir tanesi olan Intercontinental, Allah’ın ihsanıyla 20 bin çalışanını işten çıkardı. Bu operasyonların sonucunda ortaya çıkan zararın değeri ölçülemez. Allah’ın izniyle etkiler, artarak devam etmektedir. Görünen zarar en az 1 trilyon dolara ulaşmıştır. Allahu Subhanehu ve Teâlâ’dan kardeşlerimizin şehadetlerini kabul etmesini ve onları Firdevs’ul A’la cennetlerinde rızıklandırmasını diliyoruz. Ancak bunların dışında kulelerin yıkılmasının, daha büyük ve daha tehlikeli başka etkileri de oldu. Bu da Amerika’nın liderliğini yaptığı Batı Uygarlığı’nın değerlerinin de parçalanmış olmasıdır. O özgürlük, insan hakları, insanlıktan bahseden manevi, dev burçları da böylece yıkılıp toz toprak oldu. Bu da Amerikan hükümetinin yayın organlarını bizlerin birkaç dakikayı geçmeyen konuşmalarımızı yayınlamaktan menetmesinde kendini gösterdi. Çünkü gerçeklerin Amerika halkına gözükmeye başladığını hissettiler. Bizler gerçekte, onların kastettikleri manada terörist değiliz. Ancak bizlere Filistin’de, Irak’ta, Lübnan’da, Sudan’da, Somali’de, Keşmir’de, Filipin’de ve her yerde saldırılıyor. İşte bu İslam Ümmeti’nin onların işledikleri zulümlere verdiği cevaptır. Bu nedenle, bu yönde açıklamalar yaptılar, bu emri verip düşünce ve ifade özgürlüğünü unutuverdiler. Özgürlük ve Amerika’daki özgürlükler, insan hakları bir daha döndürülmemek üzere giyotine getirildi. Hükümet, Amerikan halkını ve genel olarak da Batıyı, boğucu bir hayatın, tahammül edilemez ateşin içine sokacak. Çünkü hükümet liderlerinin Siyonist Lobi ile sıkı bağları var ve sırf iktidarda kalabilmek için bu lobinin etkisiyle oğullarımızı, çocuklarımızı haksızca öldüren İsrail’in çıkarlarına hizmet ediyorlar.
Teysir Alloni: Operasyonların (11 Eylül saldırılarının) İslam Dünyası’na etkileri konusunda çelişkili sözler var. Bir yanda bazılarının ‘İslam dünyasını büyük bir sevinç kapladı’ sözleri dolaşırken diğer taraftan da resmi açıklamaları ya da açıklama yapma imkânı olanların söylediklerini duyuyorsunuz ve onlar sürekli, ‘bunlar terörist saldırılar, masum siviller öldürüldü, biz bunu kabul etmiyoruz, bu saldırılar Hanef İslam dininin öğretileriyle çelişmektedir’ ve bunun gibi şeyler diyorlar. İslam dünyasında meydana gelen bu ikilem hakkında sahip olduğunuz imkânlar ölçüsünde edindiğiniz bilgilere göre konuya bakış açınız, değerlendirmeniz nedir?
Usame Bin Laden: Meydana gelen olaylar, Amerika’nın dünyada uyguladığı terörün gerçeğini net bir şekilde ispatlamıştır. Bush, insanların iki kısma ayrıldığını açıkladı. Bunlardan ilki Bush ve yanında yer alanlar, diğeri de Bush hükümeti ile küresel Haçlı Seferleri’ne katılmayı kabul etmeyen ülkeler ki bunlar zorunlu olarak terörist ülkeler oluyor. Bundan daha açık terör var mıdır? Bir güç sahibi olmayan birçok devlet, bu şiddetli dünya terörünün yanında yer almak, ona kibar davranmak, ‘senin yanındayız’ demek zorunda kaldı. Bizim kardeşlerimizi, kutsal değerlerimizi savunduğumuzu çok iyi bildikleri halde bunu yapmak zorunda kaldılar. Bunun için gerek batılı gerek doğulu, bölgede açıklama yapan liderler, sorunların çözülmesi, terörün kökten sonlandırılması gerektiğini söylediler. Bu sorunlar nelerdir? Filistin sorunu dediler. Bizler adil bir şekilde bu davayı sürdürüyoruz. Ancak Amerika’nın korkusundan bizim adil çözümcü olduğumuzu söyleyemiyorlar, bizim hakkımızda terörist diyorlar. Öyleyse Filistin sorununu çözün. Bu darbelerin ve etkilerinin üzerine Bush ve Blair harekete geçerek ‘Şu an bağımsız bir Filistin Devleti’nin kurulma vakti gelmiştir’dediler. –Subhanallah- 10’larca yıldır vakti değildi de bu saldırıdan sonra mı vakti gelmiş oldu? Onlar darbe, öldürme dilinin dışında bir dilden anlamıyorlar. Ve bizi öldürdükleri gibi onları öldürmeliyiz ki korkuda iki taraf arasında –Müslümanlar ve Amerikalılar- denge olsun. Böylece iki tarafın korku dengeleri bu yeniçağda ilk defa yaklaşmış oluyor. Amerikan yöneticileri bize karşı ne isterlerse yapıyorlardı. Kurbanlarını bağırmaktan ya da inlemekten men ediyordu. Sonra kalkıp Clinton bizlere, Kana (96 senesi) katliamından sonra, İsrail’in kendisini savunma hakkının olduğunu söylüyor. Hatta İsraillileri sadece kınamaya bile izin vermiyorlar. Yeni Başkan Bush ve Dışişleri Bakanı Colin Powell iktidarlıklarının ilk aylarında gerçekleştirdikleri ziyaretlerinde, Amerikan Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıyacaklarını ve Kudüs’ün sonsuza dek İsrail’in başkenti kalacağını açıkladılar. Kongre ve parlamento meclisi de onların bu sözlerini alkışlamıştı. Bundan daha büyük nifak olamaz. Bu apaçık bir zulümdür. Ve onlar, kafalarına vurulmasından başka bir şeyden anlamazlar. Allah’ın lütfüyle savaş, Amerika’nın içine taşındı. Bunun devam etmesi için de zafer kazanana ya da Allah’a kavuşana kadar Allah’ın izniyle uğraşacağız.
