Öncelikle söyleyeyim; “Paralelci” de olsa, “Meridyenci” de olsa, “görevini lâyıkıyla yerine getiren” hiç kimsenin işinden ve aşından olmasını istemem...
Ama, kim ki;
“Emir ve talimat”ları, başında bulunan “amir, müdür ve komutan”dan değil de, “Abi”lerinden, “Abla”larından, ya da “kurum imamları”ndan alıyor, başka da hiç kimseyi “takmıyorsa”, işte orada ne “liyakat” geçerlidir, ne de “kabiliyet!”
Bu demektir ki;
Ortada “devlet” yok, tam aksine “Paralel bir devlet” vardır ve ülkenin böyle yol alması mümkün değildir...
Yine açık söyleyeyim;
Bunları yazıyorum diye, “devleti kutsadığım” filan düşünülmesin... Çünkü; benim için esas olan “devlet” değil, “millet”tir, “milletin istiklâli ve istikbali”dir!..
Ama, “Paralelciler” için, ne “millet”in önemi vardır, ne “devlet”in!..
Onlar için, “geçerli tek kural” vardır, o da “kendi çıkarları”dır!..
“Kendi çıkarları” sözkonusu olduğunda ne “Cumhurbaşkanı” tanırlar, ne de “Başbakan!”... Kendi çıkarları için “bakan”ları da harcarlar, “milletvekilleri”ni de!.. “Bürokrat”ları da harcarlar, “müdür, amir ve hatta memurları” da!..
PARALEL VARSA, BAŞKALARI YOKTUR!
Açık söylemek gerekirse;
Bir “devlet dairesi”ne, ya da bir “işyeri”ne kapak atmışlarsa, hemen oraya “çöreklenirler” ve “kadrolaşmaya” başlarlar!..
“Bir” iken iki, “iki” iken üç, “üç” iken “dört, beş, altı...” olurlar ve oradaki “kadro”yu tamamen “tasfiye” edip, “sadece kendileri” kalırlar!..
Anlayacağınız;
“Kendilerinden başkalarına hayat hakkı tanımazlar, işsiz ve aşsız kalacakmış, hiç düşünmezler!”
Bana, hiç kimse “vebal”den, “vicdan”dan söz etmesin!.. Bunların ne kadar “vicdansız” olduğunu bütün dünya biliyor.
Onun için açık söylüyorum:
“Bir yerde Paralelci varsa, orada başkaları yoktur!”
O başkaları; ya “işten atılmışlar”, ya “sürgün” edilmişler, ya da “maaşlarından kesinti” yapılıp, “mobing”lere maruz kalmışlardır!..
Evet, “bırakıp, gitmeye” zorlanmışlardır!..
Bunlar, olayın “insanî” boyutu...
Bir de “devletin geleceği”ni ilgilendiren boyutu var ki; “fişleme” desen bunlarda, “dinleme” desen bunlarda, “casusluk” desen bunlarda, “yabancı istihbarat örgütleriyle işbirliği” ve onlara “devletin gizli bilgilerini servis etme” desen bunlarda!..
“Fitne” bunlarda, “fesat” bunlarda!..
“Ülkeye ihanet” bunlarda!..
Dedim ya;
Bunlar için ne “ülke”nin önemi vardır, ne de “devlet”in!..
Bunlar için önemli olan;
“Sadece kendi çıkarları”dır!..
Kendi çıkarları için;
“Hükümet”leri de yıkarlar, “ülke”yi de satarlar!.. “Devlet”i ise, ancak “Paralel”se tanırlar!..
BU, NE AYMAZLIK?
İşte tüm bunlardan dolayıdır ki; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, özellikle “son 10 aydır” bütün konuşmalarında “Devleti ve milleti tehdit eden Paralel tehlike”ye dikkat çekmiş ve hayatı boyunca “Paralel’le mücadele” edeceğini deklâre etmiştir.
Gelin, görün ki;
Maalesef “Bazı AK Partili bakan, milletvekili, belediye başkanı ve teşkilat başkanı”nın da aralarında bulunduğu insanlar, hâlâ “Paralel tehlike”nin farkında değillerdir... Kimi “farkında değil”dir, kimi “ne olur, ne olmaz” aymazlığı içinde sessiz kalmakta, kimi de “Paralel’in kucağında”dır!..
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Paralelle mücadele konusunda adeta hançeresini yırtarcasına bağırmasına ve “inlerine girin” talimatı vermesine rağmen, bazı yerlerde maalesef “tam bir aymazlık” hüküm sürmektedir.
Meselâ, Sağlık Bakanlığı...
