Yahudi İle Savaşımız -2-

Mısırlı ilim adamı ve müfessir Şehid Seyyid Kutup’un kaleminden düşmanla mücadelenin perde arkası.

2. BÖLÜM

Yahudilerin bu eski hile ve taktik yolu, İslam’a karşı olan diğer düşmanları tarafından da bazen baş vurulmuş ve aynı şekilde uygulanmıştır.

Çağımızda bu taktik ve hileler, profesör, doktor, araştırmacı, bilgin, şair, yazar, gazeteci ve sanatçılar tarafından daha güzel ve daha ustaca kullanılmaktadır. Bunlar, sözde Müslüman geçinirler ve her fırsatta Müslüman olduklarını ileri sürerler. Fakat bunlar, İslam’la ve Müslümanlıkla hiçbir ilgisi olmayan iş ve faaliyetlerde bulunurlar. Kendilerinin iş ve davranışları, asla İslam’a uymaz. Konuşmalarında, araştırmalarında , şiir ve yazılarında İslam dışı yorum ve açıklamalarda bulunur ve böylece Müslümanları doğru yoldan şaşırtırlar. Bu yanıltma ve şaşırtmalar öyle bir dereceye gelir ki, bunlar arasıdan doğru yolu ve gerçeği bulabilmek son derece zorlaşıyor.

Siyonizm tarafından kiralanan bu satılmış kalemler, Müslümanların kalbinde inanç birliğini bozdular, felsefi ve edebi ekoller halinde saldırılarda bulunarak, İslam dünyasının birlik ve beraberliğini bozdular. (9)

Bu satılmış kimseler, yahudiden aldıkları talimat üzerine dinde, anlam ve anlayış yönünden değiştirmeye başladılar. Dinin ayrıntılarına daldırlar ve esaslarını unutturmaya çalıştılar. Müslümanları, kendilerinden uzaklaştırmak için akıl ve mantığın kabul edemeyeceği yalan yanlış açıklamalarda bulundular. Dini zorlaştırmaya kalkıştılar. İslam’ın temel esaslarını, sosyal hayatın gerçeklerini göz önünde bulundurmayarak, Kur-an ve sünnetin esasları kaynak kabul edilmeyerek sadece, kendi kişisel düşüncelerine dayanarak anlatmaya çalıştılar.

Bütün bu yorum ve açıklamaların sonunda sosyal hayattan uzak, akıl ve mantık ölçülerine uymayan çok tuhaf bir dini inanış kavramı ortaya çıktı. Ortaya çıkan bu dini anlayış kavramını da kendilerine yanaşılmaz bir biçimde tasvir edildi.

Böylece bunlar, İslam’ın temel esaslarını, tarihini ve kaynaklarını, anlayış ve uygulama yönünden değiştirmeyi- bir dereceye kadar- başardılar. Bunu yapanlar, bunu İslam ve Müslümanlık adına yaptıklarını söylediler. Bunlar, eski Yahudilerin “günün başlangıcında Müslümanlığını ilan edip, günün sonunda ise ondan döndüklerini söylemeleri “ gibi taktik ve hilelere baş vurarak aynı metodu, başarı ile yürütmüş oldular. Bunu, gizli protokollerinde karara bağlayıp öylece uyguladılar. İşin gerçek yüzünü, Müslümanlardan gizli tuttular. Kur-an-ı Kerimde buyurulan: “ Dininize uymayanlardan başkasına inanmayın… “ (10) ilkesine bağlı kaldılar. Sadece dinlerinin inanç esaslarını, bütün dünyada uygulamaya çalıştılar..

Bu gün, dünyada Siyonizm adına çalışanların hepsi, aynı inanç ve aynı gayretle çalışmakta belirtilen hedefler doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bunların çalışma faaliyetleri, son derece gizli tutulmaktadır. Açıklamasında hiçbir yararı olmayan hiçbir faaliyeti, açıklamaya kalkışmazlar. Bütün çalışmalarını,karar ve toplantılarını gizlilik içinde yürütürler. (11)

Siyonistler, sadece kendi localarının üyelerine açılırlar. Yapacakları işler hakkında, kendi aralarında gizlice danışır ve bunu gene gizlice karara bağlarlar. Kararlaştırdıkları her işi, zamanında yapmaya çalışırlar. Bu hususta, birbirilerinden yardım ve destek görürler.

