SİBEL ERASLAN-VAKİT
Mustafa Bumin’in tepki toplayan ve ilkelliği konusunda tartışma götürmez uyarısıyla dikkatler bir kere daha “çarşaflı”lara çevrildi… Bugün türbanlıların üniversitelere girmesine geçit verirsek, birkaç yıla kalmaz herkes örtünür, hatta çarşaflılar da okullara girmek ister mahiyetinde bir itirazdı Mustafa Bumin’inki…
Halbuki dini kurallar çerçevesinde asırlardır örtünüyor kadınlar bu gezegende, ama yine de kadınların istisnasız hepsi örtülü değil…
Örtü yasakları yokken yani örtülü öğrenciler serbest bir şekilde okullarına giderken de dünyanın sonu gelmiyordu, herkes bu kızlara bakarak derhal başını örtmediği gibi, örtülü kızlar da başı açık kızlara bakarak derhal saçlarını fora etmiyorlardı…
Allah aşkına insanlara her gördüğüyle tesir altında kalacak çocuk muamelesi yapmayı ne zaman bırakacağız?
Niçin bizim dışımızdaki herkes; kafadan cahil, kafadan aklı çelinmeye müsait, kafadan aydınlatılması gereken bir zavallı… Niçin? “Ötekileri” kurtarmaktan ne zaman vaz geçeceksiniz…
Şimdi biz sizin cümlenizi evirip çevirip aynen size iade etsek ne diyeceksiniz? “Bugün okullara başı açık girerlerse, yarın bilemeyiz ki nerelerini açıp da girecekler, bundan kelli zinhar başlarını açıp gelmeyeler” şeklinde haksız, sahte ve kaba saba bir korkuyu sizin mantığınız üzerinden yürütsek, ne düşünürsünüz?
“Bugün mini etekle giriyorlar okullara, onları gören diğerleri de üstlerinde başlarında ne varsa çıkarıp maazallah iç çamaşırıyla giriverirler okullarına” şeklinde pornografik bir mantıksızlıktır Mustafa Bumin’inkisi…
Kadınların giysileri üzerinden potansiyel suç portresi çizmeye kalkan bu bakış açısı her şeyden evvel kötü niyetlidir.
Diğer insanları da kötü niyete davet eder. Yani herkes birbirine karşı ne kadar kötücül senaryo varsa derhal yazmalıdır bu süreçte. Samimiyet yerine şüphe, kendine güven yerine tedirginlik, dostluk yerine düşmanlık, toplumsallaşma yerine yalnızlaşma, barış yerine paranoya ikame edilir…
Sıcağı gördüğünde derhal çatlayan bir buz parçası misali, içindeki derin yarıkların asla kapanmayacağı bir yabancılaşmadır başlayan…
Herkes için; kendi bulunduğu yerin iyiliği ve kendi bulunduğu yerin doğruluğu başlar. Kamplaşma arttıkça, kişinin bulunduğu yerin iyilik ve doğruluğu da giderek keskinleşir, yeganeleşir. Burada bir sınır olabileceğini düşünmüyorum.
Yani örtülü kızlar, başlarını açıp peruk taktıklarında bu sefer de perukları ikiye ayrımışlardı: a- normal peruk b-ideolojik peruk diye… Peruklar da çıkınca, aynı kızların tokalaşıp tokalaşmadığı, tokalaştıktan sonra ise bu sefer de dans edip etmedikleri, dans ettikten sonra da içki içip içmediği gibi devam etti gitti bu kaba saba faşist sorgu…
İş oraya kadar vardı dayandı ki; talebelere burs verecek bazı sivil kurumlar, bursiyerlerin içlerinde saklayabilecekleri muhtemel dini ve geleneksel kimliklerini ortaya çıkarıp da onları burstan mahrum etmek adına şu soruyu sormaya bile cüret ettiler: “Serbest cinsel ilişki hakkında ne düşünüyorsunuz?” Takdir edersiniz ki bu soruya menfi cevap vermek için illa da çarşaflı olmak gerekmiyor…
Artık çekin şu kirli ellerinizi insanların iç dünyalarından!
-
Hakikaten çarşaflı kızlar da günün birinde üniversiteye girip, eğitim almak isteseler ne olurdu?
Bu; İslâmcı Hareket adına kazanılmış bir cephe mi olurdu?
Yoksa kariyer ve hayatı planlama konusunda küresel kapitalizmin modüler bir zaferi mi?