“Samimiyet” ve “dürüst”lüğünden kesinlikle şüphe etmediğim Mehmet
Şu hâle bakın;
Fetullah Gülen, Pensilvanya’dan Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarına sürekli “beddua” yağdırıyor, onun avukatı Nurullah Albayrak da, “Gülen’i eleştiren” herkese “dâvâ üstüne dâvâ” açıyor ama eşi, hâlâ Sağlık Bakanlığı’nda görev yapabiliyor!..
Paralel’le, bu nasıl mücadele?..
Dedim ya;
“İşini dürüst yapan” hiç kimseye sözüm yok ama “Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Tüberküloz Referans Laboratuvarı’nın Sorumlusu” olan ve özellikle 2013’te aldığı “5 bin adet Quantiferon-gold isimli malzeme”den dolayı hakkında iddialar bulunan Dr. Nurhan Hanım’ın hiç ifadesi alınmış mıdır acaba?..
Dr. Nurhan Albayrak’ın “Sağlık Bakanlığı’nda çalışıp-çalışmadığını” eşi Nurullah Bey’e de sorduk... “Eşimin aleyhinde haber yaparsanız, size dâvâ açarım” diye tehdit etse de; biz, bize gelen bilgiyi “teyid” etmiş olduk... Evet, Nurhan Hanım, “Sağlık Bakanlığı’nda Tüberküloz Referans Laboratuvarı Sorumlusu”dur!..
Ben “bilgi”yi verdim,
Gerisi “ilgililer”in işi!..
CELAL BAYAR’DA NELER OLUYOR?
“Üst düzey Paralelci Abiler milyon dolarlık yalılarda” sefa sürerken, “Paralel’in tabanı”nda, “çok zor şartlarda öğretmenlik” yapan, “ziyaretine gelen babasına yemek ısmarlayacak parası” bile bulunmayan çocuğuna “süt” alamayan, hasılı kelâm, hayatları “cefa” içinde geçen, hâlâ da iki yakaları bir araya gelmeyen “samimi, dürüst ve ihlâslı” insanlar olduğunu biliyorum...
Onlar, ortaya çıkan bütün “katakulli”lere rağmen, hâlâ “adanmışlık”larını sürdürmektedir ki; benim onlara söyleyecek hiçbir sözüm yok!..
Keşke onların “saf ve temiz”liği kadar, “mevki-makam sahipleri” de temiz kalabilse, hâlâ “Paralel Yapı”lar oluşturmaya çalışmasalardı!..
Ama, nerede o saflık, o temizlik, o adanmışlık?.. Hâlâ “bir yerleri ele geçirmeye, bir yerlere hakim olmaya”, hakim oldukları yerlerde de “hakimiyetlerini devam ettirmeye” çalışıyorlar!..
Meselâ, memleketim olan Manisa’daki Celal Bayar Üniversitesi...
Bu üniversitede, “Ekim ayında rektörlük seçimi” yapılacak...
Eğer seçilirse, mevcut rektör Prof. Dr. Mehmet Pakdemirli görevine devam edecek...
Ama, kendisine “rakip” olarak çıkacak Kemal Çelebi, Sami İlker veya Nurettin Gülmez’den biri seçilirse, herhalde “rektörlüğe veda” edecek...
Öğrendiğim kadarıyla;
Bazı AK Partili milletvekilleri “mevcut rektörü” destekliyor, bazıları da, ayrı ayrı diğer adayları!..
Mevcut Rektör Prof. Mehmet Pakdemirli; her ne kadar “Paralelci olmadığını” iddia etse de, Paralelciler tarafından bir “maskot” gibi kullanıldığı ve “Paralelcilerin kucağında” olduğu iddiaları ayyuka çıkmış durumda!..
Meselâ; hem “Rektör Danışmanlığı”, hem de “Yabancı Diller Yüksekokulu Müdürlüğü” yapan Doç. Dr. Ersel Obuz’un, “Cemaat’in Üniversite İmamı” olduğu ve Mehmet Pakdemirli’yi bu ismin “yönlendirdiği” söylentisi yaygınlaşmış durumda!..
BU, NASIL ARAŞTIRMA MERKEZİ?
Merak ediyorum;
Sayın Rektör Mehmet Pakdemirli, danışmanı Ersel Obuz’la birlikte, sık sık Pensilvanya’ya gitmiş midir?..
Bir soru daha:
“Paralel Yapı’nın Üniversite Koordinatörü” olan ve adının bazen Mahmut, bazen Murat olduğunu söyleyen şahıs; Manisa merkezde, “İzmir-Bursa sürat yolu üzerinde” bulunan ama resmiyette adı geçmeyen “133 Nolu Aydoğdu Apartmanı”ndaki “Bilimsel Araştırma Merkezi”(!) adlı “apartman dairesi”nde, üniversiteye alınacak personelin “mülâkat”larını gerçekleştirmekte midir?..