Ortamı müsait buldukları zaman, hemen plan ve taktiklerini uygulamaya çalışırlar. Bu hususta, ellerine geçen herhangi bir fırsatı asla kaçırmazlar. İnsanları yanıltmak için ellerinde bulunan modern araçlarla hemen harekete geçerler. Gerçeğin bilinmesi hususunda, ortada var olan bütün delilleri kaldırıp yok ederler. Gerçeği bilen kimseleri ise, ya zararsız hale getirir veyahut da ortadan silerler…

Kur-an-ı Kerimin bir çok süre ve ayetlerinde, Yahudilerin tarih boyunca baş vurduğu her çağda uygulaya geldiği hile ve desiselerinden söz edilmektedir. Bunlara aldanmamak ve bunlardan öğüt almak için birer birer açıklanıp anlatılmaktadır. Kur-an-ı Kerimde bu hile ve desiselerin anlatılması, hiç şüphesiz boşuna değildir. Bütün insanlık için ve inanalar için büyük bir önem taşımamış olsaydı, bu hile ve desiseler Kur-an-ı Kerimde, bu kadar büyük bir önemle açıklanıp anlatılmazlardı.

Dünya tarihinde hiç bir millet, İsrail Oğulları gibi zülüm yapmamış, fitne ve bozgunculuk çıkarmamış, hile ve desiselere baş vurmamış, hakka ve doğru yola çağıranlara işkence yapmamış ve peygamberlerini öldürmemiştir. Yeryüzünde, inkar ve isyan bakımında da İsrail Oğulları gibi hiçbir millet, yaşamış değildir. Tarihi vesikalar, bunun birer şahidi olarak durmaktadır.

İsrail oğulları, çıkardıkları bu fitne ve bozgunculuk hareketleriyle daima yer yüzünü kana bulamışlardır. Kur-an-ı Kerimde, Yahudilerin bu çirkin saldırılarından söz edilirken, onların iyi, güzel, yararlı ve hayırlı olan her şeye düşmanlıkları şu tuhaf tutumlarıyla anlatılıyor:

“Ey Muhammed! Onlara de ki: “ Cebrail’e düşman olan kimse Allah’a düşman olur. Çünkü o, Allah’ın izniyle Kur-an-ı, kendinden önce gelen kitapları tasdik ederek, yol gösterici ve insanlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir. Hiç şüphesiz Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olan kimse inkar etmiş olur. Doğrusu Allah, inkar edenlerin düşmanıdır.” (12)

Kur-an-ı Kerimin anlattığı bu ayetteki mesele, Yahudilerin inkar hususunda ortaya koydukları hile ve desiselerin bir başka taktiğidir. Yahudiler, Yüce Allah’ın kendi bağışından ve kereminden peygamberliği ve vahyi, kendi kullarından dilediği kimselere vermesinden dolayı çılgına döndüler. Buna karşı çıkmak için akıl almaz yollara baş vurdular. Bir çok hile ve desise yollarını uydurdular, bununla inananları şaşırtmaya çalıştılar. İnananlara ve hak peygamberlere karşı içlerinde gizledikleri kin ve düşmanlığı kustular. Hak peygamber Hz.Muhammed(s.a.v.) in, yüce Allah’tan vahyi getirdiğini işitince şu akıl almaz hikayeyi uydurdular:

“Cebrail, İsrail oğullarının düşmanıdır. Çünkü, Cebrail İsrail oğullarını helak etmek için daima Allah’tan azap ve felaket getirmiştir. Eğer, Hz. Muhammed’e vahyi Mikail getirmiş olsaydı, biz de inanırdık. Çünkü Mikail, bolluk, yağmur, rahmet, bereket ve bağış meleğidir. Cebrail ise, azap ve felaketi getirmekle görevli bir melektir. Ve İsrail oğullarına düşmandır. Bu yüzden de O’nun getirdiklerine, inanmayacaklarını ileri sürdüler…”

Bu gülünç iddia, ahmaklıktan başka bir şey değildir. İnkar ve inadın son derecesine varmış bir hile şekliydi. Onları bu ahmaklığa iten sebep, onların içine düşen kin ve düşmanlık duygusudur. Çünkü Yahudiler, bütün insanlığa karşı acımasız davranan bir millettir. Yüreklerinde kin ve düşmanlık olduğu için Cebrail (a.s) a bile düşmanlık yapmakta ve içindeki kötü niyeti açığa vurmaktadırlar. Yoksa, Cebrail onların ticaretini ellerinden alan ve onların çıkarlarına karşı gelen bir beşer değildir. O, Allah’ın meleğidir. Sadece, yüce Allah’ın buyruğunu yerine getirmekle görevlidir. Yüce Allah’ın buyruğuna karşı gelemez.

