Doğu Türkistan, coğrafyamızın unutulan topraklarından sadece bir tanesi. 100 yıldır Komünist Çin, kardeşlerimize zulmediyor. Uygur Türkleri aşağılanıyor, inançlarına müdahale ediliyor, bebekleri katlediliyor, kimliklerine saldırılıyor. 25 Milyon Müslüman orada mazlum. Bir umut ışığı olarak Türkiye'yi görüyorlar. Türkiye'yi çok seviyorlar. Ama Türkiye bu sevginin karşılığını verebiliyor mu?
Dünya Uygur Kongresi Genel Sekreteri Dulkun İsa Bey ile bu son olaylar başlamadan çok önce, bugünlerin de habercisi olacak o inanılmaz atmosferi görüşmüştüm. Sanırım siz de okudukça dehşete düşecek ve en azından bir dua göndereceksiniz o uzak ülkedeki kardeşlerimize"
***
Elbette. Dünya Uygur Kongresi, Doğu Türkistan Müslümanlarının yaşadıkları zulümleri Dünya Kamuoyuna duyurmak, dünya halklarını zulme karşı harekete geçirmek, Çin Hükümetini bu noktada sıkıştırmak ve Doğu Türkistan dışındaki Türklerin haklarını savunmak için kuruldu. Zulme karşı dik durabilmek için kuruldu.
Doğu Türkistan'da neler oluyor?
Doğu Türkistan'da 25 Milyon civarında Türk var. Hepsi Müslüman. Şiddetli bir dini baskı söz konusu. Müslümanlar ama özgürlükleri engelleniyor. İnançlarını yaşamaları engelleniyor. Zorluklar çıkartıyorlar. Yasak her yerde.
UYGURLAR'A RAMAZANDA ZORLA ÖĞLEN YEMEĞİ
Neleri yasaklıyorlar mesela?
Ramazan mesela" Öğrencilerin oruç tutması net kurallarla yasaklanmış durumda. Oruç tutturmuyorlar. Kontrol ediyorlar. Zorla yemek yediriyorlar. Bunun propagandasını yapıyorlar.
Peki, milletin oruç tutması bir işgalci için nasıl problem olabilir ki?
Oruç tutulup tutulmaması onları ilgilendirmiyor muhakkak ama bunu kimliklerimiz üstünde bir baskı aracı olarak kullanıyorlar. Onurlarımızı ayaklar altına almak için bu tür şeyleri kullanıyorlar. Lokantalarını her hangi bir sebeple Ramazan ayı içerisinde kapatanların tespit edilmeleri durumunda 10 bin yuen para cezası kesiliyor. Tekrarı durumunda ise lokanta sahibi "Çin Komünist Partisinin talimatlarına karşı çıktığı" suçlaması ile tutuklanarak hapsediliyor. Diğer yandan Fabrika, okul ve devlet dairelerinde özel ve kasıtlı olarak öğle yemeği veriliyor ve bu yemeğe katılmayı mecburi hale getirmiş bulunuyorlar. Yemeğe katılmayanlar ya da yemeyenler fişlenerek ya işten uzaklaştırılıyor, ya okuldan atılıyor, ya da sürgüne gönderiliyorlar.
Baskılar buradan göründüğünden daha ağır anlaşılan.
Evet. Bu insanlık dışı zorlamalara dayanamayan bazı çiftçiler geçici bir süre için, ülkenin ormanlık ve dağlık alanlarına kaçarak oralarda gizli, gizli dini ibadetlerini yerine getirmek mecburiyetinde kalmaktalar. Bu kişilerin yerlerinin tespit edilmeleri halinde ise, "bir terör eğitim kampı keşfedilerek kamptaki teröristler etkisiz hale getirildi" şeklinde açıklamalar yapılarak sadece Ramazan ayında dini ibadetlerini yerine getirmek istemekten başka arzuları olmayan masum insanlar havadan ve karadan askeri operasyonlarla hunharca, vahşice katledilmekteler"
Dünya Kamuoyu bunlar görüyor mu?