Teysir Alloni: Peki Şeyh, cevaplarınız bizi sürekli Filistin ve Filistin sorunundan bahsetmeye itiyor. İzninizle sormak istiyorum, son bildirilerinizde ya da özellikle iki parantez arasında ‘Müşrikleri Arap yarımadasından çıkarın’ hadis-i şeriften alıntı yaparak başlık attığınız; yıllar önce yayınlanmış, Yahudilere ve Haçlılara karşı savaşa çağırdığınız bildirinizde Amerika’nın Arap Yarımadası’ndan çıkarılmasına odaklanıyordunuz. Son zamanlarda önceliklerinizin değiştiğini görüyoruz. Filistin davası ya da sizin isimlendirdiğiniz şekliyle ‘Aksa Davası’nı ilk sıraya, Harameyn (Mekke-Medine) davasını da ikinci sıraya koydunuz. Bu konuda doğru mu düşünüyoruz, açıklayabilir misiniz?
Usame Bin Laden: Şüphesiz Aksa’nın özgürleştirilmesi, Filistin’deki, Irak’taki, Lübnan’daki ve tüm İslam ülkelerindeki güçsüzleri kurtarmak için cihat etmek farz’u-l ayn’dır. Aynı şekilde Arap Yarımadası’nı müşriklerden kurtarmak da farz-ulayn’dır. Ancak öne geçirme meselesi ya da Usame Bin Laden, Filistin davasını ön plana koydu yönündeki sözler yersizdir. Fakir kulun (kendisi) Hicri 1407 yılında düzenlediği ve Müslümanları Amerikan eşyalarını boykota teşvik ettiği konferanslar bulunmaktadır. Ve Amerika’nın mallarımızı Yahudilere vermek için aldığını söylüyordum. Ve o Yahudiler bu mallarla Filistin’de kardeşlerimizi öldürdüler. Keşmir gibi, diğerleri gibi birçok yerde, birkaç yıl önce kurulan ‘Yahudi ve Haçlılar karşıtı İslami Cephe’de cihat farz-ul ayndır.
Bu iki olayı ya da davayı önem bakımından andık. Ve bazı zamanlarda meselelerden birine daha çok iten unsurlar söz konusu olabilir ve o yöne daha fazla yönelebiliriz. Ancak bu tarafa yönelirken diğer tarafı ihmal etmeyiz.
Teysir Alloni: Sizi Filistin sorununa iten unsurlar nelerdi?
Usame Bin Laden: Mübarek son intifadanın son aşaması –Recep intifadası- bizim bu yöne itilmemizde önemli bir etken oldu. Bu da bu davaya yardımcı olan en büyük sebeplerden biri oldu. Buna ya da bir başkasına itilelim bizler, vacipten vacibe koşuyoruz. Bir vacipten bir başkasına geçmekte de şer’an bir sıkıntı yoktur. Bunların hepsi birbirine hizmet ediyor. Örneğin Amerika’nın Filistin meselesi için vurulması Suudi Arabistan meselesi için vurulmasına hizmet eder. Bunun aksi de doğrudur. Onlar, Tebuk ve Doğu Bölgesi’nde Yahudilerin savunma hattı sayılıyor. İkisinin arasında hiç bir fark yoktur.
Teysir Alloni: Şeyh, şimdi Yahudi ve Haçlılar veya sizin dediğiniz gibi Haçlılar ve Yahudilere karşı cihadın vacip olduğuna dair fetvalar yayınladınız. Diğer taraftan da başka âlimlerin bu konuda yayınlanmış fetvalarını görüyoruz. Bazıları sizi destekliyor olabilirler ancak sizin fetvalarınıza karşı olanların olduğu da kesin. Bazıları şöyle diyorlar: Hangi esasa dayanarak sırf dini için, sırf Yahudi olduğu için Yahudileri veya Haçlı veya Hıristiyan’ı sırf Hıristiyan olduğu için nasıl öldürebiliriz? Fetvalarınız ve diğer fetvalar arasında bir birlik yok. Bunun sebebi nedir?