Kara vicdanlı Yahudilerin Cebrail(a.s) a olan düşmanlığı, Hz. Peygamber’e kadar uzanmaktadır. Çünkü Yahudiler, Yüce Allah’ın Hz. Muhammed(s.a.v.) i peygamber olarak göndermesini kıskandılar ve bu kıskançlıklarını Cebrail (a.s) a düşmanlık şekline –hile yolu ile- dönüştürdüler.

Evet, kin, düşmanlık, çekememezlik, kıskançlık, fitne ve bozgunculuk Yahudi ruhunun değişmeyen birer özelliğidir. Ruhuna yerleşen bu çirkin özelliklerinden dolayı, bütün insanlığın başına bela olmakta,huzur ve barış imkanlarını ortadan kaldırmaktadır. Kendisinden başka hiç kimseye yaşama hakkı tanımamaktadır .

Yahudiler, en küçük bir çıkarı dahi olsa, binlerce ve hatta milyonlarca insanın ölümü pahasına olsa bile gözünü kırpmadan ve kalbini sızlatmadan savaş çıkartır ve yer yüzünü kana bulaştırır. İnsanların rahat,barış ve huzur içinde yaşamalarından huzursuz olur. Başkasına, iyiliğin dokunmasını istemezler. Kur-an-ı Kerimde, bu hususta şöyle buyurulmaktadır:

“Allah, kullarından dilediğine, bol ihsanından indirmesini çekemeyerek, Allah’ın indirdiğini inkar etmekle, kendilerini çok kötü bir şey karşılığında sattılar.” (13)

Kara vicdanlı Yahudilerin, peygamber (s.a.v.) e ve ona gelen kutsal kitap Kur-an-ı Kerime karşı kin ve düşmanlıkları, bu noktadan kaynaklanmaktadır. Onlar, sadece her şeyin kendilerine gelmesini ve yalnız her şeyin kendilerinin olmasını isterler. Hatta bu istek ve arzularında o kadar ileri gitmişlerdir ki, Yüce Allah’a eş koşmuşlar ve O’nun gönderdiği hak peygamberleri bile inkar etmişlerdir.

İslam’a ve hak dine olan düşmanlıklarından dolayı her türlü hile ve desise yolunu mubah görürler. Onlar için her hangi bir sosyal ve siyasi düzen önemli değildir. Onlar, sadece kendilerinden ve çıkarlarından yana olan düzenleri desteklerler. Mesela: Bugün, İslam ülkelerinde, İslam’dan yana bir uyanış hareketi gördüğü için komünizmi yaymaya ve desteklemeye çalışmaktadır. İslam dini ile savaşmak için her türlü sapık felsefi ekolleri yaymaya çabalamakta ve Müslümanların arasına ayrılık tohumlarını ekmektedir. (14)

Hendek savaşı hakkında Muhammed ibn.ishak şöyle rivayette bulunmuştur: “ Hendek savaşından önce Yahudilerden bir heyet Mekke’ye gidip Hz. Peygamber(s.a.v) in aleyhinde muhbirlik ve casusluk yapmış ve kureyş kabilesine bilgi vermişler ve Medine’ye yapacakları bir sefer ve savaş hazırlığı hususunda yardımcı olacaklarına dair söz vermişlerdir.” İbn. İshak, daha sonra bu olayı, şu şekilde rivayet etmektedir: “ Beni Vail ve Beni Nudayr kabilesinden Selam İbn. Ebi Hakik Nudari, Havza İbn. Kays Vaili ve Ebu Ammar Vaili’den meydana gelen bir heyet, Medine2den yola çıkarak Mekke’ye gittiler. Mekke’de Kureyş kabilesinin ileri gelenleri ile görüştüler. Peygamber Efendimize (s.a.v) e ve Müslümanlara karşı savaş açmak için yeni bir sefer yapmaya ikna ettiler. Karşılaştıkları herkese, Peygamber (s.a.v) in aleyhinde konuştular. İslam ve Müslümanlar hakkında iftira ve beyanlarda bulundular.

