Yahudi İle Savaşımız -1-

Mısırlı ilim adamı ve müfessir Şehid Seyyid Kutup’un kaleminden düşmanla mücadelenin perde arkası.


İslam dini ve Müslümanlar, ilk günden başlayarak günümüze kadar daima yahudilerin hile, fitne, desise ve bozgunculuklarına maruz kalmış ve bundan pek çok zarar görmüşlerdir. Ne yazık ki, Müslüman olarak bunlardan ders almış değiliz. Oysa Kur'an-ı Kerim'de, Yahudilerin tarih boyunca inananlara karşı takındıkları taktikler ve uyguladıkları planlar birer birer anlatılmakta ve bu hususta bizleri uyarmaktadır. Kur'an-ı Kerim'de bu konuda şöyle buyurulmaktadır;

“Onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa, onlardan bir takım kimseler, Allah'ın kelamını(sözünü) işitiyor ve ona akılları yattıktan sonrada bile bile tarif edip değiştiriyorlar. Onlar, inananlarla karşılaştıkları zaman, biz de”inanandık” derler. Birbirleriyle yalnız kaldıklarında: ”Rabbinizin katında size karşı hüccet göstersinler diye mi Allah’ın size açıkladığını onlara anlatıyorsunuz? Bunu, hiç düşünmüyor musunuz?” derlerdi. Allah’ın onların gizlediklerini de ve açığa vurduklarını da bildiğini bilmiyorlar mı?” (1)

Eğer günümüzün Müslümanları, bulundukları her yerde Yahudilerin hile, desise, plan ve bozgunculuğuna karşı uyanık olmaz ve Medinede Peygamber(s.a.v) in Yahudilerin ve onların çevirdikleri dolaplara karşı aldığı tedbirlerin aynısını almaz ise, içinde bulundukları perişanlık ve dağınıklıktan kurtulamıyacaklardır. Emperyalizmin ve siyonizmin kölesi olarak, kendi ülkelerinde esir kalmakta devam edeceklerdir.

Şayet akıllarını başlarına alır, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in Medine’de islamın ilk olarak yayılmaya başladığı bir dönemde, Yahudilerin hile ve desiseleri ile karşılaştığı zaman aldığı tavır ve tedbirlerinin aynısını alıp uygularlarsa, ülkelerini emperyalizmin ve siyonizmin dipçiği altında ezilmekten kurtaracaklardır. Yahudinin çevirdiği hile ve desise dolaplarından kurtulup, huzur ve güven içinde olacaklardır…

Yahudilerin tarih boyunca, Müslümanlar için başvurduğu taktik, hile ve desiselerden biri de şudur:

Müslümamların ilham aldıkları kaynakları kurutmak, din ve Kur’an esaslarından uzaklaştırmaktır. Şerefli geçmişimizden koparmak ve manevi değerleriyle kendisi arasında engel duvarlarını örmek ve böylece inancından yoksun bırakmaktır. Bunun sonunda Müslümanları, her yönden zayıf düşürüp, rahatlıkla onları yönetmeye çalışmaktır. Yahudiler bu taktiğe her zaman baş vurmuşlardır. Müslümanları, bu noktadan yenmeyi denemişlerdir.

Bu milleti, dininden ve kur’an’dan uzaklaştırmaya çalışanlar bilseler veya bilmeseler,isteseler veya istemeseler Yahudilerin dostu ve yardımcısıdır. Onlar,Yahudilerin bu ülkede her türlü kötülüğünü ve bozgunculuğunu sürdürmeye fırsat veriyorlar.

Bu millet, Din ve Kur’an’ından uzaklaşmış olarak bulunduğu sürece, Yahudi bu ülkede güven ve huzur içinde at koşturacak ve istediği oyunu oynatabilecektir. Yahudinin, bu ülkede olmasını istediği ortam budur. Çünkü o, böyle bir ortamda ellerini, kollarını sallayarak yürüyecek ve istediği gibi her şeyi yapabilecektir. Zaten yahudinin bütün çabası, böyle bir ortamı oluşturmaktır.

