Vahşi Hayvanların Otlağı

Hakan Albayrak

İdlib’in Maaratunnuman -kısaca Maara- ilçesi son zamanlarda sık sık hava bombardımanlarıyla gündeme geliyordu.

Katliam üstüne katliam.

Yıkım üstüne yıkım.

Halk, Rusya ve İran destekli Esed kuvvetlerinin zulmüne dayanamayıp şehri terk etti.

Hayalet şehre döndü Maara.

Şehir?

 

Harabe.

Şimdi Esed kuvvetleri o harabenin ortasına rejimin bayrağını dikmek için ilerliyormuş.

İhtimal ki, hunharca katlettikleri masumların kanına bulanmış evlerin enkazı üzerinde zafer şarkıları söyleyecekler yakında.

Zulmün, vahşetin zaferini ‘kutlayacaklar’ arsızca.

Haçlılarla aynı karede olacaklar tarih deklanşöre basarken.

***

Sene 1098.

Haçlılar Maara’yı yakıp yıkıyor.

Çoluk çocuk demeden üç gün boyunca kılıçtan geçiriyorlar şehir ahalisini.

Vahşetlerini yamyamlığa kadar vardırıyorlar.

O esnada başka bir yerde bulunan ve Haçlı istilasından bir müddet sonra memleketine dönen Maaralı bir şair, karşılaştığı korkunç manzara üzerine şöyle der:

“Burası doğup büyüdüğüm yuvam mıdır, yoksa vahşi hayvanların otlağı mı, bilmiyorum!”

***

Maara yine vahşi hayvanların otlağına döndü.

Haçlıların izindeki Şebbiha sürüsü Maara’dan geriye kalan harabeye bayrak dikmeye hazırlanıyor, evet.

Aşağılık zaferlerini ‘kutlarken’ Esed’e bağlılık yeminleri edecek, Baas rejimini payidar kılacaklarına ant içecekler.

Temel insan haklarını talep etmekten başka ‘suçu’ olmayan Suriye halkının mahvedilmesi, yüzbinlerce insanın öldürülmesi ve halkın yarısının hicrete zorlanması pahasına ayakta kalan, üstelik bu yolda Rusya ve İran’ın esiri haline gelen bir rejimin hayrını görmek mümkünmüş gibi!

Halkın nefreti rağmına kazanılan ve korunan iktidar, ne kadar güçlü görünürse görünsün, zavallıdır.

***

Esed halka karşı verdiği savaşı kazanabilir; ama halkın sevgi ve saygısını, asla!

Babası Hafız Esed otuz sene hüküm sürdü, her yere resimlerini astırdı, on binlerce insanı katlederek diz çöktürdüğü Hama’nın ortasına devasa bir heykelini diktirdi, halkı her fırsatta “Canımız kanımız sana defa olsun ey Hafız” diye diye bağırttı; ne oldu?

Kazanabildi mi halkın sevgi ve saygısını?

Kendisini sevmeyi ve saymayı öğretebildi mi halka?

Bugün, ölümünden 19 sene sonra, hâlâ her yerde resimleri asılı, bir sürü de heykeli var; peki kaç Suriyeli candan sevgi ve saygıyla anıyor Hafız Esed’i?

İktidarının 19’uncu yılında Beşşar Esed’i kaç Suriyeli candan sevip sayıyor ve öldükten sonra kaç Suriyeli onu candan sevgi ve saygıyla anacak?

Tekrar: Halkın nefreti rağmına kazanılan ve korunan iktidar, ne kadar güçlü görünürse görünsün, zavallıdır.

Esed daima arkasını kollamaya, derin bir endişe içinde kıvranmaya, paranoyanın dibini bulmaya mahkûm.

Halbuki 2011’de halkın haklı taleplerini karşılasaydı, o basiret ve feraseti gösterebilseydi, bugün esenlik içinde bir Suriye’nin esenlik içindeki başkanı olabilirdi.

Bütün İslam dünyasının parlayan yıldızı olabilirdi hatta.

***

Zulüm payidar olmaz.

Maara toprağında medfun bir zatın alamet-i farikası olan dava er veya geç yeniden yükselecek.

Sadece iki sene beş ay halifelik yaptığı halde hatırası 1300 senedir baş tacı edilen, raşid halifeler arasında sayılıp daima rahmet ve hasretle anılan Ömre Bin Abdulaziz’i bu kadar muteber kılan dava:

Adalet.