Bu konuşma ve görüşmeler esnasında Kureyşliler, Medine’den gelen bu Yahudi heyetine şöyle dediler:

Ey Yahudiler topluluğu! Sizler, kendilerine kitap verilenlerin ilkisiniz. Bu din hakkında ihtilafa düştük. Siz bizden, kitap ve din hakkında daha bilgilisiniz. Söyleyin bakalım, bize: Acaba bizim atalarımızın dini mi, yoksa Muhammed’in getirdiği din mi daha iyidir? “Kureyşlilerin bu sorusuna Yahudiler, şu cevabı verdiler: “ Sizin dininiz, Muhammed’in dininden daha üstündür. Sizin dininiz uyulmaya daha layıktır.”

İşte, Yüce Allah bu Yahudi heyetinin söyledikleri yalan ve iftiralar hakkında, Kur-an-ı Kerimde şöyle buyurmaktadır: “ Kendilerine kitap verilmiş olanların, puta ve şeytana inanıp, inkar edenlere: “ Bunlar inananlardan daha doğru yoldadırlar.” Dediklerini görmedin mi? İşte, Allah’ın lanetledikleri onlardır. Ey Muhammed! Sen, Allah’ın lanetlediği kimseye yardımcı bulamazsın. Yoksa(sandıkları gibi) onların hükümranlıktan bir payı mı var? O zaman insanlara bir çekirdek parçası bile vermezler. Yoksa onlar, Allah’ı bol nimetlerden ihsan buyurduğu kimseleri mi çekemiyorlar?” (15). Bu Yahudi heyeti, Kureyşlilere iftira ve yalanda bulunduktan sonra, Kureyşliler savaş için hazırlıkta bulundular. Mekke’nin etrafındaki kabilelere, Yahudi heyetinin verdiği gizli bilgileri yaymaya başladılar…” (16)

Yüce Allah bu hususta, ezeli kelamı Kur-an-ı Kerimde, doğru ve kesin olarak şöyle buyurmuştur: “ Ey Muhammed! İnsanlar arasında inananlara, en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve Allah’a eş koşanları bulursun…” (17)

Bu hitap, Peygamber(s.a.v) in şahsında bütün insanlığa yapılan bir hitaptır. Yüce Allah’ın hitabı umumi,ezeli ve ebedidir. Bütün insanlar ve çağlar için geçerlidir. Her çağda inananlara, insanlar arasından en çok düşmanlık yapanın Yahudi olduğu kesindir. Bu düşmanlık tarihi belgelerle de tespit edilmiştir.

Gene bu ayette açık olarak anlatıldığı gibi, inananlara düşmanlık hususunda Yahudiler, Allah’a eş koşan müşriklerden daha önce gelir. Ayette bu yüzden, önce Yahudilerin düşmanlığı ve sonra da müşriklerin(Allah’a eş koşanları) düşmanlığı anlatılmıştır. Gerek günümüzde ve gerekse tarihimizde Yahudiler, müşriklerden daha çok bize düşmanlık yapmış ve zarar vermişlerdir. Düşünen ve gerçeği görmeye çalışanlar, bunu kesin ve açık olarak görüp anlayacaklardır…

Burada, Yahudilerin kitap ehlinden olmalarına rağmen, inananlara düşmanlık noktasından, müşrikleri geçmesi bakımından da önemli bir gerçeğe işaret buyurmaktadır. İnananlara karşı düşmanlık hususunda Yahudiler, müşriklerden(Allah’a eş koşanlardan) farksız davranır ve hatta onların yapmadıklarını yaparlar. Onların, kitap ehlinden olmalar, yaptıkları hususlar için hiçbir şeyi değiştirmez…

