Hamd âlemlerin rabbi Allah'a, salât ve selam efendimiz, peygamberimiz ve peygamberlerin sonuncusu Muhammed'e (a.s.), onun temiz, pak ehline, seçilmiş ashabına ve bütün peygamberlere olsun. Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu.
Bu geceki konuşmam özel bir konuyla alakalı. Uluslararası soruşturma komisyonu ve Uluslar arası Mahkeme'deki savcıya bağlı soruşturmacıların performansı ve davranışları hakkında konuşacağım ama başlangıçta 1948 topraklarından Ummu'l-Fahm'da meydana gelen büyük ve tehlikeli olaya ve oradaki Filistinli kardeşlerimize yapılan vahşi saldırıya değinmeyi bir görev biliyorum. Hepimizin Netanyahu hükümetinin yurttaşlık kanunundan başlayıp İsrail'i Yahudi devleti olarak kabul etme isteğine kadar uzanan genel tavrına ve izlediği yola bakmamız gerekiyor. Meydana gelen olay geçici ya da sıradan değil 48'li Filistinliyi çok büyük bir tehlikeye atan bir olaydır. Arap-İslam dünyasındaki ve dünyadaki halklar ve hükümetlerin sorumluluklarını üzerlerine almaları gerekmektedir. Burada dikkati çeken şey, uluslararası ve Arap dünyası düzeyinde bu olaya karşı sergilenen korkunç sessizliktir.
Bu gece beni konuşmaya sevk eden şey dün meydana gelen olaylardır. Savcının bürosuna bağlı uluslararası soruşturmacılardan bir grup Dahiye'deki bir kadın hastalıkları kliniğini ziyaret edip yetkili doktordan kadın hastalarının dosyalarına göz atmayı istemiştir. Bu doktor bayandır ve dosyalar da 2003-2010 yılları arası arşivlenen dosyalardır.
Daha sonra yapılan tartışmalar ve olayın ayrıntılarıyla ilgili olarak konuşacağım. Beni bu gece buraya çıkıp konuşmaya sevk eden şey budur. Çünkü zannediyorum ki bizler namusumuzla, onurumuzla ve şerefimizle alakalı çok ciddi ve hassas bir noktaya geldik ve artık hepimizin farklı bir duruş sergilemesi gerekiyor.
Aslında ben dün en yüksek düzeyde verilen iç ve dış tepkileri seyretmemiş olsaydım bugün konuşmayacaktım. Bugün de aynı şekilde ister savcı isterse Uluslararası Mahkeme başkanı ya da yetkili uluslararası makamlar ve Dahiye'de olanları çok sert bir şekilde kınayan Amerikan Dışişleri Bakanlığı tarafından olsun fazlaca tepki verildi. Tabi Amerika'nın Filistin'de ve Ummu'l-Fahm'da olanları gözleri görmüyor ve kulakları duymuyor ve bu olaylar aynı günde meydana geliyor. Ummu'l-Fahm'da neler olduğu, olayın boyutunun, hedeflerinin ve koşullarının neler olduğu hakkında hiçbir ifadeye yer verilmiyor.
Bu durum bu gece konuşmam gerektiği hissini uyandırdı bende. Lübnan yargısının etkinliğini ve canlılığını geri kazandığı ortaya çıktı. Çok hızlı bir şekilde hareket edip bu meselede soruşturma başlatan savcının hızı beni çok şaşırttı. Oysaki bu kişi yalancı şahitlere senelerce sessiz kalmıştır. Ben bunun kanunlara aykırı olduğunu duymakla birlikte onun Lübnan kanunlarını uygulamak için dava açtığını zannediyordum. Her halukarda adı kanun olan herşeyde yorum kapısı açıktır. Ama kanunlar bir yana onun bizim namusumuzu ve onurumuzu savunmak için acele ettiğini düşünmüştüm.
Yine de bu ortam Amerika'nın, Feltman ve Bayan Clinton'ın görüşmeleri kanalıyla ve bizim çok iyi tanıdığımız yerel ve bölgesel siyasi güçler tarafından kışkırtılarak ülkenin güvenliğini, istikrarını korumaya çalışan Suud-Suriye çabalarının hepsini sabote etmek için çaba sarf ettiğini doğruluyor. Konuşmaya başlamadan önce, şuna değinmeliyim. Birkaç dakika önce elime bazı bilgiler geçti. Bunların doğru olmamasını temenni etmekle birlikte Aralık ayında çıkması beklenen iddianamenin çıkışını hızlandırması için savcı üzerinde yoğun bir Amerikan baskısı olduğu söyleniyor.