Yahudinin hayatta tek korktuğu nokta ise, bu ülkede din ve inancın yeniden yaşanması ve Müslüman halkın yeniden Kur’an’ın etrafında toplanmasıdır. Yahudinin, bundan korktuğu kadar dünyada başka hiçbir şeyden korktuğu görülmemiştir. Çünkü Yahudi, tarih boyunca bu dini inancın ve uyanışın daima karşısında yenilmiş ve zarar görmüştür.

İşte, o yüzden Yahudi, bu ülkede dini uyanışı istemez ve bütün gücü ile bu uyanışın karşısında dikilmeye çalışır. Ne zaman İslam adına bu ülkede bir uyanış ve diriliş olmuş ise hemen yan kuruluşlarını harekete geçirir ve bu uyanışın önüne geçmeye ve bunu anında söndürmeye çalışır. Bu, yahudinin tarih boyunca değişmeyen ve islami uyanışlara karşı uyguladığı birinci taktiğidir.

Yahudinin bu oyununu bozmanın tek yolu, yeniden İslama ve Kur’an’a dönmek ve onların esaslarına sımsıkı sarılmaktır. Bu, yahudinin sonu demektir. Müslümanlar için ise bu bir zaferin başlangıcı, hürriyet bağımsızlığın tam olarak sağlanması ve düşmana karşı üstün gelmenin sevincidir. işte, kurtuluşumuzun tek yolu budır. Bu yolda uyulacak işaretler ise, iman ve cesarettir…

Yahudiler, medinede ekonomik yönden çok güçlü idiler. Bu yüzden Medine halkı ile çok sıkı bağlantı kurmuşlar ve her alanda onlarla ekonomik ilişkilerde bulunmuşlardır. Medine halkı ile çelişen ve onların çıkarlarına dokunacak her hangi bir problemleri yoktu. Ancak, Müslümanlar Medine’ye geldikleri zaman, Yahudiler huzursuz olmuş ve bundan sonra hile ve desiselere baş vurmuşlardır. Çünkü, Müslümanlar inançlarının yayıldığı her yeri, kendirli için vatan kabul ediyorlar ve inançlarının yayılmadığı yerde ise, orada sonsuz kalmanın mümkün olamayacağına inanıyorlardı.

İşte, Yahudiler, bu noktadan şüphe fitne ateşini yakmayı başardılar. Müslümanlar arasında, onları dinleyen ve söylediklerine inanan kimseler de vardı. Yahudiler bunları, kendi çıkarları için kullanıyor, söylemek ve yapmak istedikleri bir çok şeyleri de onlara söyletip yaptırıyorlardı. Peygamber efendimiz(s.a.v.) in, Yahudiler için almış olduğu bir çok kararlar hususunda bunlar, onları savunup ve alınan kararlardan vaz geçirmeye çalışırdı. Mesela; Münafıkların başkanı Abdullah ibn.ubeyy, Beni Kaynuka savaşın'da, (2) yahudilere şefaatçı olmaya kalkmış ve bu hususta Peygamber(s.a.v.) ile konuşmuş ve sözünün dinlenmediğini görünce de öfkelenmiştir. En sonunda Beni Kaynuka Yahudilerinin sürgün edilmesi şartı ile münafıkların başkanı Abdullah ibn. Ubeyy’in koruyuculuğu kabul edilir.

Şüphesiz, bu gün Müslüman topluluğunun düşmanları, artık onlarla savaş meydanlarında kılıç, ok, silahla savaşmıyorlar. Müslümanların düşmanları, sadece onların inaaçlarıyla savaşıyorlar. Ellerindeki bütün imkanlarıyla onları inançlarından uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Müslümanların kalbine dinlerine karşı şüphe, terddüt ve inkar tohumlarını ekiyorlar.