Bilindiği üzere 2008 yılının Ramazan ayı 1 Eylül'de, yani sözde "Dünya Barış Günü"nde başladı. Fakat ne yazık ki, 1 Eylül'ü "Dünya Barış Günü" olarak ilan eden ve kendileri fildişi kulelerinde saltanat süren mahfiller, dünyanın gerçekleri ve Doğu Türkistan'daki insanlık dramı karşısında "üç maymun" rolünü oynamayı inatla sürdürüyorlar... İşte bu durum ise, "Dünya barışı", "Demokrasi", "İnsan haklarının kutsallığı" gibi beylik söylemlerle vakit öldürmenin abesle iştigal olduğunun açık bir göstergesidir"
Özellikle İslam'ın sembol ibadetlerine saldırıyorlar sanırım.
Evet!.. Hacca göndermiyorlar mesela. Yasak. Resmi yasak. Çok sınırlı sayıda hacı çeşitli bahanelerle gidebiliyor ancak. Her şeye rağmen hacca gitmeye çalışan birisi için yol çok uzun. En erken tüm işlemler 6 yılda bitiyor. Mesela, 2006 yılının Ağustos ayında Hac farizasını yerine getirmek için yola çıkan 5 bin Uygur, Hac vizesi alamadı.
Halkın buna tepkisi nasıl oluyor? Hacca buna rağmen gitmek istiyorlar mı?
Elbette. Gönül, yasak dinler mi? Tüm Doğru Türkistan halkının gönlünde yatar o kutsal toprakları ziyaret etmek. Bıraksalar inanılmaz sayıda Uygur Türkü o diyarlara gidecek.
Hayırlısı. İnşallah. Peki, ibadetlere başka ne gibi yasaklamalar getiriyorlar?
Mantık yok burada Mustafa Bey. Bakın en zoru da camilerimize getirilen yasaklar. Çinliler, devlet memurlarına, işçilere, öğrencilere, öğretmenlere ve ev hanımlarına resmen camilere gitme yasağı koyuyorlar. Millet resmen camilerden uzak tutuluyor. Sadece serbest meslek sahipleri ve yaşlılar camilere gidebilirler ama sadece evinin yanındaki camiye. Başka camiye gidemez. Almazlar. Engellerler.
Zulüm çok ağır yani...
Evet. Durum aslında tahmin ettiğinizden daha ağır. Çok çile çekiyor Uygurlar orada. Öğrencileri özellikle kontrol ediyorlar. Oruçlarını sorguluyorlar. Sahurlarda evleri kontrol ediyorlar. Işıkları yanan evlere bir sürü problem çıkartıyorlar.
9 AYLIK BİLE OLSA ÇOCUĞU ANNE KARNINDAN ALIYORLAR
Başka?
Kürtaj şart. Çocuk kaç aylık olursa olsun alınıyor. İsterse 9 aylık olsun, fark etmiyor. Öğrendikleri anda kolluk güçleri ile çocuğu aldırıyorlar. Nüfus planlaması yapıyoruz ayakları ile Uygur Türklerini yok etmeye çalışıyorlar. Bizim topraklarımızdaki Çin Nüfusunu artırmaya, bizi azaltmaya çalışıyorlar. Geçen hafta bu tür bir olay yaşandı Doğu Türkistan'da. Arzugül isminde bir hanımın çocuğunu epey büyükken fark ettiler ve aldırdılar. Biz bunu dünya kamuoyuna duyurduk. Amerikan Kongresine yansıttık. Müdahale ettiler, Çin'e sordular. Bunun üzerine Çin Hükümeti, Arzugül Hanımı ve tüm ailesini gözaltına aldı. Sürekli kontrol ediyorlar şu anda. Dışarı çıkışlarını yasakladılar.
Bütün bu zulümlere rağmen İslam ne âlemde Doğu Türkistan'da? İslam'a bakış ne durumda?