Usame Bin Laden: Elhamdulillah, bu konularda birçok fetvalar yayınlandı. Pakistan’da da birçok âlim çeşitli fetvalar yayınladı. Bu fetvaları yayınlayanlardan en tanınmış müftü ise Müftü Nizameddin Şemzai’ydi. Arap ülkelerinde; özellikle Suudi Arabistan’da defalarca birçok fetva yayınlandı. Bunların en meşhuru ise Hamud Bin Abdullah Bin Ukala El-Şuaibi idi. Allah’tan ömrünü mübarek kılmasını niyaz ediyoruz. (1422 hicri yılında vefat etmiştir). Kendisi ülkenin en büyük âlimlerinden biriydi. Amerikalılara ve Filistin’deki İsraillilere karşı savaşılmasının vacip olduğunu onaylıyor, kanlarını ve mallarını mübah sayıyordu. Aynı şekilde Şeyh Süleyman El-Ulvan da bu yönde fetva vermiştir. Âlimlerden birisi de ‘Yeni Haçlılar Savaşı’nın Gerçekleri’ üzerine bir kitap çıkarmıştır. Kendisi kitabında bu savaşın doğru olmadığı ve şer’an cevaz verilmesinin kötü sonuçlar doğurduğu iddialarının aksini ispatlamıştır. Kitabı inceleme imkanı buldum. Gerçekten iyi ve başarılı bir derleme yapmış, Allah bereketli kılsın.
"Masum sivillerin öldürülmesi hakkında ne diyorsunuz"
Teysir Alloni: Masum sivillerin öldürülmesi hakkında ne diyorsunuz?
Usame Bin Laden: Amerika’nın ve bazı aydın çevrelerin iddia ettikleri gibi ‘masum siviller’gerçekten çok garip bir söz! Kim dedi, bizim oğullarımız ve sivillerimiz masum değil ve kanları da mübah? Dedilerse hangi ölçüye göre bunu söylediler? Onların sivillerini öldürdüğümüzde dünya doğusundan batısına bize haykırdı ve Amerika tüm müttefiklerini, işbirlikçilerini ve işbirlikçilerinin küçüklerini topladı. Kim demiş bizim kanlarımız kan değil de onlarınki kandır diye? Kim bu fetvayı verdi? Onlarca senedir bizim ülkelerimizde insanımızı öldüren kim? Irak’ta 1 milyondan fazla çocuk öldü ve hala da ölmekteler. Niye hiç bir kınama, yanlış olduğunu söyleyen, taziyede bulunan bir söz işitmedik? Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sahih bir Hadis-i Şerifte şöyle buyuruyor: ‘Kadının biri hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme girdi. Ne ona yemek verdi, ne de onu, topraktaki haşereleri yemek üzere serbest bıraktı.’… Bu sadece bir kedi. Ya milyonlarca Müslüman’ı öldürenlerin durumu nasıldır? Nerede aydınlar? Nerede yazarlar? Nerede âlimler? Nerede özgürler? Nerede kalbinde zerre iman olanlar? Biz her gün öldürülürken Amerikan halkını öldürdüğümüzde nasıl hareket ediyorlar? Her gün Filistin’de çocuklar öldürülmüyor mu? İnsanlarda gerçekten büyük bir sorun var. Hesaplar iyi yapılarak, açık, net ve güçlü konumlar alınmalıdır. Ancak insanlar, doğalarının gereği, farkında olmadan güçlüden yana meylediyorlar. Bizim hakkımızda konuştuklarında onlara cevap vermeyeceğimizi de biliyorlar. Hükümetlerin ve Amerika’nın yanında yer aldıkları zaman, hiç hissetmedikleri duygular hissediyorlar. Eski zamanlarda Arap Krallarından biri Araplardan bir adamı öldürtür. İnsanlara göre kralların insanları öldürtmesi alışılagelmiş bir durumdur. Öldürülen adamın kardeşi kralı gözetlemeye başlar ve fırsatını bulunca onu öldürür. Kardeşinin kanının intikamını alan adam, halktan azarlayıcı sözler işitir. Ona şöyle derler: ‘Kardeşin için kralı mı öldürüyorsun?’. Peki kim krala öncelik verdi? O da can diğeri de can. Canlar eşitti. Aynı şekilde Müslümanların kanı da eşittir. O asırda da kanlar eşitti ve hâlim bir kişi olan o adam şu cevabı verdi: ‘Kardeşim benim krâlim dır. Onu ise siz benim kralım olarak görüyorsunuz.’ Filistin’deki evlatlarımız bizim kralımızdır. Bizim oğullarımızı öldürmelerine karşılık küfrün krallarını, Haçlıların krallarını, kâfirlerin sivillerini öldürüyoruz. Bu şer’an de aklen de caizdir.
Teysir Alloni: Öyleyse bunun misilleme olduğunu söylüyorsunuz. Siz bizim sivillerimizi öldürüyorsunuz, biz de sizinkileri?
Usame Bin Laden: Onların sivillerini öldürmemiz şer’an ve aklen caizdir. Bu âlimlerin konuda fetvaları bulunmaktadır.
Teysir Alloni: Delilleri nedir?
Usame Bin Laden: Resulullah’ın (sav) çocukların ve kadınların öldürülmesini men eden hadisinin delil olarak getirilmesinin uygun olmadığını belirtiyorlar. Evet, Resulullah’ın (sav) bu hadisi sabittir. Ancak çocukların ve kadınların öldürülmesi hususundaki men etme kesin değildir. Bunun istisnai durumu da bulunmaktadır. Allahu Teâlâ kitabında şöyle buyurmaktadır: ‘Eğer ceza verecekseniz, size verilen cezanın misliyle ceza verin.’ Nahl Suresi, 126. Ayet.