Bütün bu tepkileri gördüğünüzde meydana gelen olayın basit bir olay olmadığını ve üzerinde durmayı hak ettiğini anlıyorsunuz. Size sunacağım ve sizden isteyeceğim şey bu konunun hassas bir noktasıdır. Ama kadın hastalıkları dosyasıyla alakalı yeni ve hassas noktaya değinmeden önce Lübnanlılara ve herkese şu gerçeği açıklamak istiyorum: Buraya çıkıp konuşmaya başlamadan 5-6 dakika önce varolan bir gerçek vardı ve ben bu gerçeği itiraf etmek istiyorum. Bizler Hizbullah olarak pekçok Lübnanlı gibi uluslararası soruşturma ve soruşturmacıların 2005'den bu yana Lübnan'da olan her şeye karşı güvenlik alanında bir saygısızlık içine girdiklerini biliyorduk ama sesimizi çıkarmadık. Tabi ki bu gece susmayacağım. Ama 7 dakika öncesine kadar ülkedeki pekçok insan gibi biz de susuyorduk. Bu doğru muydu yanlış mıydı o ayrı mevzu.
Neden sustuk? Sustuk çünkü uluslararası soruşturmayı engellemeye ve iç ve ulusal hassasiyetleri gözeterek Refik Hariri suikastındaki sır perdesinin aralanmasının yolunu kapatmaya çalışanlar vardı. Biz bütün bu saygısızlığa senelerce sustuk. Ama bu saygısızlık devam eden bir şeydi. Ben sizlere soruşturma komitelerinin istediği başlıklardan bazılarını hızlı bir şekilde burada sunacağım. Bütün başlıkları değil sadece bazı başlıkları sunacağım çünkü elimde uzun bir liste var. Soruşturma komisyonun istediği şeyin ne olduğunu (bazı makamlar bilgi verdi, bazıları bilgiyi sakladı bazılarının da verebilecek yeterli bilgisi yoktu. Bu ayrı bir konudur) bilen Lübnanlılar olduğu gibi bilmeyenler de var.
Mesela, uluslararası soruşturma Lübnan'daki özel üniversite öğrencilerinin dosyalarını istedi. Özel üniverste öğrencilerinin dosyalarını istediğini biliyoruz ama 2003-2006 yılları arası devlet üniversitelerinin dosyalarını isteyip istemediğini bilmiyoruz. Lübnanlı ya da Lübnan dışından üniversite öğrencilerinin dosyaları oradaydı sonra nereye gitti. Bundan daha sonra bahsedeceğim.
2003'den bu güne kadar Lübnan Data ileşitim, MTC, Alfa ve Ojero şirketleri tarafından yapılan görüşmeler, mesajlar ve SMS'ler uluslararası soruşturmaya verildi ve bunlar periyodik kolarak güncelleniyor.
Emniyet müdürlüğündeki pasaport dairesi başkanlığından, üzerinde parmak izi olan bütün pasaportlardaki parmak izleri istendi. Bu konu hakkında tartışma çıkınca 893 Lübnanlının verileri ve parmak izlerinin düzenlemesi yapıldı.
DNA verileri tabanını ve Lübnan'da DNA verisine dair ne varsa hepsini istediler. Coğrafi verileri, coğrafi bilgi sistemi veri tabanını (CBS) ve sınırdan sınıra, dağdan vadiye, hassas ve önemli noktalara kadar coğrafyayla alakalı olan herşeyi istiyorlar. Bu işin ayrı bir dili ve kavramları var. Bunun Hariri suikastıyla alakası nedir? Bu da ayrı bir konu. Elektrik şirketi abonelerinin listeleri ve vs. girmedikleri alan kalmadı. Tabi onlara bilgi veren oldu vermeyen oldu bu da ayrı bir konu.
Bütün bu süre zarfında bu verilerin Hariri suikastının soruşturulmasından çok daha büyük ve geniş olduğunu bilmemize rağmen sustuk. Soruşturmacıların özellikle son senelerde Hizbullah hakkında bir grup ya da grupları Hariri suikastıyla suçlamakla alakalı konuda çok geniş bir şekilde bilgi topladıklarını, verilen bütün bilgilerin ve verilerin Batılı güvenlik teşkilatlarına ve İsrail'e gittiğini biliyoruz. Uluslararası soruşturmacıların elde ettiği her şeyin bir kopyası İsrail'e gidiyor. Bunu bilmemize rağmen sustuk. Lübnan'daki herhangi bir kişinin ya da Hizbullah yandaşlarının bu konuda hatalı olup olmadığımızı söyleme hakkı vardır. Ama ben size nedenini açıklayayım.