Doğu Türkistan halkı Saltuk Buğra Han'dan beri Müslüman. 1000 yıllık bir geçmiş söz konusu. İslam'ı bitirme imkânları var mı Mustafa Bey? İslam'ın ipine sımsıkı sarılıyor halkımız. Çözüm yolunun bir tek orada olduğunu biliyorlar. Dinlerinden ve özgürlüklerinden vazgeçmiyor. Tüm zulümlere ve işkencelere rağmen vazgeçmiyorlar. Dini gerekleri yerine getirmeye çalışıyorlar.
ÇİNLİLERE BENZEMEMEK İÇİN KISA CEKET GİYMİYORLAR
Gelenekler korunabiliyor mu?
Elbette!... Uzun yıllar boyunca "Çinliler giyiyor" diyerek Türkler kısa ceket giymediler. Çinliler saç bırakıyor diyerek Türkler saç bırakmadılar. Çinlilerin başları çıplak gezdikleri için Türkler Doppasız (Doğu Türkistanlıların milli takkelerinden) gezmeyi arsızlık saydılar. Doğu Türkistanlı Anne-babalar bu günlere kadar çocuklarına sürekli olarak Çinlilere hiç benzemeyen karakteristik özelliklerini hatırlattılar ve o karakterlerinden de asla taviz vermemeleri gerektiği yolunda nasihat ve vasiyetlerde bulundular. Çinliler tarafından açlığa ve sefalete mahkûm edildiklerinde bile açlıktan ölmek pahasına bile olsa dinimizce yenilmesi haram sayılanları yemediler Çinlilerin giydiklerini giymediler, onların arsızlık ve hayâsızlıklarını nefretle karşıladılar. Hatta Pazaryerinde satışa sunulan meyvelere bir Çinlinin dokunması durumunda "senin dokunduğunu Müslümanlara nasıl satarım" diyerek tezgâhındaki sebze veya meyveleri çöpe döken esnaf Doğu Türkistanlılar oluyor. Doğu Türkistanlı ebeveynler çocuklarını sabah okula gönderirlerken "Çinlilerden uzak dur" tembihi ile uğurlamaktadırlar.
Sembol isimleriniz de var. Mesela Üç Efendilerden bahsedebilir misiniz?
Elbette!... "Üç Efendiler Hareketi" Doğu Türkistan'ın siyasi liderleri olan hepimizin de saygı ve rahmetle andığımız merhum Dr.Mesut Sabri Baykozu, Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin'in 1943-1949 yılları arasında devrin siyasal ve sosyal şartları göz önüne alınarak, Doğu Türkistan'da ve Çin'in o yıllardaki siyasi başkenti olan Çungking'de yürüttükleri Doğu Türkistan milli mücadelesinin adı.
Doğu Türkistan için önemi nedir?
Çok önemli, çünkü özünde siyasi bir hareket olmakla birlikte aynı zamanda soysal ve kültürel yönlerinin de bulunduğu, geniş kapsamlı bir milli mücadele hareket. Üç Efendiler, Doğu Türkistan hürriyet mücadelesinde önemli bir kilometre taşı. Tarihin bir evresinde bir kapı aralanmış; oradan girilerek, ülkeyi aşamalı olarak özerkliğe, self-determinasyona ve sonunda bağımsızlığa götüreceği umulan, ince ve uzun bir yolculuğa çıkılmıştı. Bu süreçte önemli mesafeler alınmış, değerli kazanımlar elde edilmiştir.
HERKES UMUDUNU TÜRKİYE'YE BAĞLAMIŞ DURUMDA
Uygur Türklerinin Osmanlı'ya ve Türkiye'ye bakışı nedir?
Net olarak ifade etmek gerekirse, herkes Türkiye'ye umudu bağlamış durumda. Ümitvarız. Bizi Türkiye kurtaracak. Osmanlı, bizim bağımsızlığımızı kabul etmişti. Bölgeye Osmanlı âlimler ve savaşçılar gönderdi. Şimdi de kurtuluş ümidimiz Türkiye.
Türkiye ilişkiler ne durumda?