İlim ehlinden birçokları; İbn’ul Kayyim, El-Şevkani, El-Kurtubi (Allah rahmet eylesin), tefsirlerinde şöyle diyorlar: ‘Kâfirler, çocuklarımızı ve kadınlarımızı öldürmeye azmederlerse, aynı şekilde karşılık vermemizde, çocuklarımızı, kadınlarımızı öldürmelerini engellemeye azmetmekte hiçbir sakınca yoktur.’ Bu, olayın dini boyutudur. Sözlerini dini ilme dayandırmadan konuşanlar ise ‘bu çocuğun ölmemesi gerekir’ diyor. Şu da bilinmelidir ki Allah’ın kendilerine başarı ihsan eylediği o gençler, çocukları öldürmeye azmetmedi. Aksine dünyadaki en büyük askeri merkez olan Pentagon’u vurdular. Ve orada 64 bin görevli çalışmaktadır. Askeri bir mekân, güç ve askeri tecrübe merkezi!
Teysir Alloni: Dünya ticaret merkezi için ne diyorsunuz?
Usame Bin Laden: Dünya ticaret merkezi, çocukların okulu veya bazılarının evleri değildi. O merkezlerin içinde yer alan adamlar hakikatinde, yeryüzünde bozgunculuk çıkaran en büyük ekonomik gücü destekleyen insanlardı. Onların hesaplarını yeniden gözden geçirmeleri gerekir. Nasıl ki bizim kadınlarımızı, masum insanlarımızı öldürüyorlar, biz de onlar bundan vazgeçene kadar, onların kadınlarını, masumlarını öldüreceğiz.
Teysir Alloni: Şeyh Usame, şu anda tüm medya ve istihbarat birimleri, sizin çok geniş bir şebekeyi yönettiğinizden bahsediyorlar. Bazıları, sizin 40-50 devlete yayıldığınızı, El-Kaide’nin çok büyük maddi imkânlara sahip olduğunu, bu imkânların büyük kısmını düzenlediğiniz operasyonlarda kullandığınızı, İslami hareketleri veya diğer kesimlerde isimlendirildiği gibi terörist hareketleri desteklediğinizi söylüyorlar. El-Kaide Örgütü’nün Usame Bin Laden’in şahsına bağı ne ölçüdedir?
Usame Bin Laden: Elhamdulillah, söylediklerinize karşılık daha önceki sözlerimi tekrar edeceğim. Durum fakir kul’a ve El-Kaide Örgütü’ne has bir durum değildir. Bizler Muhamed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in komutanlığını yaptığı İslam ümmetinin evlatlarıyız. Rabbimiz Subhanehu ve Teâlâ tektir. Peygamberimiz de (sallallahu aleyhi ve sellem) tektir. Kıblemiz de ümmetimiz de birdir. Yüce kitabımız ve peygamberimizin (sav) temiz sünneti bizleri dinen iman kardeşliğiyle bağladı. Ve tüm müminler kardeştir. Mesele, Batının tasavvur ettiği gibi değildir yani orada ‘filan isimle özel bir örgüt var’meselesi değil. Aksine bu isim gerçekten çok eski bir isimdir ve biz kurmadık. Allah ona rahmet eylesin Ebu Ubeyde kardeş, gençleri azgın, zâlim , gerçekten yoldan çıkmış terörist Sovyetler Birliği’ne karşı savaşa hazırlamak için, kışla kurmuştu. İşte biz buraya bir eğitim üssü mahiyetinde El-Kaide diyorduk. Sonra bu isim büyüdü. Ancak bizler, ümmetten ayrı değiliz. Aksine bu ümmetin evlatları ve ayrılmaz parçalarıyız. Ve en uzak doğudan, Filipin’den Malezya’ya, Endonezya’ya, Hindistan’a, Pakistan’a ve Moritanya’daki kitle gösterilerinde dile getirilen ümmetin vicdanından bahsediyoruz. Canlarını New York ve Washington’da feda eden o gençlerin şehadetlerini Allah’tan kabul etmesini diliyoruz. Onlar gerçekten ümmetin vicdanını temsil ediyorlar. Onlar ümmetin zâlim den, azgın suçludan, gerçek terörist, güvenlik içinde olan insanları korkutandan intikam alınması gerektiğini gören kalbidir. Ve tüm korkutmalar kötü değildir. Aynı zamanda yapılması iyi olan korkutmalar da vardır. Örneğin, suçlu hırsız, polisten korkar. Öyleyse polis için hırsıza terör uyguladı ya da hırsızı korkuttu diyebilir miyiz? Hayır, polisin hırsıza uyguladığı korkutma istenen, olması gereken korkutmadır. Suç unsuru olan, güvendekileri korkutan kötü korkutmadır. Amerika ve İsrail kötü korkutmanın öncülüğünü yapıyorlar. Biz ise onları Filistin ve diğer mekânlarda çocuklarımızı öldürmekten caydırmak için iyi olan korkutmayı uyguluyoruz.
Arap ülkeleri stratejimiz
Teysir Alloni: Peki Şeyh Usame, El-Kaide’nin Arap ülkelerine yönelik stratejisi nedir? Bazı Arap Ülkeleri, New York ve Washington hadiselerinin ardında sizin durduğunuz yönünde Amerika’nın suçlamalarına destek verdi. Bazıları da daha da ileri gitti. Bunlardan Suudi Arabistan İçişleri Bakanı, insanları sizler, metodunuz ve size tabi olma hususunda uyardı. Sizin Arap ülkelerine yönelik özel bir stratejiniz var mı? Suudi Arabistan İçişleri Bakanı’nın bu son açıklamalarına vereceğiniz cevap nedir?
