Ve aralık!

Abdurrahman Dilipak

 

Aytunç Altundal kasım ayında Mustafa Kemal’in “gizli vasiyeti”nin açıklanacağını söylüyordu.. Dahası, bu açıklamanın ardından Hilafet konusunun yeniden gündeme geleceğini iddia ediyordu. Uzun süredir kanserdi, ama bir anda kanser atak yaptı ve şüpheli şekilde bütün bedenini sardı ve öldü..
Arşivler gizli kaldıkça söylentiler hep devam edecek. Yabancı ülke arşivlerinden kendi gerçeklerimizi öğrenmeye çalışacağız.. Bu masal hep böyle devam edip gidecek! Anlayacağınız, anahtar nerde, suya düştü, su nerde, inek içti, inek nerede, dağa kaçtı, dağ nerede, yandı bitti, kül oldu! Kasım da bitti ve beklenen açıklama gelmedi..
Kimine göre böyle bir vasiyetname zaten yoktu.. Kimine göre ise var! Mesela Meriç Tumluer bu konuda birçok belge ve tanıktan söz ediyor.. Aytunç Altındal da bu görüşte idi..
Bu vasiyetnamenin notere kayıtlı bir vasiyetname şeklinde olması biraz zor bir ihtimal. Öyle olsaydı, noterlik bunu açıklardı.. Fatih Bayhan’ın bir süre önce bana gönderdiği uzun mektubunda resmi bir vasiyetnamesinin olmadığını yakın çevresine dayandırarak uzun uzun anlatıyor. Ama öte yandan 1960’da vasiyetnamenin bulunduğu Ziraat Bankası’ndaki özel kasanın açıldığı, mahkemece tesbit edildiği, kasa içindeki 500 sayfaya yakın evrakın Genel Kurmay’a intikal ettirildiğini söylüyor bazıları.. Bu gizlenen siyasi vasiyetnamede Hilafet konusunun özel ve ayrı bir bölüm teşkil ettiği de söyleniyor..
Altındal’a sorduğumda, o da, sözünü ettiği vasiyetnamenin noterde tasdik ettirilmiş klasik bir vasiyetname değil, kendinden sonrası için ayrıntılı bir çalışma olduğunu söylemişti.. Ama vasiyet mahiyetinde, kendinden sonrası için birtakım notlar bırakmış olması kuvvetle muhtemel..
Bu kadar büyük değişim-dönüşüm sağlayan bir liderin, “Ömer’e şu kadar harçlık verin, filana şu kadar” diyerek, “Ben gidiyorum, ne haliniz varsa görün, bana ne” demesi bana pek makul gelmiyor.. Ölürken Türkiye’nin geleceğini değil de, her ne hikmetse, o sıralar arasının hiç de iyi olmadığı İsmet Paşanın çocuklarının geleceğini düşünüyor!
İngiltere’ye yazdığı ileri sürülen bir mektup var, ya da Mekke Şerifine yazdığı.. Hindistan Hilafet komitesine yazdığı mektuplardan söz ediliyor.. Kâbe’nin korunması ya da Hilafetin ihyası ya da yönetimin kendinden sonra ne olacağı ile ilgili yabancılarla yazışan birinin bu konuda yakın çevresine ve arkadaşlarına yazılı ya da sözlü birtakım mesajlar vermiş olması mümkün.. Bu konuda, aslında önce M. Kemal’in son günlerinde İsmet Paşanın nerede olduğuna bakmak gerek.. “İsmet Paşa Fevzi Çakmak’ın himayesinde gizli bir yerde koruma altına alınmıştı” iddiasının araştırılması gerek. M. Kemal’in ölümünden sonra İsmet Paşayı bulunduğu yerden alıp getiren de Fevzi Çakmak değil mi?
Burada Fevzi Çakmak’ın kilit bir rolü var. Diğer çok önemli kişi ise Mim Kemal Öke.. M. Kemal’in kapattığı söylenen, kendine özel danışman ve özel doktor olarak hizmet veren Mim Kemal Öke, M. Kemal’in ölümü ile ilgili önemli bilgilere sahip.. Fevzi Çakmak’ın izini sürerseniz, o iz sizi Küçük Hüseyin Efendi’ye kadar götürür. Sonra da işin ucu İttihat Terakki’den İş Bankası’na kadar uzanır..
