15 Temmuz’un 2. yılını da tamamladık. Bir ihanetin bağrımızda açtığı yara dün gibi sıcak ve kanamaya devam ediyor. Suçlular bir yandan yargılanıyor, bir yandan da hâlâ görevden almalar, tutuklamalar devam ediyor. Yüzlerce dava açıldı, on binlerce kişi görevden alındı, ya da sanık olarak yargılanıyor, yine binlerce kişi kaçtı ya da gittikleri / bulundukları ülkelerden geri dönmediler.. Yüz binlerce kişinin sempatizanı olduğu, 140 ülkede faaliyet gösteren bir örgütten söz ediyoruz. Yüz milyarlarca dolarlık bütçesi olan ABD, İngiltere, İsrail, Almanya, Vatikan istihbaratlarının işin içinde olduğu, NATO’nun işin içinde olduğu, Türkiye üzerinden 2 milyarlık İslam dünyasının din algısını değiştirmek isteyen, BOP üzerinden ilk etapta 22 ülkenin sınır, rejim, iktidar yapılarını dönüştürmek isteyen bir örgüt. F. Gülen denilen adam 1962’den beri aktif. CHP ile ilişkisi, ortaya çıkışı kadar eski. Kasım Gülek ve sonra Ecevit’le beraberler. MİT’le beraber, askerlerle beraber, Diyanetle beraber. Askeri İstihbarat, MİT ve CIA bağlantısını sağlayan kişi Fuat Doğu, Diyanetle bağlantısını sağlayan kişi Yaşar Tunagür. Bunun herkesle işi oldu. Faruk Sükan, Pakdemirli, Özal.. FETÖ en son, Fullerle beraber, bu “ılımlı İslam” projesini başlattı. BÇG ile FETÖ’yü örgütleyenler aynı güçlerdi. PYD ile DAEŞ’i örgütleyenler de aynı çevrelerdi.. Batı çıkarlarına karşı tehdit oluşturanların adı “Radikal İslam” olacak ona sopa göstereceklerdi. Batı ile uyumlu olanların adı “Ilımlı İslam” olacaktı, onlara da havuç vereceklerdi. “Diyalog ve hoşgörü maskesi ile işi götüreceklerdi. FETÖ dini alanı ve eğitim hayatını, toplum hayatını düzenleyecekti. AK Parti ile BOP üzerinden askeri ve siyasi hedeflerine ulaşmak istiyorlardı. Ve ilk olarak da 22 ülkenin rejim, sınır ve iktidar yapılarını değiştirmeyi hedefliyorlardı. Kendi hedefleri açısından Erdoğan’ı risk olarak gördükleri için bir şiir bahanesi ile “genel başkan olabilir, ama artık muhtar bile olamaz” dediler. Erdoğan olmadan Anadolu’yu örgütleyemeyeceklerini biliyorlardı. Böylece akıllarınca Erdoğan’dan kurtulmuş oluyorlardı. Erdoğan ise BÇG’ye karşı direnebilmek için FETÖ’nün desteğine muhtaçtı. FETÖ de, ordudaki, kendinin orduyu ele geçirmesine karşı çıkan BÇG’lileri tasfiye etmek için Erdoğan ve AK Parti’ye muhtaçtı. İşler bu denge ve hesap üzerine giderken, tezkere gündeme geldi. Tezkere geçseydi, BÇG’li subaylar Irak’a gönderilecek ve orada onların başına çuval geçirilecekti. FETÖ’cü subaylar da gidip onları kurtaracak(!), BÇG’liler emekli edilecek, FETÖ’cüler terfi ettirilecek ve bu iş bitirilecekti. Ama tezkere geçmedi. FETÖ’cüler Gül bu işi başaramayınca Erdoğan’ı geri getirmek için siyaset yasağını kaldırmak için lobi yaptılar. Yeni senaryoya göre Baykal Cumhurbaşkanı olacaktı. Erdoğan da arkası MİT ve emniyet istihbaratı ile kuşatılan, önünde Baykal’ın olduğu dar bir alana sıkıştırılarak teslim alınacaktı. Ama Gül Cumhurbaşkanı olunca bu planda tutmadı. İş başa düşmüştü. BÇG’lilerin kafasına göre İslam’ın ılımlısı, radikali olmazdı. Hepsi radikaldi. Onun için Ilımlı İslam projesine karşıydılar. Ama ille de kontrollü bir İslam örgütlenmesi için kendileri de Kalkancı tarikatını örgütlediler.. Aslında BÇG soğuk savaştan hemen sonra “Tehlikenin renginin kırmızdan yeşile çevrildiği” NATO toplantısının ardından kurulmuştu. “Ilımlı İslam” ise Amerikan merkezli, CIA’nın desteklediği bir proje idi. BÇG’liler Balyoz ve Ergenekon senaryosu ile BÇG’yi tasfiye etmek istediler, ama bu defa