Usame Bin Laden: Bizler, şüphesiz bu ümmetin bir parçasıyız. Hedefimiz, ümmetimizin kurtuluşu, zulmün, zilletin, alçaklığın, boyun eğmişliğin ümmet üzerinden kaldırılmasını sağlamak, bu ümmete Yaratan Rabbinin hükümleriyle hükmedilmesi için Amerika’nın bölgedeki işbirlikçilerine dayattığı hükümleri kaldırmaktır. İçişleri Bakanı’nın sözlerinin bir kısmını işittim. Bizi direk; isimle suçladı. Bizim Müslümanları tekfir ettiğimizi söyledi. Böyle bir şeyden Allah’a sığınırız. Bizler, dinden kesinlikle çıkaran hususlardan birini onun dinden çıkaran bir iş olduğunu bilerek işlemediği veya dinde bilinmesi zorunlu şeylerden birini inkâr etmediği sürece Müslümanları Müslüman olarak görüyoruz. Yine de genel olarak diyoruz ki, bizim tasamız Rabbimizin (Subhanehu ve Teâlâ) kitabı ve Resulullahın sünneti (sav) altında, tek bir kelime üzerine ümmetimizin toplanması, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin bizleri sahih bir hadisinde ‘reşit halifeliğin’ Allahu Teâlâ’nın izniyle döneceği yönünde müjdelediği gibi ümmetin bunun için hareket etmesidir. Ümmetten istenen, bu Haçlı seferleri karşısında çabalarını birleştirmesidir. Şu anki Haçlı seferleri Müslüman dünyasına karşı, İslam’ın doğuşundan bu yana düzenlenen en şiddetli, en vahşi haçlı seferleridir. Daha önceden de Haçlı Seferleri düzenlenmişti. Ancak bunun gibisi görülmedi. Bush, kendi ağzıyla Haçlı Seferleri düzenlediklerini söyledi. Garip olansa üzerimize söylemediğimiz sözleri söylemişiz gibi iftira atılmasıdır. Bazı insanlar, içişleri bakanının söylediği gibi bizim Müslümanları tekfir ettiğimize inanıyorlar. Bundan Allah’a sığınırız. Bush, kendisinin sarfettiği sözlerden dolayı özür dilemesi istendiğinde, Haçlı Seferleri demek istemediğini söyledi. O, bu bir Haçlı Seferidir, dedi. Dünya şu an iki kısma ayrılmış durumda. Bush, ya bizden ya da terörden yanasınız, dediğinde aslında doğru söylemişti. Yani ya Haçlılardan ya da İslam’dan yanasınız! Bush şu an; taburun başında elinde kocaman bir haçla yürüyen kişi görünümündedir. Şehadet ederim ki Bush’un yolunun ardından giden herkes, kesinlikle Muhammed Sallalahu Aleyhi ve Sellem’in milletinden çıkmıştır. Bu hüküm, Allah’ın kitabı ve Resulullah’ın (sav) sünnetindeki en açık hükümlerden biridir. Daha önce sözünü ettiğim gibi şeyhler bu konuda fetvalar vermiştir. Buna delil de Allahu Teâlâ’nın müminlere hitaben buyurduğu şu ayettir: ‘Ey iman edenler, Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar ancak birbirlerinin dostlarıdır. İçinizden kim onları dost edinirse o da onlardandır. Allah zâlim ler kavmini doğru yola eriştirmez.’ İlim ehli, kâfirleri dost edinenlerin kesinlikle kâfir olduklarını söyledi. Dostluğun ve bağlılığın en büyük belirleyicisi de sözler ve yayınlanan bildirilerdir. Bush’un ve Müslümanlara karşı başlattığı kampanyasının ardından gidenler, kesinlikle Allah’a (Subhanehu ve Teâlâ) ve Resulune küfür etmişlerdir. Subhanehu Teâlâ bir sonraki ayetinde de şöyle buyuruyor: ‘Kalplerinde hastalık olanların, Başımıza bir felaket gelmesinden korkuyoruz’ diyerek onların içine daldıklarını görürsün. Olabilir ki, Allah bir fetih yahut katından bir buyruk getirir de bunu yapanlar, benliklerinde sakladıkları şeye pişmanlık duyar hale gelirler. İman edenler derler ki, ‘Şunlar mıdır o tüm güçleriyle sizinle beraber olduklarına yemin edenler?’ Bütün amelleri boşa çıkmıştır da hüsrana uğrayanlardan oluvermişlerdir.’ İbn Kesir (Allah rahmet etsin) ve diğerleri tefsirlerinde şöyle demişlerdir: Sahabeden birçok kişi Abdullah bin Ubeyy bin Ebu Selül’ün nifakın başı, münafık ve kâfir olduğunu bilmiyordu. Müslümanlar ve Yahudiler arasında ayrılık oldu ve Resulullah (sav) Yahudileri cezalandırmak istediğinde münafıkların başı hemen harekete geçti ve Yahudilerin yanında yer alarak Allah Resulü (sav) ile Yahudilerin arasına girmiş oldu. Bu ayetler de, bu adam ve benzerleri için indi.
Kâfirleri dost edinenler, kesinlikle Allahu Teâlâ’yı ve Resulü’nü (sav) inkâr etmiştir. Ardından gelen ayet de kâfirleri dost edinenlerin dinden döndüğüne vurguyu sürdürüyor. Zira Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: ‘Ey iman edenler, sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah onların yerine, kendisinin onları, onların da kendisini sevdiği, müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise güçlü ve şerefli olan, Allah yolunda cihat eden ve kınayanın kınamasından korkmayan bir kavim getirir. İşte bu Allah’ın bir lütfüdür. Onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir. Herşeyi çok iyi bilendir.’ Müslümanlara, Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmekten şiddetle sakınmalarını söylüyorum. Her kimin ayağı bir kelime sebebiyle kayarsa, Allah’tan korkarak imanını tazelemeli ve yaptığından tövbe etmelidir.
