İstanbul Bilgi Üniversitesi, akademik ve sosyal çevrelerin yakından tanıdığı ve geçtiğimiz yıl aramızdan ayrılan tarihçi ve Georgetown Üniversitesi Öğretim Görevlisi Faruk Tabak'ın ölümünün birinci yılında iki ayrı kampüste düzenlenen etkinliklerle anıyor. Tarihsel sosyolojinin öncülerinden Immanuel Wallerstein'in konuşmacı olarak katıldığı "Jeopolitika ve Dünya Ekonomisi: Bir Dönüşüm Krizi" başlıklı konferans 6 Mart Cuma günü Dolapdere Kampüsü'nde gerçekleştirildi. İlgilenen herkesin katılımına açık gerçekleştirilen konferansa çok sayıda öğrenci, yazar ve akademisyen katıldı.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. İhsan Bilgin açılış konuşmasını yaptıktan sonra, İmmanuel Wallerstein kürsüye davet edildi.
Konuşmasına Faruk Tabak'ın çalışmalarının günümüze yansımalarından kısaca bahseden Wallerstein, "bugün"ü anlamak için "dün"ü iyi tahlil etmenin gerekliliğine vurgu yaptı. Konuşmacı "daha düne kadar birçok ekonomist çıkıp her şeyin iyi olduğundan bahsediyordu. Oysa bugün bu krizi anlamakta zorluk çekiyorlar" dedi. Wallerstein " kapitalist modern ekonominin ve Amerikan hegemonyasının ertesinde yaşıyoruz ve Amerika'nın hızla gerilemesini seyrediyoruz. Kontitatif B süresinin sonuna gelmiş durumdayız. Bu kriz ilk değildir, belki son yüzyılda bu tür krizleri en az on defa gördük. Fakat bu krizi diğerlerinden ayıran temel etken, sistemin yapısal dönüşümü ve değişimidir. Amerika'nın son kırk yıldır gerilediğini gözlemliyoruz. Bütün gerilemeler gibi bu dönemde yavaş ortaya çıktı fakat şimdi bu gerileme oldukça hızlandı" dedi.
On bin metre yukardan bomba atmak bir direnişi kırmaya yetmiyor!
Dünyanın döngüsel olarak bu tip krizlerle karşılaştığını belirten Wallerstein, daha sonra ABD'nin hegemonik gücünden ve nasıl çöküşe geçtiğinden bahsetti. Ünlü sosyolog, "Amerika bundan birkaç yıl öncesine kadar, kendi ihtiyaçlarına karşılık veren bir güçtü. ABD'nin hegemonyasının en önemli dayanak noktalarından biri güçlü ekonomisiydi. Ucuz üretilen malları, pahalı fiyatlara satıyor ve insanları daha çok tüketmeye teşvik ediyordu, böylece ekonomik olarak kalkınmayı sağlıyordu. İkinci dayanak noktası ise askeri gücüydü. Son yıllara kadar, Amerika Birleşik Devletleri'nin askeri gücünün rakamlarından bahsediyorlardı. ABD'nin belirli bir düzeni ürettiği ve diğer tüm devletleri yenecek kadar güçlü askeri yapıya sahip olduğu iddia ediliyordu. Amerika, eğer bu gücü kullanmayacaksak, en büyük güce sahip olmanın manası yoktur diyordu. Fakat bu bakış açısının gerçekçi olmadığı aşikardır, son günlerdeki olaylar gösterdi ki on bin metre yukardan bomba atmak bir direnişi kırmaya yetmiyor" diye konuştu.
Bush tek taraflı, maço militarist bir politika izledi!
Wallerstein askeri gücün bu anlamda tek başına bir önemi olmadığını iddia etti. Bir diğer önemli noktanın Amerika'nın dolar basmaktaki pervasızlığı olduğunu ifade eden konuşmacı, "Amerikan doları dünya çapında en önemli dayanaktı, ekonomik güçlerine güvenerek G.W.Bush döneminde tek taraflı maço militarist bir politika izlediler. ABD ile oyun oynanmayacağını tüm dünyaya göstermek istiyorlardı ve böylece kendi güçlerini pekiştirmeyi planlıyorlardı fakat planlanları ABD hegemonyasını daha da güçlendirmek yerine gerilemesine yol açtı. Yani tam tersi şekilde bir etki oluştu" dedi. Bu politikaların bir sonucu olarak, Amerika'nın Rusya ve Çin'i kendisinden uzaklaştırdığını belirten ünlü sosyolog, nükleer programı hızlandırdıklarını söyledi. Irak'ın işgal edilmesinin sebebinin nükleer silah olması değil, olmaması olduğunu vurgulayan konuşmacı, Kuzey Kore'nin ve İran'ın bu olaydan ders çıkardıklarını bildirdi.
