Milli Görüş'ün yayın organı Milli Gazete'den kovulan Afet Ilgaz, Yeniçağ'a geçti. Milli Gazete'deyken Ergenekon sanıklarına verdiği destekle dikkat çeken Ilgaz, Yeniçağ'daki ilk yazısında 'kozmik oda'yı yazdı. Ilgaz'a göre, Seferberlik Tetkik Kurulu'nda yapılan arama İttihatçıların Bab-ı Ali baskınını çağrıştırıyor.
Milli Gazete'de Ergenekon örgütü lehine yazılar kaleme alan ve Albay Çiçek imzalı darbe andıcını ortaya çıkaran Taraf muhabiri Mehmet Baransu'yu 'Yahudi' yapan Yalçın Küçük'ün biricik talebesi Afet Ilgaz, Numan Kurtulmuş'un direktifiyle kovulmuştu.
Milli Gazete'den gönderilmesinden sonra Soner Yalçın ve ekibi Ilgaz'a sahip çıkmış, KaranlıkOdatv'de Ilgaz'a destek yazısı çıkmıştı. Ve Afet Ilgaz okuyucusunun 'müthiş öngörüsüyle' artık Yeniçağ'da.
İŞTE ILGAZ'IN YENİÇAĞ'DAKİ 'KOZMİK ODA' YAZISI
Geçen senelerde, bana sitem etmek isteyen bir iki okuyucum, "Siz Cumhuriyet veya Yeniçağ'da yazın" tavsiyesinde bulunmuşlardı. Bu müthiş öngörü karşısında saygıyla eğiliyorum. İşte Yeniçağ'dayım.
Bu dört ay içinde gazetede yazmayı özlemeye vakit bulamadım. İnanılmaz bir şekilde iç içe geçmiş taşınmalarla uğraştım. Ne hoştur ki taşınmaların noktalandığı şu günlerde, içimden, "İşte şimdi yazmak lazımdı" dediğim bir sırada, TEKEL işçilerinin eylemleriyle heyecanlanıp gözyaşı döktüğüm ve "Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti" nin basıldığı şu ibretlik dönemde, yeniden yazmak nasip oldu.
Görüşmek üzere gazeteye gideceğim çağrısını aldığım ve Sayın Ahmet Yabuloğlu'yla konuştuğum gece, artık "vira bismillah" zamanının geldiğini düşündüm. Daha görüşmedik, hiçbir ayrıntıyı bilmiyorum. Ben gene de bu gecenin izlenimleriyle, hayırlı bir başlangıç yapmaktan kendimi alamadım.
.......
Bir yanda sevindirici TEKEL işçileri eylemi ve işçi dayanışmasının en güzel örneklerinden biriyle, işçi ve sendika tarihinin altın harflerle yazacağı bu direnişle heyecanlanırken, öte yandan İttihatçıların Bâb-ı Âli baskınını çağrıştıran "Özel Harp Dairesi" baskınının ülkeyi boğulma raddesine getirdiği sıkıntılı günler bu günler. İttihatçıların Bâb-ı Âli baskınıyla bunlarınki arasında mahiyet farkı başta olmak üzere çok büyük farklar olduğunu biliyorum ama nedense "baskın", bana bunları hatırlattı. Bu karanlık istihbarat savaşlarının yaşattığı olayları tarihimiz elbette yazacaktır, ama bu olay, tarihin yapraklarına altın harflerle
yazılmayacaktır.
İŞTE AFET ILGAZ'IN MİLLİ GAZETE'DEKİ ERGENEKON'A DESTEK YAZILARINDAN BAZILARI
Ergenekon soruşturmasını yerden yere vuran ve ETÖ sanıklarına açık destek veren Afet Ilgaz'ın Milli Gazete'deki yazılarından bazı bölümler:
6 Temmuz 2008'de Milli Gazete'de kaleme aldığı yazısından;
"İlhan Selçuk ağır bir kalp ameliyatı geçirdi. Şener Paşa ambulansla hastaneye kaldırıldı. Erbakan Hoca içerde. Bunlar insana Guantanamo'yu hatırlatıyor.