Teysir Alloni: Kelimeyle bile mi?
Usame Bin Laden: Evet, hatta kelime ile bile onlara yardımcı olan, dinden dönmüş olur. Çılgınca bir riddet! La havle ve la kuvvete illa billâh.
Teysir Alloni: Bu ümmet için gerçekten büyük bir söz değil mi?
Usame Bin Laden: Bu büyük bir yemin değil. Allahu Teâlâ’nın bize, yüce kitabında açıkça bildirdiği bir hükümdür. Hem de en açık hükümlerden biridir.
Arap ve İslam ülkelerindeki rejimler
Teysir Alloni: Arap ve İslam Ülkelerindeki Rejimler?
Usame Bin Laden: Onların hiçbiri bize zarar veremez. Ömer ya da Zeyd diyebilirsin. Hakkı tanı, ehlini bilirsin. Hakkı adamlarla bilemezsin. Allahu Teâlâ’nın kitabı bizim sabitelerimizden biridir. Tüm dünya içinden bir şeyi değiştirmek için toplansa bize zarar veremezler, kanaatimizi de değiştiremezler. Bir şey ya haktır ya batıl, ya İslam’dır ya da küfür.
Teysir Alloni: İzin verirseniz, elinden bir şey gelmediği kabul edilen bazı ülkelerin özür sahibi olduklarını düşünmek gerekmez mi? Bir sınırlama yapabilir misiniz? Mesela Katar Devleti’ni ele alâlim . Katar, küçük bir devlet. Dışişleri bakanı, bir konuşmasında; büyük bir devletle çevriliyim. İsterse kolaylıkla bizi haritadan silebilir. Bunun için de Amerika ya da başkasıyla ittifak kurmaya mecburuz. Katar’ın bu sebeple mazereti geçerli sayılmaz mı? Aynı şekilde Kuveyt’in, Bahreyn’in mazeretleri geçerli olmaz mı?
Usame Bin Laden: Bu işlerde, İslam meselesinde, Müminlerin, Müslümanların öldürülmesi meselesinde bu insanlar böyle yapıyor. Mecbur olduklarını bahane ediyorlar. Bu, şer’an kabul edilen mecburiyet, zorunluluk değildir. Mesela Katar Prensi gelip, bir adamına senin oğlunu öldürmeyi emretse, sonra bu askere gitsek ve neden kardeşimiz Teysir’in oğlunu öldürdün diye sorsak, o da: bendeki değerini biliyorsun Teysir, ancak ben buna mecburdum, diyecek. Bu olur mu? İnsanların kanlarını bu bahaneyle döküyorlar. Böyle bir mecburiyetin şeriatta yeri yoktur. Askerin canı senin oğlunun canından daha kıymetli değil. O, öldürüyor. Mazlum bir kimseyi öldürüyor. Zâlim in senin kardeşini öldürme hakkı yoktur. Ve şeriatta böyle bir zorlama yoktur.
Teysir Alloni: Samuel Huntington ve onun gibilerin, uygarlıkların çatışmasının kesin varlığına dair sözlerine ne diyorsunuz? Haçlı ve Haçlılardan bahseden sözleriniz gösteriyor ki siz de bu çatışmanın kesinliğini onaylıyorsunuz.
Usame Bin Laden: Bunda hiç şüphe yok, diyorum. Bu durum, kitapta da sünnette de sabittir. Bir mümin bu gerçekleri inkâr ederse imanı sahih olmaz. Biz, ancak Allah’ın kitabı ve Resulullah’ın (sav) sünnetine itibar ederiz. Ancak Yahudi ve Hıristiyanlar hurafelerle, saf, masum Müslüman halkı kandırmaktadır. Ve maalesef bölgedeki rejimler de onlara tabi oldu. Aynı şekilde birçok aydın da ‘barış, dünya barışı’ gerekçesiyle aynı yolu izlemektedir. Oysa bu hurafenin hiçbir temeli yoktur.
Teysir Alloni: Barış?
Usame Bin Laden: İnsanlar üzerine (yağmuru bol ama verimi az) aldatıcı yıllar gelecek. O dönemde yalancı adam tasdik edilecek, doğru adam yalanlanacaktır. Hâin adam güvenilir, güvenilir adam da hâin olarak kabul edilecek, kamuoyunda rüveybida söz sahibi olacaktır. (Rüvaybida nedir? Diye soruldu da) Resûlullah: “Kendisine önem verilmeyen ayak takımından olan kişi” diye cevap verdi.
Maalesef, İslam dünyasının yüksek makamlarında ve bilinen liderliklerinde bugünkü durum budur. İşte bu aldatmadır. İnsanları kandırıyorlar, yalan söylüyorlar. Ancak Allah’ın izniyle Allah’ın vaat ettiği zaferi ve kurtuluş vakti yakındır.
Teysir Alloni: Öyleyse, Şeyh Usame Bin Laden’in sözlerinden, bugün Afganistan’da süren, Amerika ve müttefiklerinin başlattığı savaşı Haçlılar ve İslam arasındaki çatışma halkasının bir parçası olduğu değerlendirmesi yaptığınız çıkarımını yapabiliriz. Peki, sizce bu krizden çıkmanın yolu nedir?