Wallerstein konuşmasına şöyle devam etti: " ABD araştırılıyor, deniliyor ki şimdi ne olacak? Kimileri ABD eskisi gibi olmayacak diyor. Evet bu doğru. Artık Amerika'nın hegemonik bir güce sahip olduğunu söylemek mümkün değil. Bu yüzden devletler politikalarını değiştirmeye başladılar. Bir çok güç sektörü var. Batı Avrupa, Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya, İran, Güney Afrika, Güney Amerika gibi ülkeler artık birbirleriyle antlaşmalar yapıyorlar. Türkiye de öyle, yirmi yıl öncesindeki politikalarını devam ettirmiyor. Dış politikada farklı ülkelerle de iletişime giriyor, jeopolitik konumunu güçlendirmek için bazen ABD'ye bile neredeyse kafa tutuyor. Irak konusundan mesela Türkiye'nin aldığı karar çok tartışıldı. Tabi yine de Türkiye ve benzeri ülkeler ABD'ye kafa tutamaz ama en azından engel çıkarırlar. Ortada kaotik bir gerçeklik var."
Obama'yı hiç kıskanmıyorum!
Wallerstein "Sayın Obama'yı hiç kıskanmıyorum. Çünkü ne yapacak hiç bilmiyorum. Obama genç, zeki -ki zeki olmak bu koltuğa oturacak kadar yükselmiş biri için nadir görülen bir şeydir- çok popüler ama böyle olmuşta ne olmuş? Obama dünyada ABD gücünü tekrar yükseltebilecek mi, asıl soru bu. Tabi ki ciddi anlaşmalar yapan bir partner olacak, tabi ki Amerika Kırgızistan gibi değil ama büyük bir güç de değil. Bu yüzden Amerika kendisini yine dinletebilir ama artık başkalarını da dinlemek zorunda kalacak. Çok ciddi bir değişimle karşı karşıyayız" dedi. Tek yönlü ve tek renkli politikaların sona erdiğini ileri süren ünlü sosyolog, daha sonra bu çöküşün en güçlü ayağı olan ekonomiden bahsetti.
Obama'nın tek yapabileceği şey hasar denetimi!
Ekonomide yaşanan olayların döngüsel olduğunu savunan Wallerstein, "ilk önce ekonomi genişliyor, büyüyor, rekabet oluşuyor, varolan rekabet bir süre devam ediyor. Bu süre içinde de varolan tekel parçalanıyor. Üretim yer değiştiriyor, üretimin yanında personel giderleri artıyor. Küçük devletlerde serbest ekonomi ile tabiî ki genişliyor ama kapitalist ekonomi tüm bu giderleri karşılayamayınca çöküyor" dedi. Wallerstein konuşmasını şu şekilde sürdürdü: " dünya ekonomisine baktığımızda esas bir kırılma yaşandığını görüyoruz. Parası olanlar üretimden paralarını çekip, spekülasyondan para kazanıyorlar. Buna bu çağda finansallaşma deniliyor. Son otuz yılda ardı ardına bir çok borç krizi ortaya çıktı. ABD devletler arasındaki en büyük borçlu. Şu anda eskiden olan krizlerdeki borçlardan, çok daha büyük borçlar mevcut, bu yüzden fasit bir daire ortaya çıkmış durumda. Görülen o ki, oldukça uzun süre bu durumdan çıkamayacağız. Obama'dan medet umanlar bilsinler ki, evet Obama farklı ama bence bir şey yapamaz. Bu döngüyü ciddi bir şekilde durduramaz. Tek yapacağı şey hasar denetimi."
Dünya'da İç savaşlar çıkabilir!
Devletlerin istihdam ve refah konusundaki sorunlardan dolayı halkların ayaklanmasından korktuklarını öne süren sosyolog, Fransa'daki ayaklanmalardan örnekler verdi. Krizin ortaya çıkaracağı bu tür tehlikelerden en çok etkilenen devletlerin, halkın yönetime erişiminin daha kolay olduğu ülkeler olacağına dikkat çeken Wallerstein, iç savaşların bile yaşanabileceğini iddia etti. Ülkelerin hasar denetiminde yoğunlaşmaları gerektiğini kaydeden konuşmacı, "yoksul halka işsizlik primi dağıtılmalı" dedi.
Daha sonra konuşmasında ekonomik krizin yapısal boyutuna değinen Wallerstein, neo-liberal ekonominin ve küreselleşmenin ortaya çıkış serüvenlerinden bahsetti. İçinde bulunduğumuz sistemin son nefesini verdiğini belirten Wallerstein, önemli bir soruya dikkat çekti; "peki bu kapitalist sitemin yerine geçecek sistem nedir? Daha iyi bir sistem mi gelecek, yoksa daha kötü bir sistem mi?" Bildiğimiz tek şey gelecek olan sistemi bilemediğimizdir diyen sosyolog, "burada hiyerarşik bir sistemin korunması amaçlanıyor. Siz bana soruyorsunuz, nasıl olacak? Kim bilebilir ki? Avrupa'da feodalizm çöktüğünde yeni bir sitem nasıl olacak bilebilirler miydi?" diye konuştu. Batıda serbest iradenin ve determinizmin sonunun geldiğini iddia etti.
"Sonuç olarak, dünyada solcu anlamdan bir devrim de olabilir belki ya da anti-Amerikancı tarafların daha hakim olduğu bir sisteme doğru gidiyor olabiliriz" diyen Wallerstein "kısacası benim paranızı nereye yatıracağınız konusunda fazla bir tavsiyem yok" dedi ve konuşması sona erdi.
TIMETURK