15 Temmuz başarılı olsaydı, ne olacaktı! Darbe saat 03.00 gibi olacaktı ve sabah uyandığımızda zaten bu iş bitmiş olacaktı. Gün doğmadan birçok eve baskın yapılıp, on binlerce kişi gözaltına alınacaktı.
Sahi o tutuklanacaklar kimlerdi. Ergenekon ve Balyoz kumpasını hazırlayanlar, kendileri için de benzer bir plan yapmışlardı. Toplama kampları stadyumlar olacaktı. Avrupa yakasındakiler Silivri’ye, Asya yakasındakilerse Formula 1pistine taşınacaktı. Ellerinde politikacı, gazeteci, iş adamı, bürokrat, STK yöneticisi uzun bir liste vardı.
Darbe sabahı hemen darbeye karşı kurmaca bir halk hareketi, protestolar, direniş örgütlenecek ve hemen ardından darbeciler, bu kişilerin temsilcilerini görüşmek için davet edecekler. Onlar ikna edilecek ve darbeciler, yol haritaları ile ilgili uzun bir açıklama yapacaklardı. Hemen bir sivil geçiş hükümeti kurulurken, dünyadan destek mesajları gelecekti. Askerler geri çekilmek için suçluların cezalandırılması, darbe yapanların yargılanmaması ve en kısa zamanda seçimlere gidilerek yeni hükümetin kurulması taleplerini yineleyecekler, demokrasiye bağlılıkları, barış istediklerini açıklayacaklardı. Darbeden hemen sonra da alâ-yı vala ile “The Hodja efendi” Humeyni’nin Tahran’a gelişi gibi İstanbul’a gelecekti.
Erdoğan Marmaris’teki otelde yakalansaydı, İzmir’deki askeri üsse götürülecek ilk sorgusu orada yapılacak ve orada zihinsel bulanıklık yapacak ilaç verildikten sonra psikolojik travma yaşadığı gerekçesi ile psikolojik açıdan müşahede altına alınacaktı. Zaten direniş olursa yaralanması ve öldürülmesi de söz konusu idi. Hemen gizli kasaları, yurt dışına kaçmak için uçağa yüklenmiş altın külçelerin ele geçirildiği haberleri ki, aynısını 60 darbecileri Menderes’e de yapmıştı. Sonra tedavi ettiklerini söyleyip, burada Yassıada benzeri düzmece bir yargılamadan sonra 5000 sayfayı aşan suç dosyası ile Suriye’de gizli bir terör örgütü kurduğu, silah kaçakçılığı ile suçlanıp Lahey’e gönderilecek ve tabi mahkûm edilmesi sağlanacaktı.
Hoca efendi İstanbul’a geldikten sonra her hafta İslam ülkelerinden gelen dini temsilciler tarafından ziyaret edilecek, biat alınacak ve her ay hoca efendi bir İslam ülkesini ziyaret ederek hükümet erkânı ve dini toplulukların liderleri tarafından halife olarak karşılanacaktı. Suriçi İstanbul hem Hilafetin, hem Patrikhanenin, hem de dinlerarası diyalog ve hoşgörü merkezi ilan edilecek, bu merkez en kısa zamanda dinlerarası diyalog ve barış konferansı düzenleyerek, Filistin, Kudüs, Suriye, Irak, Kıbrıs konusunu görüşerek bir barış deklarasyonu yayınlayacak ve BM, NATO, AB ülkelerinin desteği ile bu proje hayata geçirilecekti. Dahlan senaryosuna, Kushner’e ve Veliahd Prens’e gerek kalmayacaktı yani. Zaten Mc Kinsey’in de Beştepe’ye değil Hocaefendiye danışmanlık yapması söz konusu olacaktı bu durumda herhalde!
Sahi, Beştepe’den yaverleri kovup, yerine Mc Kinsey’i getiren nasıl bir akıl. O hangi akıl. Sakın o akıl bugün de Babacan’a doğrudan ya da dolaylı olarak yardım etmek için kolları sıvamış olmasın! Neyse mayınlı tarlaya girmeyelim. Ama şunu soralım: Güneydoğu’da barış süreci ile ilgili, benim de üyesi olduğum akil adamlar heyeti ve KCK senaryosu kimin fikriydi ve KCK operasyonunu kim yaptı! Sakın birileri “tavşana kaç tazıya tut” demesin. Hani şu kontrollü bunalım stratejisi.
İstanbul’da bunlar olurken, Ankara’da durum ne olacaktı? Ankara’da tamamı FETÖ’cü olan, ama kimi sağ, kimi sol, kimi Alevi, kimi Sünni, kimi milliyetçi, kimi liberal kılıklı bir meclis ve hükümet teşkil edilecekti. Çoğul görünümlü tekil bir Meclis ve hükümet. Ekonomi yoluna konulacak. Hızlı bir yargılama, İslam dünyası, komşu ülkeler, batıdan ziyaretler ve özellikle BOP çerçevesinde sınır, rejim ve iktidar yapıları yeniden dizayn edilecek, Condalise Rice’nin sözünü ettiği 22 ülkeden politikacı, iş adamları, basın ve STK temsilcilerinin Ankara’ya aktıkları görülecek.