Usame Bin Laden: Bizler, güçlü ve nihai bir savaşın içindeyiz. Bugün de söylediğim gibi, bu savaş başta İsrail olmak üzere Yahudilerle, onları destekleyen tüm Siyonist ve Hıristiyanlarla bizim aramızdadır. Bizler, peygamberimizin (sav) İsra gecesinde yürütüldüğü toprakları işgal eden, çocuklarımızı, kadınlarımızı, kardeşlerimizi gece gündüz öldüren İsraillileri öldürmekten çekinmeyeceğiz. Her kim de onların hendeğinde yer alırsa kendisinden başkasını suçlamasın. Eğer bu handikaptan çıkmanın yolunu kastediyorsan da bu başkalarının elindedir. Bize gelince bizim üzerimize saldırıldı ve ilk olarak bu zulmü ortadan kaldırmamız gerekir. Bize saldıran bu saldırıyı durdursun. Resulullah (sav) bizlere, bu topraklarda onları bu isimle yeneceğimizi bildirdi ve bizi müjdeledi. Amerika 35 seneden fazla süredir, kendi kendine ve halkına saldıran oldu. İsrail’i tanıdı, destekledi. Nixon döneminde1973 yılında, hava köprüsü kurarak Amerika’dan Telaviv’e silah, adam ve mühimmat gönderdi. Bu da, savaşın gidişatına etki etti. Nasıl onlara karşı savaşmayâlim ? Kurtuluş isteniyorsa tüm Müslümanların onlara karşı savaşması vaciptir. Bizler basit sözler söyledik. Bu sözler Amerika’yı korkuttu ve değerini düşürdü. Çok komik iddialarda bulundu. Usame’nin konuşmalarında teröristlere şifreli mesajlar var dediler. Sanki telefonlar, yolculuk yapanlar, internet, normal, APS ve elektronik posta yok da güvercinle haber uçurma çağında yaşıyoruz! Yani gerçekten çok komik şeyler. İnsanların akıllarını hafife alıyorlar. Filistin halkı rahat yüzü görmeden, Amerika güvenli yaşamayı hayal bile edemeyecek, diye ettiğimiz yemin Amerikan hükümetinin, İsrail’in işbirlikçisi olduğunu, İsrail’in ve halkının çıkarlarını kendi halkının çıkarları önüne geçirdiğini ortaya koydu. Mesele basit. Amerika, bu handikaptan, Arap Yarımadası’ndan çıkıp, İsrail’i desteklemekten vazgeçmedikçe, İslam Dünyası’nın işlerine karışmaktan vazgeçmedikçe kurtulamayacak. Bu denklemi, Amerikan okullarında okuyan herhangi bir çocuğa verseydik birkaç saniye içinde çözerdi. Ancak Bush ve onun yanında yer alanlar, Allah’ın izniyle kılıç kafalarına gelmedikçe olayı çözemiyorlar.
Teysir Alloni: Şeyh Usame, izleyicilerinize vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Usame Bin Laden: Haçlılar ve Müslümanlar arasındaki savaş, çatışma ve krize ilişkin olarak şunu söylüyorum: Allahu Teâlâ’nın izniyle cihadı ısrarla sürdüreceğimizi teyit ediyorum. Ümmeti de buna teşvik ediyoruz ki Allahu Teâlâ ile buluşmamızda bizden razı olsun. Bugün Yahudilerle savaşımız vaat edildiğimiz üzere sürmektedir. Hangi devlet Yahudi hendeğinde yer alırsa sadece kendisini suçlasın. Şeyh Süleyman Ebu Gays, geçmişte yaptığı açıklamalarda meselenin Amerika ve İngiltere ile sınırlı olmadığını belirterek diğer devletlere hesaplarını tekrar gözden geçirmeleri için fırsat verilmesi çağrısında bulundu. Japonya’nın bizimle işi nedir? Kim Japonya’yı bu zor, çetin ve vahşi savaşın içine sokuyor? Japonya’yı Filistin’deki evlatlarımıza yapılan açık saldırıya katılmaya itiyor? Japonya bizimle savaşmaya tahammül edemez. Bu nedenle hesaplarını yeniden gözden geçirmelidir. En uzak güneydeki Avusturalya’nın Afganistan’daki, Filistin’deki zayıf düşmüşlerle zoru ne? Almanya’nın bu savaşta yaptığı ancak küfür ve Haçlı savaşına girmek değil midir? Bu savaş tekrarlanan bir Haçlı seferidir. Aynen önceki savaşlarda Aslan yürek Richard’ın, Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’nun ve Fransa’dan Louis’in yaptığı gibi bugün de Bush, Haçı kaldırır kaldırmaz Haçlı ülkeleri harekete geçti. Peki, bu noktada Arap ülkelerine ne oluyor da bu Haçlı savaşına karışıyorlar? Onlar Haçlıların hükümlerine razı oldu. Bush’u sözle destekleyip ona kolaylık sağlayanlar isimleri değiştiriyor. Kolaylık sağlamak büyük bir ihanettir. Askeri kolaylık diye bir şey yok. Evlatlarımızın öldürülmesinde onlara kolaylık sağlayacaksın sonra da bunun adına askeri kolaylık sağlama diyeceksin. Sonra bu rejimin Afganistan’daki masumlar için bağış topladığına nasıl inanacağız? Bu, Harameyn ülkesinin, Amerika ve müttefiklerine