Bizim güzel adetlerimiz var Mustafa Bey. Mesela, Osmanlı Döneminde de, şimdi de; Tüm zorluklara rağmen Hacc'a gidip, Doğu Türkistan'a giden herkese şu soru sorulur; "İstanbul'a gittin mi?" Eğer Hacc yolunda veya dönüşte İstanbul'a uğramamışsa üzülürler. İstanbul ve Türkiye aşkı bambaşkadır.
Türkiye'nin bakışı nedir bu durumda Doğu Türkistan'a?
Türkiye, eskiden Doğu Türkistan davasının ocağıydı. Ama şimdi Doğu Türkistan yetim kaldı. Maalesef. Avrupa sahip çıkıyor, ABD sahip çıkıyor. Farklı gerekçelerle de olsa bilmeye, öğrenmeye çalışıyorlar. Avrupa Parlamentosundan daha yeni döndüm. Bir konuşma yaptım orada. Dertlerimizi sıkıntılarımızı anlattım. Hükümetler genel olarak bizi destekliyor.
Türkiye?
Son zamanlarda Türkiye'den maalesef destek göremiyoruz. Çağrımız şu; eğer Müslüman ve Türk olarak bizi dikkate almıyorsa bile insan olarak dikkate alsınlar. İnsan hakları ihlali var desinler. Buna dikkat çeksinler.
Neler yapıyor Türkiye?
Destek vermemesi bir tarafa, bize bile vize vermiyor. Alman vatandaşıyım aynı zamanda. Geçen gün Türkiye'ye almadılar beni. 22 saat havaalanında beklettiler. Nedenini de belirtmediler. Dünya Uygur Kongresi olarak Türkiye'ye resmen başvurduk. İçişleri Bakanlığı cevap vermiyor. Tahminimiz Çin baskısından dolayı bunu yapıyorlar ve bu çok acı.
Acı. Peki, Dünya Uygur Kongresi neler yapıyor?
Dünya Uygur Kongresi olarak birçok faaliyet yapıyoruz. Çok kapsamlı çalışmalar yapıyoruz. Kültürel ve siyasi çalışmalar yapıyoruz. Kitaplar, dergiler yayımlıyoruz çeşitli dillerde. Doğu Türkistan'dan haberler veriyoruz. Kamuoyu oluşturmaya çalışıyoruz. Halkımıza da moral vermeye, uyandırmaya çalışıyoruz. Ses vermeye çalışıyoruz dünya'ya. Bir ümit vermeye çalışıyoruz. Birleşmiş Milletler de, Almanya da ve Avrupa Parlamentosu'nda toplantılara katılıyoruz, konuşuyoruz. Kanunlar çıkarttırıyoruz. 2007 yılında ABD Kongresinde Uygur Türklerinin dil, din ve sosyal haklarının korunması kanunun kabul ettirdik. Almanya Parlamentosunda Uygurlar hakkında özel oturum gerçekleştirdik. Davamızı duyuruyoruz. Geçen ayın 25'inde BM de bir konuşma yaptım. Durumu anlattım. İnsanlarımıza yapılan işkenceler hakkında yeni belgeler gösterdim. Bunun üzerine BM üyeleri Çin Hükümetini çok sıkıştırdı. Sorular yağdı. Önümüzdeki yıl, Şubat ayında yine bir oturum var. Uygur Türkleri adına yine Konferansımız olarak buna katılacak ve dünya kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışacağız.
Ses geliyor mu hiç?