Küçük Hüseyin Efendi dediğimiz zat sıradan biri değil. Sadece şeyh de değil.. Hatırlarsanız Türkiye’nin tanınmış işadamlarından Yahudi asıllı işadamı Üzeyir Garih Küçük Hüseyin Efendi’nin kabrini ziyaret ettiği sırada öldürülmüştü..
Mim Kemal Öke, Mustafa Kemal’in üzerinde çalıştığı son evrakları toplayıp, locanın emanet ve sır sandığına kilitlemiş olabilir mi? Prof. Dr. Mim Öke, dedesi öldüğünde, locadan gelip, bu emanet sandığını /Sır sandığını alıp götürdüklerini söylüyor.. Yani bu belgeler Mason locasında olabilir..
Birkaç gün önce Askeri Şûra vardı. Tam da Ayasofya ile ilgili olarak Halaçoğlu, M. Kemal’in imzasının taklit edildiğine ilişkin iddiaları ortaya koyduktan sonra Şûra üyeleri, “Ne olacak bu Kemalizmin hali” diye konuyu merak etmiş olabilirler mi, göreceğiz..
Bakın! Geçen gün yazdım, yine yazıyorum.. M. Kemal dini ortadan kaldırmak istemiyordu. Dini reforma tabi tutmak istiyordu.. Dini baskıladıktan sonra din yeniden yapılandırılacak ve Hilafet yeniden ihya edilerek, bu batı değerler sistemi ile çatışmayan Avrupa standartlarına indirgenmiş, batının çıkarlarını ve güvenliğini tehdit etmeyen bir İslam Türkiye üzerinden İslam dünyasına pazarlanacaktı. Dünden bugüne sürdürülen ılımlı İslam projeleri, hep bu planın devamı mahiyetindedir.. Menderes, “İsterseniz siz Hilafeti bile geri getirebilirsiniz” derken, aslında bunu söylüyordu. Onun için Cumhuriyet gazetesi 1954 yılında “Ravzai muratta bir gül-i muhammedi açtı”, “Türk İstanbul’un üzerinde İslam’ın Mührü Camilerimiz” diye yazı dizileri hazırlanıyor, hangi camide hangi tarikatın zikri var, türbe ziyaret adabı, hangi tarikatın şeyhi sarığını nasıl sarar, asası nasıldı, cübbesi nasıldı, bunları yazıyordu..
İsmet Paşa, M. Kemal’in, günü geldiğinde Laikçi Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan “Serbest Cumhuriyet Fırkası”na geçmek isteyeceğini biliyor ve baskıcı düzenin sürdürülmesini istiyordu.. 1946 sonrası yeniden bir revizyona gidildi. ABD’den gelen uzman bir heyet “Kirby raporu”nu hazırladı.. Menderes aslında bu rapordaki tavsiyeleri izledi.. İsmet Paşa da bunun intikamını başka türlü aldı. Bugüne kadar uzanan ılımlı İslam siyaseti ve İslam dünyasına dönük bazı kampanyalar bu siyasetin bir parçası gibi gözüküyor..
Bugün Ayasofya müze ise bunun sorumlusu CHP’dir, İsmet Paşadır. M. Kemal’in imzası taklit edilerek, Resmi Gazete’de yayınlanmayan bir kararla cami fiilen müze yapılmıştır.. Bu aslında bir inkar ve meydan okumadır.. Eğer şimdi bir de M. Kemal’in vasiyeti ortaya çıkarsa, bu CHP’nin sonu olur. Hilafet ya da vasiyet ya da İş Bankası, hangi kapıdan girerseniz girin CHP’ye çıkarsınız..
“CUMHURİYET” HP diye bir parti olduğu sürece de gerçekler zor ortaya çıkar ya da gerçekler ortaya çıktığı zaman CHP diye bir parti olamaz! Olacaksa da “Cumhuriyetçi Halk Partisi” olur! Onun için sadece vasiyet konusu değil, vakti dolan gizli belgeler açıklanamıyor, aleni olması gereken İstiklal Mahkemesi zabıtları hâlâ gizli. Bırakın M. Kemal’in vasiyetini, hatta Latife hanımın mektupları bile gizli!.. Selâm ve dua ile...

yeniakit