açılmasının başlıca sebebidir. Bir milyondan fazla çocuğun öldürülmesine sebep olmuşken onlara nasıl inanabiliriz? Bu yöneticilerin ardından yürüyen insanlara soruyoruz içlerinde akıl sahibi kimse yok mu? İmanları yok mu? Kâfirlere, azgınlara İslam’ın evlatlarına karşı yardım ederlerken imanları nasıl geçerli olacak? Onlar Filistin’deki, Irak’taki oğullarımıza karşı düşmana yardım ediyorlar. Diyorum ki: Alçalttığın gibi alçaltılırsın ya da kınadığın gibi kınanırsın. Amerika’daki sivillerden bahsedenler, oğullarını kaybetmenin acısını hissetmedi. Filistin’de ve diğer ülkelerde olduğu gibi çocuklarının parçalarına bakmadı. Hangi hakla Filistin’deki halkımızın güvenlik hakkını elinden alıyorlar? Helikopterler, onları evlerinde çocukları ve kadınları arasından avlıyor. Her gün yaralanıp, her gün öldürülürken bu aptallar kalkıp Amerika’nın ölülerine ağlaşıyorlar da kendi ölülerimize ağlamıyorlar! Bunun gibi bir cezaya çarptırılacaklarını hiç düşünmüyorlar mı? Oysa Resulullah (sav) sahih bir hadisinde şöyle buyurmuştur: ‘Kim harbe iştirak etmezse, iştirak edecek birini de teçhiz etmezse ya da iştirak eden kimsenin çoluk çocuğuna bakmazsa, kıyamet gününden önce bir felâketle karşılaşır.’ Allah’tan korkun, tövbe edin ve bu masum çocukların üzerinden ambargoyu kaldırın. Batılılar özgür, Avrupa da savaşa girmek istedi. Bu onların kendi seçimidir. Ancak biz, her kim Yahudi hendeğinde, safında yer alırsa onunla savaşırız. Amerika ve Amerikan halkı özgürler, onlar hendeğe girdi. Bunun karşılığında başlarına ne gelirse kabul edecekler. Bize gelince, biz ibadet ve cihadımızı sürdürüyoruz. Peygamberimiz sahih bir hadisinde şöyle buyurmuştur: ‘Allah yolundaki bir savaşta bir saat durmak, 60 yıl ibadetten üstündür.’ Hangi lütuf bundan daha hayırlı olabilir? Allah’ın rızasını kazanmak için, dini uğrunda cihat ediyoruz. Allah’tan bizim de sizin de Salih amellerimizi kabul etmesini diliyoruz. Müslümanlar ise, Allahu Teâlâ’nın ve Resulünün (sav) küresel küfre karşı cihat emrine cevap vermeli Allah’ın yardım edeceğine güvenmeliler.
Mutlu kimse Allahu Teâlâ’nın kendisini şehit olarak aldığı kimsedir. Küresel Haçlılara karşı savaşmak için Resulullah’ın (sav); İslam’ın bayrağı altında toplananlara ne mutlu! Onların her biri, Yahudi ve Amerikalıları öldürmek için öne atılır. Onları öldürmek en önemli vaciplerden, en büyük yakınlaşma sebeplerinden biridir. Peygamberimizin (sav) tâlim atlarını hatırlamalılar. Öyle ki Allah Resulü bir hadisi şerifinde İbn Abbas’a (radiyallahu anh) hitaben şöyle buyurmaktadır: ‘Ey evlatçığım! Sana bazı kelimeler öğreteceğim. Allah-u Teâlâ’yı muhafaza et ki, Allah da seni muhafaza etsin. Allah-u Teâlâ’yı muhafaza et ki, O’nu sana yönelmiş bulasın. İstediğin zaman yalnız Allah’tan iste. Yardım dileyeceğin zaman da yalnız Allah’tan yardım dile.
Bil ki! Eğer bütün ümmet sana fayda vermek için toplansa, Allah’ın senin için yazdığından başka sana fayda veremez. Ve eğer bütün ümmet sana zarar vermek için toplansa, Allah’ın senin için yazdığından başka sana zarar veremez. Kalemler kaldırıldı ve sayfalar kurudu.’
Amerikalıları öldürmek için kimseye danışma. Allah’ın bereketiyle yürü. Allahu Subhanehu ve Teâlâ’nın katında vaad edilen o buluşmayı, peygamberlerin en hayırlısı Hz.Muhammed’in (sav) sohbetine kavuşacağın günü hatırla.
Son olarak, Pakistan’daki kardeşlerimize seslenmek istiyorum. Maalesef, Pakistan Hükümeti ve Pakistan, bu uğursuz Haçlı ittifakının bir rüknü olmuş vaziyettedir. Pakistan’daki kardeşlerimizin Allahu Teâlâ’nın izniyle hareket etmesi, bu uğursuz Haçlı ittifakına güçlü bir darbe olacaktır. Kim Amerika’nın yanında yer alırsa –gerek tıbbi kolaylık gerek de başka kolaylıklar sağlayarak- bu en büyük küfürdür, milletten çıkmaktır. Ve Pakistan’daki kardeşlerimizin, Allahu Teâlâ’nın dini ve Resulullah’ın (sav) nusreti için ciddi bir şekilde hareket etmeleri gerekmektedir. Ve islam, bugün onlara sesleniyor:
Ah İslam!
Ah İslam!
Ah İslam!
Tebliğ etmedim mi? Allahım şahit ol!
Tebliğ etmedim mi? Allahım şahit ol!
Tebliğ etmedim mi? Allahım şahit ol!
Esselamu aleykum ve rahmetullah.
İNCANEWS