Çünkü, Müslüman topluluğunun düşmanları, Müslümanları ayakta tutan, güçlü kılan, onları cihad meydanlarına koşyuran, hürriyet ve bağımsızlıklarını elde etmek için emperyalizme karşı telkin edenin din ve inanç duyguları olduğunu çok iyi biliyorlardı. islam dininin temelinde, haksızlığa ve düşmanlarına karşı karşı cihad için son nefesine kadar mücadele etme ruhunun var olduğunu da çok iyi anlamışlardı. İşte bu yüzden önce Müslümanları içten yıkmayı, inançlarını ellerinden almayı ve cihad ruhunu söndürmeyi planladılar. Yüce Allah’a, Peygamber(s.a.v.)’e Kur’an ve İslam dininin temel esaslarına karşı iftira etmeye, şüpheler saçmaya ve aleyhinde propaganda yapmaya başladılar. Müslümanları dini inançlarından uzaklaştırmak için ne gerekli ise onu yaptılar. İslam ve Kur’an’a karşı korkunç propagandalarda bulundular. Gazete, dergi, kitap, radyo, okul, eğitim ve açıktan verilen konferanslarla bu fitne ve bozgunculuklarını körüklemeye çalıştılar.(3)

Anlaşıldığı gibi, dün emperyalistlerin yaptığı gibi bu günde Siyonistler Müslümanları içten yenmeyi deniyorlar. Bütün saldırılarını, sadece dini inançlarına yöneltiyorlar. Gerek yakın ve gerekse uzak hedeflerine ulaşmak için aynı metodu kullanıyorlar.

Bugün,müslüman topluluğunun gerek yer altı ve gerekse yer üstü bütün hammaddeleri ve ekonomik ürünleri, onlara düşmanlık yapanların ellerinde bulunmaktadır. Müslümanlar kendi elleriyle bunları onlara vermekte ve daha sonra verdiklerinin kendi aleyhlerine kullandığını görmektedirler. Fakat, bütün bunlara rağmen Müslüman topluluğunun düşmanları, durmadan ve usanmadan İslam dini hakkında başlattıkları propagandalara devam etmekte, inkar ve şüphe tohumlarını ekmeye çalışmaktadırlar. Çünkü onlar bu ülkede emperyalist emellerini sürdürmeleri istedikleri her şeyi gerçekleştirmeleri için en uygun ortamın, Müslümanları dini inançlarından uzaklaştırmak ve ruhen çökertmek olduğunu çok iyi biliyorlar. Elde ettikleri yüzlerce deney de bunu ispat etmiş, Müslümanları yenmenin ve kendi ülkelerinde tutsak tutmanın, onları kul ve köle olarak kendi yararlarına çalıştırmanın tek yolunun bu olduğunu da çok iyi anlamışlardır. Onun için durmadan bütün güçleriyle, müslümanın inancına yükleniyorlar. Yeni yeni vasıta ve metotlarla Müslüman topluluğunun inancına saldırıyorlar. Yüce Allah’ı varlığı ve İslam dininin hak olması yönünden Müslümanlar arasında oluşan birliği ve bütünlüğü bozmaya ve böylece onları parçalamaya çalışıyorlar. Böylece, Müslüman topluluğunun düşmanları, her gün yeni şüpheler ortaya atarak Müslümanları inanç yönünden sarsıyorlar, parçalıyorlar ve parçaladıklarınıda kolayca yutabiliyorlar…

Müslüman topluluğuna karşı yürütüle bu düşmanlık şekli (inançlarıyla savaşma şekli), yeni değildir. Eskiden de bu yola baş vurulmuştur. Ancak, Kur’an-ı kerim Müslüman topluluğunu uyarmış, bu duşmanlık şekline karşı uyanık olmalarını ve düşmanlarının bu hususta yaptıkları propagandalara kanmamalarını istemiştir. Ku’ran-ı Kerim'de bu hususta şöyle byurulmaktadır:

“Kendilerine kitap verilenlerden bir takım kimseler, sizi sapıtmak isterler…” (4)

Hak ve doğru yoldan sapıtmak, her çağda geçerli olan bir düşmanlık şeklidir. Kur’an-ı Kerim bu yüzden Müslümanları uyarmakta ve onlara çevrilen bu zehirli silahı geri tepmektedir. Düşmanların sinsi planlarını da böylece açığa vurmaktadır…

Kur’an-ı Kerim, Müslüman topluluğunun üzerinde bulunduğu hak dinin temel esaslarını birer birer tespit edrken, diğer yanda “Kendilerine kitap verilenlerden bir takım kimselerin inkar ve şüphe propagandalarıyla onları saptırmak istediklerini” haber vermekte, yeryüzünde büyük emaneti omuzlarında taşıyıp, insanlık tarihinde yeni bir devir açabilmeleri için bu hususta uyanık olmaları gerektiğini buyurmaktadır. Böylece, açık ve kesin olarak Müslüman topluluğunun önünde kurulan tuzakları bildirmekte, düşmanın pis ve çirkin emellerine ulaşmak için hangi tehlikeli planlara baş vurduğunu öğretmektedir. İslam ve Müslüman topluluğunun düşmanları, onlarla şavaşmak için önce bu hilelere baş vuruyor, inkar ve şüphe yolu ile onları hak dinlerinden uzaklaştırmayı planlıyor…

Daha sonra Kur’an-ı Kerim, bunların (yahudilern) bu iftira ve şüpheleri yaymak hususunda yaptıkları propagandayı derinleştiriyor, inceliyor. iç yüzünü açığa vuruyor, akıl ve vicdan ölçüleriyle bu iftira ve şüphelerin karşılaştırılmasını istiyor. Yahudilerin, tarih boyunca Allah’a, Allah’ın Peygamberlerine ve buyruklarına karşı geldiklerini, hakkı dinlemedikleri için de Allah’ın lanetine uğradıkları haber vermektedir. Allah’ın hükmünü ve hak dinin temel esaslarını inkar edip değiştirmeleri ve kendilerine gönderilen hak peygamberleri öldürmeleri dolayısıyla da bu lanet ve azabın kendileri üzerinde dahada güçlendiğini açıklayıp bildirmektedir.

Bütün bu kesin bilgi ve açıklamalarından sonra Yüce Allah Müslümanlara, Yahudilerden korkup sinmemelerini, üstün gücün sahibi, yer ve göklerin tek egemeni Yüce Allah’ın yardım ve desteğinin onlarla beraber olduğunu buyurmaktadır. Her şeye gücü yeten, ortağı ve eşi bulunmayan yüce Allah’ın, daha önce müşrikleri yenilgiye uğrattığı gibi Yahudileri de Müslümanları eliyle yenilgiye uğratacağını, dünya ahirette azabın en şiddetlisini tattıracağını bildirmektedir…..

Bildirilen bu ayetlerden sonra Müslüman topluluğu, yahudiden hile ve desisesini n her türlüsünü öğrenmiş, artık söylediklerine inanmamaya başlamış ve yüzlerine karşı peygamber(s.a.v.) e gelen şu emirle şöylece haykırmaya başlamışlardır:

“Ey kitap ehli! Niçin hakkı batıla karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?” (5)

Hakkı batıla karıştırmak, Yahudilerin her zaman baş vurdukları bir taktiktir. Müslümanların bu taktiğe karşı da uyanık olmaları gerekir.

Yahudilerin tarih boyunca başvurdukları hile desiseler:

Kur’an-ı Kerim’in inmeye başladığı günlerden itibaren Yahudiler, Müslümanlara karşı amansız bir savaşa girişmişler, her türlü desiselere ve hilelere baş vurmuşlardır. Yahudiler daima perde arkasında görüşmeyi, hile dolap çevirmeyi isterler. Tarih boyunca izledikleri yol budur.