BM İnsan Hakları Komisyonunun işkenceleri inceleme yetkilisi ve raportörü olan Manfred Novak 2005 yılının Aralık ayında görevli olarak Çin'e gittiğinde Pekin'deki hapishanelerde de incelemelerde bulunmuş ve hatta yazdığı "Yabani Güvercin" isimli bir hikâye yüzünden 10 yıl süre ile hapis cezasına çarptırılan Uygur yazar Nurmuhammet Yasin Örkişi ve tarihçi Tohti Mozart ile de görüşmüştü. Manfred Novak, Çin'deki gözlem ve incelemeleri ile ilgili olarak hazırladığı raporda Çin'de işkencenin çok yaygın olduğuna vurgu yapmış ve gözlemler yapmakta olduğu bütün mahallerde başında bulunduğu gözlemleme heyetinin Çin istihbarat yetkililerince yakından takip edildiğini belirtmişti. Ayrıca Çin'deki çalışmaları sırasında önlerine çıkartılan engellerden dolayı oldukça rahatsız olduklarını da belirtmiş ve işkence mağdurlarına Çin güvenlik güçleri tarafından baskı uygulanarak farklı ifadeler vermeye zorladıklarını da ifade etmişti. Bazen bunun gibi sesler geliyor yani. Uluslararası Arena de, başta Uluslararası Af Örgütü olmak üzere sık sık raporlar yayımlanır.
Gulca'da neler oldu Dulkun Bey?
5 Nisan 1997 tarihinde Çin işgali altındaki Doğu Türkistan'ın Gulca vilayetinde bütün suçları(!) Kadir gecesi münasebetiyle Kuran okumak ve dualar etmek maksadıyla bir araya gelmek olan kadınlar, Çin işgal güçleri tarafından yapılan ani bir baskınla toplu şekilde gözaltına alınarak polis merkezine götürülmüştü. Bu durumu haber alan mağdur kadınların yakınları Çin Polis merkezine gittiklerinde, toplandıkları evden derdest edilerek götürülen kadınlardan ikisinin cesedinin, yakınlarını almaya gelenlerin önlerine atılması sonrasında çıkan olaylar bir anda bütün Gulca geneline ve Doğu Türkistan'ın birçok şehirlerine yayılarak bir milli kıyam hareketine dönüşmüştü. Çin işgalcilerinin çok ağır zulümlerinin adeta patlamaya hazır bir bomba haline getirdiği Doğu Türkistanlılar için çok ağır bir tahrik olan o hadise tam manasıyla "bardağı taşıran son damla olmuş ve artık önlenemez bir milli tufan haline dönüşen bu öfke Çin işgalcilerine karşı "Ya istiklal ya ölüm" savaşı halini almıştı. Ama o savaşta ellerinde silah bulunmayan sayısız masum Doğu Türkistanlı, Çin işgal güçlerinin ağır silahlarla açtıkları ateş sonucu şehit oldu ve binlercesi de yaralandı.
Dünya'dan hiç ses gelmedi mi?
O dönemde Refah Partisi Hatay Milletvekili olan Mehmet Sılay ve arkadaşları Gulca katliamı ve Doğu Türkistan'da meydana gelen olaylarla ilgili olarak Mecliste genel görüşme talebi yapmışlar, tepkilerini koymuşlar ve hükümeti uyarmışlardı.
Peki, bayram ne demektir Doğu Türkistan'da? Bayram'ı nasıl yaşıyorsunuz?
Teşekkür ederim Mustafa Bey!... Tüm dünya Müslümanları bayramı kutluyor. Ama Doğu Türkistan halkı Allah'ın hediyesi olan Bayramı gönül rahatlığı ile kutlayamıyor. Camilere gidemiyor, sevinemiyor. Koca bir YASAK giriyor araya. Bayramlar biraz buruktur bizde Mustafa Bey.
Tamamen gözyaşı mıdır Bayram size?
Hayır!... Elbette biz de gülüyoruz. Gülmeye çalışıyoruz. Bayram sonuçta bu. Adetlerimiz aynı. Türkiye'de bayram nasılsa Doğu Türkistan'da da aynı. Beraber ağlayıp, beraber gülüyoruz. Dertlerimizi unutuyoruz Bayramda. Akraba ziyaretleri vesaire Türkiye ile aynı. Arkadaşlar hep beraber oturur, türküler söylerler, çay içerler. Gelenekleri yaşatmaya çalışıyorlar. Hep beraber kurbanları kesip, hep beraber yer ve özellikle çayları içip evlere dağılırız.
M. Mustafa UZUN - Haber 7