Erdoğan, Büyükanıt’la bir mutabakat sağlayınca BÇG iktidar üzerindeki baskılarını kaldırdı ve Erdoğan da FETÖ’nün üzerine yürüdü.. “One minute” ve “Mavi Marmara” ile BOP süreci de koptu. Arap Baharı bu gelişmeler sonucu kış’a döndü. Burada İngiltere, Rusya ve İsrail’in rolü önemli. İngiltere ABD’nin bölgede tek başına bir emrivaki politikasına karşı çıkıyordu. İsrail’in de Filistin’i tanıyarak, daha fazla genişlemeden, hatta göreceli bir taviz vererek, varlık ve meşruiyetini, güvenliğini garanti altına almasını istiyordu. Rusya bölgede varolmak istiyordu. İsrail, kriz ortamını kullanarak batıya karşı bir emrivaki politikası uygulamak sureti ile Filistinlileri işgal ettiği topraklardan çıkarmak ve Kudüs’ü başkent ilan etmek istiyordu. Erdoğan yüzü FETÖ’ye dönünce kızılca kıyamet koptu. Gezi, MİT TIR’ları, MİT Operasyonu, 17/25 ve son darbeyi vurmak için planlanan 15 Temmuz. 15 Temmuz’un “mikro tarih”i henüz yazılmadı. 15 Temmuz saat 12.00’den 16 Temmuz 03.30’a kim nerede idi ve ne oldu? O 15,5 saatte ne oldu? Tabii, aslında, öncesi de önemli, sonrası da. Ama o arada ne oldu? Henüz gerçekler bütün çıplaklığı ile aydınlanmış değil. FETÖ’yü tam olarak anlamak için 1962’den başlamak gerek. 1971, 1974, 1978, 1980, 1981, 1991, 1997, 2000 ve sonrası. FETÖ, PKK gibi taşeron bir örgüt. Biri dini kullanıyor, ötekisi milliyetçiliği ve sosyalizmi. Aynı merkezlerin yönettiği hareketler bunlar. Baykal Cumhurbaşkanı olacaktı. Böylece Erdoğan özel kalem müdürünü bile tayin edemeyecekti. Ama Gül Çankaya’ya çıkıp, Erdoğan prangalarından kurtulunca, Erdoğan’ı elinden kaçıran Baykal, kaset operasyonu ile cezalandırıldı ve yerine Kılıçdaroğlu ge-ti-ril-di! Kılıçdaroğlu’nun gücü güçsüzlüğündedir. Kökleri derin değil, sosyolojik bir tabanı yok. Arkasından ağlayan olmaz. Daha iyi birini bulana kadar o idare edecekti. Yani CHP’ye geçici bir protez olarak bir genel başkan monte edildi. Ama o “birisi” bulunamayınca, kimi öne çıkarsalar, ötekiler ona karşı çıkınca “geçici protez” kalıcı oldu. Kılıçdaroğlu da bir FETÖ projesi. Daha doğrusu bu proje FETÖ’nün arkasındaki güçlerin bir projesi. Bu FETÖ belası, sadece İyi Parti’de değil, hemen hemen bütün partilerde hâlâ var. Ben hâlâ yeteri kadar temizlik yapıldığından emin değilim. Bugünkü bakanların tamamının bu konuda masum olduğunu da düşünmüyorum. Ve tabii tek belanın FETÖ’den ibaret olmadığını da biliyorum. Bazan kibriti gözümüze çok yaklaştırınca arkasında bir ormanı kaybediyoruz. Başka hastalar, hastalıklar da var siyaset dünyasında. Ve yerel yönetimlerde bu konuda sıkıntı hâlâ devam ediyor. Hep yazıyorum ve söylüyorum: Bu ihanet çetelerinin kadrolarında şeyh de var, fahişe de. Media, Mafia, sermaye, siyaset, bürokrasi ve STK da, Şeytanın olduğu her yerde varlar. Sakın Şeytan bizi, Allah’la, din ve devlet büyüklerimizle, kadın, para, makam ve şöhretle, benzer yöntemlerle aldatmasın. Selâm ve dua ile. Tebrik: 15 Temmuz şehidlerimizin ailelerini ve gazilerimizi tebrik ediyorum. O gün sadece bir örgüte değil, ülkemizi işgal planları yapan emperyalizme karşı zafer kazandık. Darbecilerin şahsında, Haçlı ordusu ve onların yerli işbirlikçileri bozguna uğratıldı. Kahraman millet; ordusunu, polisini, halkını korumak için tekbir sesleri ile meydana indi. Devletini, devleti ile birlikte, Allah’ın yardımı ile ve tekbir sesleri ile onurunu korudu. İslam ümmetine örnek oldu, zalimlerin yüreğine korku saldı. Allah bu kahramanların vefat edenlerine ve hayatta olanlara rahmet eylesin. Yeniakit