Neden sustuk? Biz sadece ve sadece engelleme yapılıyor denmesin diye sustuk. Biz Hariri ailesini ve akımını, ülkedeki genel atmosferi göz önüne alarak bunun ülkedeki hassasiyeti tetiklediğini bildiğimiz için sustuk. İşte bu durumları göz önüne aldığımızdan ötürü olan oldu. Ama şimdi öyle bir noktaya geldik ki bu duruma hiçbir siyasi, iç ve dış makam ya da birisinin onuru göz önüne alınarak tahammül edilmesi, katlanılması ya da susulması mümkün değil. Bu konuda şu soruyu sormamıza izin verin: Uluslararası soruşturmanın kadın hastaların dosyalarıyla ne işi olabilir?
Tereddüt ediyorum, konuşsam mı konuşmasam mı? Bazı ayrıntılardan daha sonra bahsedeceğim. Neden? Neden böyle bir şey yapma ihtiyacı duydular? Neden çoğunlukla Hizbullah yetkilileri ve kadrosunun eşleri ve kızlarının gittiği ve çok işlek bir klinikteki uzman doktordan dosyaları istediler? En azından 2003-2010 arası dosyalara göz gezdirmeyi neden istediler? Bu dosyaların sayısını sordum bana bunların sayısının 7 bini aştığı söylendi. Bunlar inceleme dosyası değil kadınlara ait dosyalardır. Yani aynı dosya içerisinde hem incelemeler hem de "alış-veriş" vardır.
Doktor hanım onlarla tartıştı ve "Bu dosyaları nasıl istersiniz? Bunlar hususi dosyalardır" dedi. Tartışmadan sonra 17 dosyaya kadar indiler. Ama doktor hanım onlarla tartışmamış olsaydı diğer yerlerde olduğu gibi arşive girerlerdi. Bu 17 dosyanın bu konuyla alakası nedir? Soruşturma komitesinin kadın hastaların, eşlerimiz, kadınlarımız, kızlarımız ve kardeşlerimizin dosyalarına girme ihtiyacı nereden kaynaklanmaktadır? Ben Lübnanlı yetkililere bir soru sormak istiyorum. Dün medyada açıklama yapan kişileri dinledim. Başkanlara, bakanlara, milletvekillerine, hâkimlere hatta vatandaşlara sormak istiyorum. Hanginiz birisinin gelip eşinizin, annenizin kızkardeşinizin ya da kızınızın dosyasına bakılmasını kabul eder? Bu dosyalar göz ya da kulak hastalıklarıyla alakalı olsaydı eyvallah derdik. Ama kadın hastalıklarıyla alakalı dosyaların incelenmesini kim kabul eder? Ülkede bunu kabul eden ve biz buna katlanıyoruz sizin de katlanmanız gerekir diyen büyük şeref sahibi kimmiş bir görelim.
Lübnan ve bölgedeki herkes bunun tahammül edilemeyecek ve hiçbir kıstasa göre susulamayacak bir olay olduğunu biliyor. Halen insanlıklarını koruyan kişilere insani, ahlaki kıstaslardan, Lübnanlılar, Araplar ve doğulular olarak geleneklerden, adetlerden, kültürden, Müslümanlar ve Hıristiyanlar olarak dini kabullerden bahsedecek olursak bizim ahlaki ve dini değerlerimiz olduğunu söylememiz gerekir. Senin bilgin, onayın ve iznin olmadan hatta kanuni ve hukuki bir konuda bile olsa böyle bir şeyi kim kabul eder? Bu tartışılabilir ama benim bu soruyu sormaya vaktim yok. Ve bugün birçok yetkili makamdan kanuni düzeyde dahi böyle bir şeyin yasak ya da en azından tartışmalı olduğunu duymuş olsam da Lübnan'daki kanunlar ve yargı namusumuzu korumayacaksa parlamentoda bizi temsil eden vekilleri bulalım ve gidelim, çalışalım ve namusumuzu koruyacak kanunlar isteyelim.
Hanımefendiler, beyefendiler! Bu skandal bizi meselenin özüne, Lübnan'da uluslararası soruşturma başlığı altında meydana gelen bütün saygısızlıklara götürecek. Biz bu raddeye gelmek istemiyorduk ama bizi buraya siz getirdiniz. Lübnanlılar olarak ister başkanlık, hükümet, parlamento, devlet idaresinde olalım isterse halktan olalım böyle bir saygısızlığı kabul etmemiz doğru olur mu?