Müslümanları sapıtmak, doğru yoldan ayırmak, aralarında fitne ve bozgunculuk çıkarmak, Müslümanları bölmek, parçalamak ve daha sonra birbirine düşman yapmak gibi hile ve desiselere ilk baş vuranlar, Yahudiler ve onların gizli emellerini gerçekleştirmeye çalışan dünya Siyonist birliğidir. Daha sonra misyonerlerin faaliyetleri de gelir. Esasen misyonerler, siyonizmin birer maşası olarak İslam dünyasında faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.

İslama ve Müslümanlara karşı bu iki azgın düşman elele vererek amansız bir mücadeleye girişmişlerdir. İslam kültürünü, Müslümanlar arasında yok etmek veya bu kültürün etkisini azaltmak için ne gerekli ise onu yaptılar. Hakkı batıla karıştırdılar ve Müslümanları, kendi ülkelerinde şaşkına çevirdiler. Ancak, yüce Allah’ın korumasını üstüne aldığı Kur’an-ı Kerim’e el uzatamadılar. Yüce Allah’a binlerce kere şükürler olsun ki, Kur’an-ı Kerim sonsuza dek elimizde baki kalacak ve daima bize doğru yolu, sönmez aydınlığı ile gösterecektir. Bu, yüce Allah’ın bize olan nimet, fazilet ve kereminin en büyüğüdür.

Yahudiler, İslam tarihini karıştırdılar. Haktan ve doğrulukta ayırdılar. Bu hususta akıl almaz hikayeler ve yalanlar uydurdular. Gerçeği örtbas etmeye çalıştılar. İslam’ın, tarihi olaylarıyla ve tarihi kahramanlıklarıyla alay etmeye ve onları küçük düşürmeye kalkıştılar.

Peygamber efendimiz (s.a.v.) in hadislerinide karıştırdılar. Müslümanları aldatmak için yalandan hadisler uydurdular. Fakat, yüce Allah bu ümmete büyük hadis alimlerini ihsan buyurdu. Yahudilerin açtığı uydurma hadis gediğini, yazdıkları ve içine sadece, sahih ve makbul hadisleri topladıkları değerli hadis kitapları ile kapattılar. Bu, hususta bir çalışma gösterdiler.

Kur’an-ı Kerim’in tefsiri hakkında da çok ileri derecede karıştırmalarda bulundular. Tefsir kitaplarını, gerçekle ilgisi olmayan bir sürü safsatalarla doldurdular…..

İslam’la ve Müslümanlıkla hiçbir ilgisi bulunmayan bir çok kimseleri de İslam bilgini ve kahraman olarak tanıttılar. Kendi yararlarına kullandıkları bazı sahte kişileri de birer önder olarak takdim ettiler.Bu sahte ve yalanlarını da birer gerçekmiş gibi göstermeye çalıştılar….

Bu gün, İslam dünyasında Siyonizm ve misyonerlerin işbirliği ile yapılan yüzlerce ve binlerce İslam aleyhindeki propagandalar sonucu, Müslüman ülkelerde yeni yetişen nesil arasında İslam düşüncesi ve ideali zayıflamaya başlamıştır. Bu propagandalar, o kadar ileri gitmiştir ki, bu ülkelerde artık bir İslam düşüncesinden söz edilemez olmuştur…

Bu İslam ülkelerinde, siyonizmin dostu ve söz birlikçisi binlerce kişi, lider, önder, düşünür, yazar, kumandan ve kahraman olarak ilan edilmiş ve en önemli işlerin başına getirilmiştir. Geçmişleri kirli ve karanlık olan bu kişiler (6) devletin yönetimini teslim etmişler ve istedikleri her şeyi bunlara yaptırmışlardır. İslam’ın bu düşmanları, açık olarak yapamadıkları bir çok işleri ve görevleri de bunlar vasıtası ile gizli olarak yaptırmış ve başarmışlardır.(7)

