Bu yıl “veladet kandili” daha bir buruk kutlanacak. Macron diye bir densiz “Kandilimize katran dökmeye kalktı”.
Macron’a en anlamlı cevabı dünkü Sophie Pétronin, bugünkü “Meryem” kardeşimiz verdi. O günümüzün Asiye’si oldu! O gerçekten Hz. Meryem’e layık bir kişilik olduğunu gösterdi bu duruşu ile. Macron da kaç paralık bir “BİREY” olduğunu gösterdi. Meryem’in mektubunu bulup okuyun mutlaka.
Fransa’nın düştüğü hale bakın. Kimlerin eline kalmış. Batı’da gelinen noktada “Laiklik” denilen maskaralığın Fransız versiyonunu da bu vesile ile görmüş olduk. Batı’nın Demokrasi’sini, insan haklarını, çevreciliğini, özgürlükçülüğünü de daha önce görmüştük. Bunların hepsi birer maskeymiş, makyaj malzemesi imiş. Bunların Hristiyanlıkları da böyle değil mi zaten! Bunlar ne Hristiyanlıklarında samimiler, ne demokratlıklarında, ne de Laikliklerinde samimiler.
Bizde kutlu günler ve geceler vardır. Aslında iki bayramımız, iki de mübarek gecemiz var. Ramazan ve Kurban bayramımız, İsra ve Kadir mübarek gecelerimiz. Diğer geceler, zaman içinde şekillenen, bizi Allah’a (c.c) yakınlaştırmasını umduğumuz vesileler olarak güzel bir gelenekten ibarettir. Mevlid / Veladet Kandili ve haftası 2020’nin bu anlamda son gecesi. Gelenekte bu dini hassasiyet gösterilen gün ve geceler sırası ile şöyledir: 3 aylar, Regaib, Mirac, Berat, RAMAZAN VE BAYRAMI, KADİR GECESİ, KURBAN BAYRAMI, Hicri Yılbaşı, Aşure, Mevlid Kandili..
Alıştık artık, dini hassasiyetin yüksek olduğu dönemlerde hep İslam’a ve Müslümanlara saldırı olur. Bu sene nöbeti Macron devraldı anlaşılan.
Mesela her Kurban Bayramı öncesinde, Hac da aynı mevsimde olduğu için Suriye’de kolera çıkardı. Şimdi de işbirlikçi Suud ailesi, Covid bahanesi ile Kâbe ile aramıza engeller koyuyor, diken döker gibi.
Bursa Ulucami imamı, mutasavvıf Süleyman Çelebi‘nin 1409’da “Vesîletü’n Necât” / Kurtuluş Vesilesi isimli taşıyan aruz vezninde, ağırlığı kaside olmak üzere, gazel formunda bölümlerle desteklenen 16 bölüm ve 770 beyitten oluşan Türkçe manzum eser. Türk edebiyatında 63 mevlid yazılmış. Bu eserler, doğuşla başlayan Peygamberimizin hayatını anlatan eserlerdir. Bugün okunmakta olan şekli ile mevlid bestesini, 17. yüzyılda Bursalı Sekbân isimli bir zat yapmıştır. Aruz veznindeki eserin bestesinde “failatun failatun failun” vezni kullanılmış, ancak “velâdet” bölümünün son on beyiti “mef’ulü-fâilâtü-mefâilü-fâilün” kalıbı ile bestelenmiştir. Süleyman Çelebinin, eserini yazarken, Âşık Paşa’nın “Garibnâme”si, Erzurumlu Darir’in “Siyerü’n - Nebî”, Eb’ul Hasan Bekrî’nin “Siyer”i ve Muhyiddîn el Arâbî’nin “Füsûs-u Hîkem”inden büyük ölçüde faydalandığı anlaşılmaktadır.
Mevlid geleneği, hem okunması, hem de gece olarak kutlanması daha çok Anadolu geleneğine has bir durumdur. Sünnet düğünü ya da diğer düğünlerde “Mevlid” okunma geleneği, Osmanlı döneminde “Mevlidhan”ların ortaya çıkmasına sebeb olmuştur. Zaman içinde korolar oluşmuş, araya Kur’an-ı Kerim’den ayetler okunmak sureti ile ve hatta günümüzde fonda ney çalarak bir törene dönüştürülmüştür. Bu şekilde giderek bir “kültürel etkinlik”, şov şekline dönüştürülmektedir.
Bu hafta, Diyanet, bütün camilerde peygamberimizin anlatılması, siret ve onun sünneti, nübüvvetin dindeki yeri konusunda vaaz ve hutbeler okunacak.
Biliyorsunuz, günümüzdeki bir takım reformistler, Kur’an-ı Kerim’in tarihselliğini ve nübüvvet makamını, sünneti tartışmaya açmaya çalışıyorlar.
Bu geceler eğer bizi Allah’a, resulüne ve kitabı anlama konusunda bir faydası yoksa bizi Allah’a, resulüne ve kitaba yaklaştırmıyorsa bir faydası olmayacaktır.
Müslümanlar olarak sadece ötekileri taşlamak tek başına fayda sağlamaz. Dini yaşama ve kendi aramızda saflarımızı sıklaştırmamız gerek. Elbette İslam düşmanlarına karşı da mücadele etmeliyiz. Dahası İslam’ı tebliğ etmeli, bunun için insanlara güzel örnek olmamız gerek. Zira biz âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz.
Temennimiz Macron’un da Kur’an’ı okuyup, Resulullah’ın hayatını okuyup iman etmesidir. Bizi öldürmeye gelenler bizde dirilsinler. Ama Allah’a, resulüne ve kitabına karşı savaş açanlara gelince, o zaman biz de bu saldırılar karşısında sessiz kalmayacağız. Boykot çok sıradan ve basit. Yeter artık, İslamofobya bir grup psikopatın hezeyanlarının ötesine geçip, devlet politikası olmaya başladı. Aslında 1991’de soğuk savaşın sonunda “Tehlikenin rengi kırmızıdan Yeşile çevrilince” bunu anlamalıydık. Bunu anlayanlar olarak topluma anlatamadık. Birileri de anlamak istemedi. 1 asırlık batıcılığımız bazı gerçekleri anlamamızın önünde perde oluşturuyordu. Bu idrak sorunu değil mi ki, bugün bizi İstanbul Sözleşmesi diye bir fecaatle karşı karşıya bıraktı. Onlar da bu gafletten aldıkları cür’et ve cesaretle haddi aşıyorlar. İçimizdeki beyinsizlerin hali işte ortada. Buyurun Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirliği, Mısır, Sudan, Bahreyn.. Oralarda olanlar bu adamların cür’et ve cesaretini artırıyor.
Veladet, inşallah yeniden doğuş, uyanış, dirilişin vesilesi olsun. Kandilinizi tebrik ediyorum.
Selam ve dua ile..