Şu an yapılan bir saygısızlıktır. Soruşturma ve çıkacağı söylenen iddianame" Bu iddianame 2006 yılından beri yazılı duruyor. Der Spiegel'de yazılanları yarın Le Figaro'da görürsünüz. Bu yazılmış ve benim bundan birkaç ay önce değil 2008 yılında haberim oldu. Şimdi ülkeyi daha fazla sıkmamak için ayrıntılara girmeyeceğim. Bu konu kapanmıştır. Yapılan bütün bu soruşturmalar, daha çok bilgi elde edebilmek için bu kılıftan istifade etmektir. Aslında bu bilgiler soruşturmaya hiçbir şey katmaz çünkü zulüm, yalan, komplo ve saldırganlıkla yazılanlar yazılmıştır. Ülkede olan herşeye, üniversitelere, şirketlere, iletişime ve kadın hastalıklarına karşı yapılan bu saygısızlığa sessiz kalmaya devam etmemiz doğru mudur?
Erkek doktorlar var. Biz bunlara ses çıkarmadık. Bu doktorlar 17 ya da 20 değil onlarca isim verdiler. Ben bunu öğrendim ve kardeşlerime "Neyse dedim. Gelin sabredelim çünkü bu kadınlarla alakalı bir dosya değildir. Ama iş bu raddeye gelince burada duracaksınız. Bütün dünyaya bu skandal gelişme karşısında "dur" deme hakkımız var uluslararası soruşturmacıların, onların arkasında yer alanların, destek olanların ve kılıf uyduranların bir tarzı var. Peki, yapılması gereken nedir?
İlk olarak: Ben Lübnan'daki bütün yetkilileri ve vatandaşları bu soruşturmacıları boykot etmeye, onlarla ilişki kurmamaya davet ediyorum. Bu kadar saygısızlık yeter. Bunlara verilen herşey İsrail'e gidiyor. Bütün veriler, bilgiler, başlıklar ve Data hepsi İsrail'e gidiyor. Yeter bu kadar.
İkinci olarak: Bütün samimiyetim ve hoşgörümle söylüyorum, gelelim ve durumu açıklayalım. Bu yardımlaşmanın devam etmesi bir açıdan ülkeye yapılan saygısızlığın artmasına diğer açıdan da Hizbullah'a saldırılmasına sebep oluyor. Şuandan itibaren uluslar arası soruşturmacılarla girilecek her türlü dayanışma bu kişilere Hizbullah'a saldırmaları için yardım etme anlamına gelmektedir.
Üçüncü olarak: Lübnan'daki bütün yetkilileri ve vatandaşları şuandan itibaren bu soruşturmacıların isteklerine karşılık verirken vicdanları, onurları ve şereflerinin sesine kulak vermeye çağırıyorum. Son haftalarda çok sayıda doktor tehdit edildi, soruşturma komitesi tarafından pek çok kişi tehdit edildi. Bu belgelenmiş bir durumdur. İnsanlara diyorum ki: "Sizler şerefiniz, onurunuz, vatanperverliğiniz, ahlakınız ve bu ülkenin geleceğiyle alakalı bir sorumlulukla karşı karşıyasınız ve ben herkesi bu sorumluluğu omuzlamaya çağırıyorum. Bu bir çığlıktır ve bu kadarla yetiniyorum.
Doktor kardeşlerimizden biri beni aradı ve özel ve devlete ait Lübnan üniversitelerindeki öğrencilerin dosyalarının hepsinin onların yani İsrail'in eline geçtiğini vurguladı. Yani üniversiteye giren oğullarınız ve kızlarınızın dosyaları şuan İsrail'in elinde. Bunun Hariri suikastıyla ne alakası var?
Her halukarda bu kadarla yetiniyor ve yetkililere sorumluluk sahibi olmalarını, insanlara da şerefleri, onurları ve vatanseverliklerinin gerektirdiği gibi davranmalarını söylüyorum. Namus meselesine yani susulması ve bir dakika bile tahammül edilmesi imkânsız olan bir noktaya kadar uzanan bu saygısızlığa dur demenin zamanı geldi. Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu.
Lübnan İslami Direnişi Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah'ın 28.10.2010 tarihinde televizyon ekranlarından Lübnan halkına hitaben yaptığı konuşmasının tam metni, Gülşen Topçu tarafından israhaber için tercüme edildi.
israhaber