Bir de, “YÖK Yasası’nın 31. maddesi” var... Bu madde; “dışarıdan görevlendirme”yi, yani “ders karşılığı ücret ödeme”yi düzenliyor.
Üniversitede görevli bir öğretim üyesi, aldığı “maaş” karşılığında “en az 12 derse girmek” zorunda...
Oysa, bazı öğretim üyelerine; “boş zamanları” olduğu halde “12 ders” verilmiyor, mesela, kendilerine “sadece 7 ders” yazılıyor ama maaşlarını “tam” olarak alıyorlar!..
Onların girmeleri gereken “7 ders”e ise; “başka hocalar” giriyor ve onlara da, “girdikleri ders karşılığı, ayrıca ücret ödeniyor!”
Sizin anlayacağınız;
Üniversitenin sırtına ekstradan “külfet” biniyor... Buna, “Sosyal Sigorta Primi”ni de eklerseniz, “devlete nasıl kazık atıldığı” kendiliğinden ortaya çıkar!..
İddialar böyle...
Peki, Sayın Rektör Mehmet Pakdemirli’nin; hiç gereği yokken, “dışarıdan görevlendirilen hocalar”a ödenen bu paradan bir kısmının “himmet” olarak ödendiğinden haberi var mıdır acaba?..
HEPSİ 1 OY İÇİN Mİ?
Tamam, Sayın Rektör; söylediği gibi, diyelim ki “Paralelci” değildir...
Peki, bu “Paralel tezgâhları” bilmemekte midir, görmezden mi gelmektedir?..
Ayyuka çıkmış bu iddiaların görmezden gelinmesinin, “Ekim’deki rektörlük seçimi” ile bir ilgisi var mıdır?..
Benim elimde;
“Prof”undan “Doçent”ine kadar “15-20 kişilik bir liste” var ki, bunların hepsi “Paralelci”dir ve “üniversitenin köşe başlarında görev yapmakta”dırlar...
Rektör Bey, “yeniden seçilebilmek” için bunların desteğine mi muhtaçtır acaba?.. Onun için mi “kadrolaşma”larına göz yummaktadır?..
Şimdilik, Sayın Rektör’den bir cevap bekliyorum... Aksi halde, seçime yakın; “kimin nerede ve hangi faaliyetler içinde bulunduğunu” tek tek açıklayacağım...
Tekrar ediyorum;
“Paralelci” olmamak, elbette bir “artı”dır ama üniversiteyi “Paralel Çiftliği”ne çevirmek de herhalde affedilir bir hata olmaz!..
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 10 aydır “Paralel’in devlet ve millet için bir tehdit olduğunu” haykırırken, “bakan”ların ve “rektör”lerin “aymazlık” içinde bulunması kabul edilemez!..
Eğer Paralel’i bitirmezlerse,
Bilsinler ki kendileri biter!..
Abdullah Öcalan’a rağmen, bu “heykel” işi de nereden çıktı?
“Casusluk faaliyeti”nde bulunmak, “ülkenin sırları”nı yabancı ülke istihbaratlarına servis etmek, “ülke aleyhinde girişimler”de bulunmak... Ya da benzeri tüm faaliyetler “Türkiye’ye ihanet”tir.
Bunda kuşku yok...
Ama, “30 yıldır akan kan ve anaların gözyaşını durdurmak” için başlatılan “Çözüm Süreci”ni “sabote” etmek için “provokatif faaliyetler”de bulunmak da “Türkiye’ye ihanet”tir!..
Sözü, Lice’de dikilmek istenen “Mahsum Korkmaz heykeli”ne getirmek istiyorum...
İmralı’daki Abdullah Öcalan’ın bile, daha geçtiğimiz günlerde; “Çözüm Süreci’nin başarıya ulaşması için gayret gösterilmesi” yönünde mesajlar yayınlamasına rağmen, “Mahsum Korkmaz’ın heykelini dikme” işi de nereden çıktı?..
Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada “Çözüm Süreci’nin sekteye uğratılması” yönünde çaba gösteren “mihrak”lara bir de Lice Belediyesi’nin katılması, akıl alır iş değildir!.. Barış süreci, bir “heykel”e feda edilmemeli ve Lice Belediyesi “kitleleri tahrik”ten bir an önce vazgeçmelidir.
Çünkü bu da “barışa darbe”dir.
yeniakit