Yahudinin ve diğer İslam düşmanlarının (ki bunların hepsi, yahudinin yan kuruluşlarıdır) Müslümanların aleyhinde başlattıkları yalan ve iftira propagandaları, hala bütün İslam ülkelerinde aynı hız ve aynı tempo ile devam etmektedir. Bizim için ve yer yüzünde yaşayan bütün insanlık için tek kurtuluş yolu, ve huzur yolu, Kur’an ve İslam esaslarına sımsıkı sarılmak ve gereğince amel etmektir. Çağımızın burhan ve huzursuzluğunun kaynağı, hiç şüphesiz siyonizmdir. İnsanlığın ve huzurun düşmanı Siyonizm, bulunduğu her yerde huzursuzluk ve anarşi çıkarmakta, dünyanın dengesini bozmakta ve barış çabalarını engellemektedir. İnsanlık bu büyük düşmanından kurtulduğu gün, huzur ve barışa tamamı ile kavuşabilir…

Müslümanların Bedir savaşını kazanmış olması, Yahudilerin hoşuna gitmedi. Esasen Yahudilerle münafıklar, Müslümanların aleyhinde gizli gizli çalışıyordular. Bedir’den önce Kureyşliler, Müslümanlar aleyhinde münafıkları nasıl teşvik etmişlerse, Yahudileri de tehdide kalkışmışlardı. Yahudilerin Müslümanlara karşı siyasi durumu hiç de iyi değildi. Hatta Resul-i Ekrem’in hayatı bile tehlikedeydi. Yahudiler, müşriklerle birlikte Peygamber (s.a.v.) i ortadan kaldırmayı tasarlıyorlardı.

Bedir savaşı üzerinden henüz bir ay geçmişti. Yahudilerin en yüreklisi sayılan Beni Kaynuka Yahudileri ilk defa, ensarla yapılan vatandaşlık şözleşmesini bozarak savaşa karar verdiler. Kendilerinin Kureyşliler gibi olmadıklarını da ileri sürdüler.

Beni Kaynuka savaşına bir Müslüman ile bir Yahudi arasında çıkan kavga sebep olmuştur. Ensar’dan bir Müslüman kadını, bir kuyumcu dükkanında Yahudiler tarafından hakarete uğruyor. Kadını kurtarmaya çalışan bir Müslüman, Yahudilerin hücumuna uğruyor. Bu hareketi yapan Yahudi de kadına taraftarlık yapan Müslüman da öldürülüyor. Bu sebepten Müslümanlarla beni kaynuka Yahudilerinin arası açıldı.

Rasulullah, Yahudilerin başkanıyla görüştü: Yahudilere: “Allah’tan korkunuz! Yoksa, Bedir’de müşriklerin uğradıkları felakete sizde uğrarsınız” dedi. Bunları hem tehdit etti, hem de sulhu bozmak istemiyordu. Kendilerine, sözleşmenin yenilenmesini teklif etti. Yahudiler Peygamberimizin fikrine yanaşmadıkları gibi: "Ey Muhammed! Sen bizi savaşın ne olduğunu bilmeyen kureyşliler mi zanne diyorsun? Bizimle bir defa harp edersen o zaman savaşın tadını anlarsın!” diyecek kadar cüretlerini arttırmışlardı. Esasen Yahudiler, sözleşmeyi bozdukları için, Müslümanlara karşı savaş açmışlar, Peygamber(s.a.v.) de bu savaşa katılmışlardı.

