PAZAR günü sabah namazını Hazret-i Ömer Camii"nde 14 kişiden ibaret küçük bir cemaatle kıldıktan sonra, limana gittik. Liman ile şehri yedi kilometrelik uzun bir bulvar birleştiriyor. Vaktiyle bu bulvarın iki kenarında ulu kavak ağaçları varmış, 12 Eylülün askerî valisi kestirmiş. Git git bitmiyor. Liman bomboş. Bir lokomotif rıhtıma yanaşmış feribota yük vagonlarını itiyor. Van gölünün sularında balık yaşamıyormuş. Sadece ırmak ağzında inci kefali yaşıyormuş.
Gölde deniz kuşları var. Kenara çöp dökmüşler, onun başına üşüşmüşler.
Epey vakit oralarda gezindik, saat 6 buçuk olunca şehre döndük. Belediye Sarayı Altındaki BAK HELE BAK KAHVALTI SALONU"na gittik. Nefis bir kahvaltı yaptık. Sahibi Yusuf Konak bey ordaydı. Bu neşeli, güler yüzlü, başarılı örnek iş adamı kahvaltıyı bir kültür haline getirmiş. İki katlı gayet büyük bir mekan... Döşeme ve dekorasyon millî... Yiyecekler nefis, duvarlarda yüzlerce fotoğraf ve yazı/röportaj kupürü yer alıyor. Yusuf bey çok konuşkan bir zat. Fıkralar anlattı. Hem yedik, hem güldük. Orada kendimi bir tv sahnesinde sandım. Van"a giderseniz Bak Hele Bak"da kahvaltı yapmanızı tavsiye ederim, Yusuf beye bendenizden selam söylemeyi unutmazsınız. Lisanımızda hikmetli deyimler vardır. Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur... Bir kahvaltı salonu bile bazen bir kültür olabiliyor. Başarılı olmak için yapılması gereken her şey yapılacak... Allah"ın emirlerine ve yasaklarına, sevgili Peygamberimizin (salat ve selam olsun O"na) buyruklarına ve sünnetine uymak şartıyla Müslümanın rızık peşinde koşması, helal kazanç elde etmesi, bununla hem kendisinin geçinmesi, hem de muhtaç olanlara yardım yapılması gibi faaliyetler de bir ibadettir. Tabiî ki, her şeyden önce asıl ibadetlerini, namazı, orucu, zekatı, haccı yerine getirmelidir. (Adıgeçen kahvaltı salonunda öğle vakitleri Van mutfağının yemekleri de yenilebiliyor.)
Bak Hele Bak Kahvaltı Salonunun telefonunu veriyorum: 0432/214 29 38 (e-mail: bakhelebak@mynet.com)
Van kahvaltı salonları İstanbul"da da açıldı. İnşaallah yakın zamanda Çorba Salonları da açılır. Öteki yemek tekliflerimi de sayayım:
- Pilav salonları. En az beş altı çeşit zenginleştirilmiş pilav olacak. Özbek pilavı, tavuklu veya etli iç pilavı, nohutlu ve sebzeli pilav... Yanında cacık, turşu veya salata... Ayran, erik hoşafı suyu... Hafif bir tatlı...
- Börek Salonları. Beş altı çeşit, her biri birbirinden nefis börekler...
- Osmanlı çayhaneleri. Eski usûl tahta peykelere oturulacak ve birkaç çeşit nefis çay içilecek. Karnı aç olanlar için börek ve kuru tatlı bulunacak. Hangi çay çeşitleri ayrı ayrı ikram edilebilir? Seylan, Hindistan Darjeeling, Çin, bizim siyah çay, yeşil çay... Dünyada 500"den fazla çay çeşidi varmış. Bizde zengin bir çay kültürü yok.
Müslümanlar Van"da ne gibi hizmetler yapabilir? Hatırıma gelenleri (önem sırasına göre değil) yazıyorum:
Van"da hattat varsa o yoksa başka yerden getirilecek icazetli bir hattat bulunarak hat dersleri kursu açılabilir.
Mahallî geleneksel sanatlardan ve zanaatlerden en az 10 adedini öğretecek kurslar açılır. Dikkat: Bu kurslarda hobicilere değil, öğrenecekleri sanat veya zanaatleri icra edecek, eser üretecek, bununla geçinecek kimselere ders verilir.
Bir "Namaz ve Cemaat Seferberliği" ilan edilir ve halk namaza ve cemaate çağrılır. Mesela talebe yurtlarında ve pansiyonlarında kalan talebeler, haftada en az bir kere sabah namazlarında camiye götürülür.
Başlangıçta üç ayda bir çıkacak "VAN KÜLTÜRÜ" adlı bir dergide kısa ilmî araştırmalar yayınlanır, konu ile ilgili resimler, belgeler basılır.
- Öğrenciler için Osmanlıca kursları açılır.
- Van civarını ağaçlandırma kampanyası açılır. Her yıl bir milyon ağaç dikilir.
- Lise ve üniversite öğrencileri arasında edebiyat, tarih, sanat yarışmaları tertiplenir, kazananlara ödüller dağıtılır.