Ankara, daha ilk günden “Yerel yönetim özerklik şartı”nı kabul ettiğini açıklayacak ve Irak Kürdistanı ve Kerkük, bu çerçevede egemenlik hakları Irak’ta kalmak üzere ekonomik ve sosyal açıdan bir kanton olarak Türkiye’ye bağlanmak istediklerini açıklayacaklardı. İlk etapta İran’a karşı mesafe konulacak, Hizbullah’ın Lübnan’dan çıkartılması ve Suriye’de demokratik reformlar ya da bir rejim değişikliği söz konusu olacaktı. Arap yarımadasında emirliklerin bir birlik oluşturması konusunda bir inisiyatif de eş zamanlı olarak başlatılacaktı. Tabi bu vesile ile “İstanbul Sözleşmesi”nin etkin uygulanması için AK Partiye ihtiyaç kalmayacaktı! Hoca efendi AB Katlog sözleşmesi için Ankara’daki talebelerine talimatı vermekte gecikmeyecekti. Bugün sorun yaşanan Arap ülkeleri, “İslam and Democracy”nin sekreterliğinde, BOP çerçevesinde yeniden yapılandırılacaktı.
Yani İstanbul dini bir merkez olmasının yanında İslam ve Ortodoksluk için global bir merkez olacak, İslam dünyası ve Ortodoks dünyanın ABD ve Proje ortakları ile birlikte İslam dünyasına ve Ortodoks dünyasına buradan ayar verilecekti. Ankara askeri açıdan NATO’ya, ekonomik açıdan AB’ye, siyasi açıdan ABD’ye bağlı özel statüde bir başkent olacaktı. Adana / İncirlik Üssü ise BOP’un merkezi olarak, bölgedeki 22 ülkenin sınır, rejim ve iktidar yapılarının yeniden dizayn edildiği bir üs olacaktı. Bu süreçteki karşı koymalara karşı da askeri üs olacak kullanılacaktı. Tabi TSK kontrol altına alındığı için ve siyasi açıdan yapılan düzenlemeler sonucu HDP, KCK, PKK, PYD’ye gerek kalmayacak, PYD’nin yerine TSK, ucuz asker deposu, Türkiye’deki üsler sıçrama tahtası olarak kullanılacaktı.
Yani 1 tane değil, 3 tane merkez olacaktı. Türkiye bölgenin yönetildiği bir üs olacaktı.
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Onların bir planı vardı, Allah’ınsa bir hükmü! Her zaman olduğu gibi Allah’ın dediği oldu. O “ol” der ve o şey olur!
Peki, bundan sonra ne olacak! Tabi ki bunu Allah bilir. Görünen köyün hikâyesine gelince, FETÖ projesi başarısızlıkla sonuçlandı. BOP da. PKK projesinin yerini PYD aldı. ABD ve proje ortakları arasında bugün derin bir hesaplaşma yaşanıyor. Kendi aralarında kavga etseler de İslam dünyasına karşı yine de ortak bir zeminde buluşacaklardır.
Türkiye olmuyorsa Türkiye’nin yerini Suudi Arabistan ya da Ürdün alabilir mi. Suriye ve Irak’ı da öncelikle yeniden ele alamazlar mı? Mısır da çok önemli ama Mekke ve Medine’nin kontrolü yanında Kudüs’ün statüsü, daha büyük bir İsrail ve bölgede yeni bir Hristiyan devlet onlar için önemli.
Bir Şii-Sünni, Sufi-Vehhabi savaşı da birilerini cezalandırmak için işe yarayacaktır. Bir Mehdi kavgası da Şiilerle Sünnileri karşı karşıya getirebilir. Mehdi-Mesih çatışması Hristiyan dünyanın öfkesini İslam dünyasına yönlendirmek için işlerine yarayabilir.
Yani FETÖ ve 15 Temmuz başarısız oldu diye bunlar iddialarından vazgeçmeyecekler. FETÖ gider bir başkası gelir, onlar için önemli değil. Onlar için varmaları gereken hedef önemli. O hedefe kimle, hangi yöntemle varmayı hedefliyorlarsa o yolu deneyeceklerdir. Darbe için “olmaz” demeyin, olmaz olmaz! Şartları oluştururlarsa döner yine gelirler. Asla vazgeçmeyeceklerdir.
Baykal’ın gidişini, Kılıçdaroğlu’nun getirilişini hatırlayın. Gezi olaylarını hatırlayın. BÇG ya da Ergenekon-Balyoz kumpası, aslında Matruşka gibi, oyun içinde oyundan başka bir şey değil. Aman dikkat! Yine iyi saatte olsunlar iş başında. Selam ve dua ile..