Yahudiler, kalelerine kapandılar. Kendilerini müdafaaya başladılar. Diğer Yahudi kabileleri ile münafık kabilelerden yardım geleceğini umuyorlardı. Müslümanlarda bunların mahallelerini kuşattılar. Çarpışma on beş gün sürdü. Beni Kaynuka beklediği yardımı göremedi. Dara düştü. Teslime karar verdi. Sözlerinde durmayarak, sözleşmeyi bozdukları için, Peygamber efendimiz(s.a.v.in vereceği cezaya boyun eğdiler. O zamanın örf ve adedi gereğince, teslim olanlar öldürülüyorlardı. Fakat, Beni Kaynuka Yahudileri Hazreç kabilesinin himayesinde bulunuyorlardı. Münafıkların lideri Abdullah ibn. Ubeyy, hazreç eşrafındandı. Yahudilerin affını Hz. Peygamberden diledi. Bu sebepten sayıları yedi yüz olan Yahudilerin hayatı kurtuldu. Medineden çıkıp gitmeleri sağlandı. Suriyeye sürüldü. Geri kalanı gazilere teslim edildi.topraklarıda Müslümanlara verildi. Beni Kaynuka kabilesinden sonra Hz.Peygamber artık Yahudi katibi kullanmamaya karar verdi. Necran oğullarından Zeyd ibn. Sabit'i yanına katip aldı. Suriye, Mısır, Irak’ın resmi dili olan “aramiceyi” öğrenmesini Zeyd’e tembih etti. Medine Yahudilerinden ilk sözleşmeyi bozan, beni kaynuka kabilesiydi. Medine'den ilk sürülen kabilede beni kaynuka kabilesi oldu.

DİPNOTLAR:

(1) Bakara suresi, ayet: 75_77

(2) Hicretin ikinci yılı, şevval ayında, Peygamber(s.a.v.) in yaptığı bu savaşa İslam tarihinde: “Beni Kaynuka Savaşı" adı verilir. Beni kaynuka savaşı, Hz. Peygamberin Medine'de Yahudilerle yaptığı ilk savaştı. Resul-i Ekrem’le yaptıkları ilk antlaşmayı, Yahudilerden ilk bozan Beni Kaynuka Yahudileri oldu: Beni Kaynuka savaşı büyük Bedir savaşı ve uhud savaşı arasındaydı.

(3) Siyonizmin ve emperyalizmin, bu noktadan başlayarak çok şeyler elde etmiş ve büyük işler başarmıştır. 1967 yılı savaşından önce, Mısır askerleri arsında inançsızlık propagandasını yapmış ve onu manen yenmeyi başarmıştı. Bu ruhi çöküntü ve manevi yenilgiden birkaç hafta sonra da savaşı başlatmış ve mısır ordusunu rahatlıkla hezimete uğratmıştı. Bu günde aynı metotlarla Müslümanları, Filistin’den uzaklaştırmaya çalışmaktadır.

(4) Al-i İmran suresi ayet: 69.

(5) Al-i İmran suresi ayet: 71.

(6) Siyonizmin onuncu protokolünde aynen şöyle denilmektedir:” pek yakın bir zamanda devletin en kilit noktalarına ve devlet başkanlığına kendi taraftarlarımız olanları getirmeliyiz. Başkanlığa getireceğimiz kişinin geçmişi kirli ve karanlık olmalıdır. Çünkü böyle kişiler, kirli geçmişlerinin bilinmesini istemezler. Bu yüzden de bize boyun eğer ve dediğimiz her şeyi yerine getirirler…”

(7) Yüce Allah’ın izni ile pek yakında Müslümanların eliyle bu başarıları kırılacaktır. O günlerin ümidi içinde bütün Müslümanlar için kurtuluş bekliyoruz.

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Bize yalan Söylediler
Mücahit Gültekin: Suriye Tartışmaları, "Kökü Dışarıda Olmak" Söylemi ve Politik Hafıza Üzerine
Abdurrahman Dilipak: Suriye İsrail’le karşı karşıya gelirse!
Abdurrahman Dilipak: Suriye’deki halk devrimine nasıl bakıyorum
Abdurrahman Dilipak: Allah’a ve ahiret gününe inanmak!