- Üç yüz binden fazla nüfusu olan, üniversitesi bulunan, çok eski ve köklü bir tarih ve kültüre sahip Van"da sahhaf dükkanı olmaması gerçekten pek büyük bir noksandır. Böyle bir dükkan açmak için toplanıp çare ve çözüm aranmalıdır.
Her vatandaşın evinde özel bir kitaplığı olması konusunda bir hareket başlatılır. Halkın faydalı, değerli, kalıcı kitaplar alması teşvik edilir.
(devam edeceğim)
İşleri Hz. Peygambere Sormak
İSLÂM AKLA BÜYÜK ÖNEM VERİR. Ancak akıllılık başka, akılcılık başkadır. Akılcılık, Frenkçesi "Rasyonalizm", muteber olmayan bir doktrindir. İslâm"a göre aklın üzerinde nakil yani vahiy vardır. Peygamberimizin Hadisleri de bir tür vahiydir. Kur"an-ı Kerim"de O"nun için "O kendi nefsinden ve hevasından konuşmaz" buyuruluyor.
Müslüman akılcı olamaz, akıllı olmaya mecburdur. Her akıllı Müslüman Peygamberi model ve örnek kabul etmekle yükümlüdür.
Peygambere biat etmek, O"nu sevmek, O"nu örnek kabul etmek sadece lafla, okumakla, öğrenmekle, edebiyatla olmaz. Mutlaka aksiyon, bilgileri hayata geçirmek gerekir.
Peygamberimiz Hicretin 10"uncu miladın 632. yılında Medine"de hayata veda etmiş, ebediyet âlemine göçmüştür. Zamanımızda birtakım reformcular, İslâm"ı tahrife yeltenenler şu mealde laflar ediyorlar:
Peygamber bir postacıydı, İslâm"ı insanlara tebliğ etmiş, vazifesini yapmış ve vefat etmiştir, işi bitmiştir.
Ehl-i Sünnet İslâmlığına göre bu gibi sözler son derece yersiz ve sakıncalıdır. Çünkü Peygamberin ruhaniyeti daima bizimle beraberdir. Kıyamete kadar da devam edecektir.
Sadık, iyi, şuurlu, akıllı, fırasetli bir Müslüman bütün işlerini Peygambere danışır. Nasıl? Örnekler vereyim:
Bir ev alacak, vicdanına şu soruyu sorar: Peygamber nasıl bir ev almamı uygun görürdü? Yeterli din kültürüne sahipse, bu soruyu kendisi doğru olarak cevaplandırabilir. Fazla lüks ve şatafatlı olmasın... Gösterişe kaçma... Gurur ve kibir uçurumuna yuvarlanırsın... Ailenin ihtiyacına göre ortahalli, mütevazı bir hane edin.
Eskiden at, deve, at arabası alınıyordu, bugün otomobil... Otomobil alacak Müslüman Peygambere nasıl bir araba alması gerektiğini sorarsa, Sünnet"in ve Hadislerin ışığında şu cevabı alır:
İhtiyacın neyse ona göre bir binitin olsun, sakın pahalı, lüks, şatafatlı, ihtişamlı bir araba ile gururlanmaya kalkma. Binitler insana değer kazandırmaz. Zamanımıza bakalım, bazı zengin Müslümanlar gösteriş için, "statü" için 100 bin dolarlık, hatta daha pahalı ve lüks otomobiller alıyorlar. Sanırım Resulullah Efendimizin ruhaniyeti bunlardan hoşlanmaz.
Peygamberimizin yeme içme konusundaki öğütleri ve Sünnet"i çok açık ve seçik şekilde din kitaplarımızda yazılıdır. Bunlara uyan bir Müslüman midesini tıka basa yiyecekle ve içecekle doldurmaz. Peygamberî ölçü şudur: Midenin üçte biri yiyecekle, üçte biri suyla doldurulabilir, üçte biri boş bırakılır. Biz bu Sünnet"e uymadığımız için sağlığımızı kaybediyor, büyük zararlara uğruyoruz.
Hazret-i Aişe validemiz, Peygamberimizin vefatından sonra buğday ekmeğiyle birlikte et yediği her zaman gözyaşlarını tutamazmış, Ona "Ey Müminlerin annesi, niçin ağlıyorsun?" diye sorduklarında, "Resulullah"ın bütün hayatı boyunca bu ikisini doyarak yediğini görmemiştim de ondan..." cevabını verirmiş.
Bu memlekette kötü sistem, kötü idare, sosyal adaletsizlik dolayısıyla milyonlarca vatandaşımız darlık, sıkıntı, sefalet içinde yaşıyor. Zaman zaman medyadan çöplüklerden ekmek ve pide parçaları toplayan sefil vatandaşlarımızın haberlerini öğreniyoruz. Böyle bir ülkede hali vakti yerinde olan, tuzu kuru zengin Müslümanların her gün lüks, pahalı, lezzetli yemekler yemeye hakları var mıdır? Liberal kapitalist felsefeye göre hakları vardır. Hazret-i Muhammed"in ahlâkına ve buyruklarına göre yoktur. Seçim bize ait.
Milli Gazete