Biz, Çanakkale savaşlarında, yaralı düşman askerine matarasında kalan son damla suyunu içiren Mehmetçiğin torunları değil miydik? Bomba hikayesi ise bir tuhaf. Nazlı Ilıcak'ın her ağzını açışta, Ümraniye'deki ev, şu kadar bomba diye başlayan Ergenekon yorumlarının aslını teşkil eden bu bombalar imha edilmiş. Hem de haziran ayında. Sanıklardan Vedat Yenerer'in avukatı bu işi ortaya çıkarıyor. Belgesi de var. 12 Haziran 2007'de ele geçirildiği söylenilen bu bombalar tam bir sene sonra 13 Haziran'da, son dakikada imha ediliyor. Bir soruşturmanın delili, soruşturma bitmeden yok edilebilir mi?"
7 Temmuz 2008'deki yazısından;
"İşin aslı budur. Toprakları için canı yananlar, kimi benim gibi yazı yazar, kimi Şener ve Hurşit paşa gibi miting yapar, kimi Sinan Aygün gibi Atatürk, Kurtuluş savaşları kitapları çıkarır, kimi TV'lerde konuşur, kimi annem gibi, "Beni cepheye yollayın, askerlere çay yapacağım" der, kimi şehid oğlunun başında çırpınır, kimi kesesini doldurur, kimi de bu masum ana gibi, başbakana yalvarır, topraklarımızı satma evladım, günah diye. Bu haykırışı televizyonda duydum, unutamayacağım.
9 Temmuz 2008'deki yazısından bir bölüm;
"Yıllarca "Ege"mizi ve "Güneydoğumuzu" koruyan ordulara kumanda etmiş iki paşa tutuklanıyor. En ufak bir insani hüzün yok. Siz değil miydiniz, askerler siyaset yapacaklarsa üniformalarını çıkarsınlar diyen? Yıllarca Türkiye'nin Batıda ve doğuda sınırlarını korumuş olan iki Türk askeri, bu hassasiyetlerin emekli olduktan sonra da sürdürdü diye yapılan bu muamele nedir? Yan gelip yatmalı mıydılar yoksa Başbakan'ın söylediği gibi? Hassasiyetlerini herhangi bir biçimde ve herhangi bir şekilde dile getirmemeli miydiler? Biz bile asker olmadığımız halde elimiz yüreğimizde yaşıyoruz.
Gözaltındaki ölümler nedir? Hazırlanmayan iddianameler nedir? Yaşlı başlı insanların, hem de memlekete bunca hizmet etmiş, senin benim namusumu korumuş insanların saatlerce gözaltında bunaltılması, nedir?"
11 Temmuz 2008 tarihinde kaleme aldığı yazıdan bir bölüm;
"Bütün büyük haberciler, kaç gündür Özden Örnek Paşa'dan bahsediyor, onunla röportaj yapıyorlar. Benim aklıma Örnek Paşa denilince oğlunun çektiği Gallypoli (Gelibolu) filmi gelir. O zaman çok eleştirilmişti bu film. İçinde Millî hassasiyetler yok, sanki bu filmi yabancılar çekmiş diye. Sponsorları arasında da kimler yok, kimler...
Örnek Paşa'nın iki oğlunun da Çalık Grubu'nda çeşitli ve önemli görevler almış olmaları elbette hiçbir anlam taşımıyor. Asıl anlam taşıyan adamcağızın "ben yazmadım" dediği halde "hayır o yazdı" iddialarının hâlâ devam etmesi. Ne yapsın yani Paşa, yemin billah mı etsin, o günlükleri yazmadığına dair!
Benim aklıma takılan asıl şu: Bilgisayarda günlük yazılır mı? Ben hayatımda böyle şey duymadım. Ha, bir tane duydum. Örnek Paşa'nın günlüğü. Kimse bunun üzerinde durmuyor. Tekrar soruyorum: Başka bir örnek var mı Örnek Paşa'nın örneğinden başka? Bilgisayarda günlükyazılır mı? Yoksa o çok mu "özel" bir yazı çeşididir, insan kalemi ve defteriyle başbaşa mı kalmak ister?"
18 Temmuz 2008'deki yazısından;
"Faili meçhulleri de sıraya koydular. Bunlar Sadettin Tantan'ın İçişleri Bakanlığı sırasında hükme bağlanmamış mıydı? Danıştay cinayeti hükme bağlanamamış mıydı?"
AKTİFHABER