Eğer, İslam’ın doğuşundan itibaren Müslümanlar için yapılan düşmanlıkları incelemiş olursak, en şiddetli düşmanlığın Yahudilerden geldiğini görürüz… Dün olduğu gibi, bu günde aynı ölçüde ve şiddette Yahudilerin Müslümanlara karşı olan düşmanlıkları sürmektedir. Medine’de başlayan bu düşmanlık savaşı, tam on dört yüz yıldır devam edip gelmektedir. İslam’a, İslam Peygamberine, Kur-an-a ve İslam ümmetine en büyük iftirayı Yahudiler yapmıştır. Bu günde Yahudiler, İslam ve Müslümanlara karşı açık ve kesin olarak bu düşmanlıklarını ilan etmiş bulunmaktadır. Bugün, yer yüzünde Yahudi’nin en büyük düşmanı müslümandır. Müslümanın’da en büyğk düşmanı yahudidir. Yahudi, her fırsatta bu düşmanlığını açığa vurmakta ve Müslümanlara karşı meydan okumaktadır..(18)

Bilindiği gibi, İslam daima barıştan yanadır. Barışı sever. Gerekli kalmadıkça savaşa razı olmaz. İslam dininde, çözüm için önce barış yolu aranır. İslam dininin temel esasları, bu barış ortamında yayılmaya başlanır. Kur-an-ı Kerimde de bu usul ve esas emredilmiştir. Bu yüzde peygamber efendimiz(s.a.v.) Medine’ye göç ettikleri zaman, ilk olarak Yahudilerle bir antlaşma imzaladı. Yahudiler’le birlikte Medine de barış içinde yaşayacaklarına dair karşılıklı olarak birbirilerine söz verdiler. Bu antlaşma ve sözleşmeden sora peygamber efendimiz(s.a.v.) Yahudileri islam’a çağırdı. İslam’ın ve kur-an-ın, Hz. Musa’ya Yüce Allah’tan hak olarak indirilen Tevrat’ı kabul ettiğini ve onun doğruluğunu tasdik ettiğini söyledi. Hz. Musa ve Hz. İsa’nın geleceğini haber verip müjdeledikleri son peygamberin, kendisi olduğu ve bu yüzden de kendisine iman etmeleri gerektiğini buyurdu.

Fakat Yahudiler, geçmişte bütün hak peygamberlere karşı yaptıkları isyan ve azgınlığın aynısını, Peygamber (s.av.) in bu çağrısına karşıda gösterdiler. Yalan beyan ve iftiralarda bulundular. Yüce Allah Kur-an-ı Kerimde bu hususta şöyle buyurmuştur:

“Ey Muhammed! And olsun ki, sana apaçık ayetler indirdik. Onları ancak, doğru yoldan çıkmış olanlar inkar eder. Onlar, ne zaman bir antlaşmada bulunmuşlarsa, içlerinden bir takımı bozmamış mıdır? Fakat, onların çoğu zaten inanmazlar. Ellerinde olanı(Tevrat ve İncil’i) doğrulayan bir peygamber, Allah katından onlara gelince, kendilerine kitap verilenlerden bir takımı, bilmiyorlarmış gibi Allah’ın kitabını arkalarına attılar…” (19)

Yahudiler, İslam’a ve İslam peygamberine karşı düşmanlık ettiler. İslam’ı ve İslam peygamberini ortadan kaldırmak için her türlü çareye baş vurdular. Müşrikleri kışkırttılar ve onlara her türlü yardımı ve desteği sağladılar. Fakat, yüce Allah Evs ve Hazrec kabilelerinden bir İslam kitlesini ihsan buyurarak, Yahudilerin bütün saldırılarını ve hilelerini etkisiz hale getirdi. Yahudiler bu iman ve İslam ordusundan oluşan bu yüce safı, bir türlü yarıp hedeflerine varamadılar. Hak peygamber Hz. Muhammed(s.a.v) in ümmeti ve önderliği karşısında daima yenildiler. Bir türlü gaye ve emellerini gerçekleştirme fırsatını bulamadılar…

Yahudiler, gerek Babil (20) sürgününde ve gerekse Mısır ve Roma’da bulundukları kölelik devirleride, her türlü hile ve desise yollarına ulaştılar. Bu devirde, nesilden nesile anlatılan hileleri metotlaştırıp, siyasi hayatlarında sistem haline getirdiler. Öğrenmiş oldukları hile ve desise yollarını, böylece, çağlar boyu bir birilerine aktara geldiler…

İslam’a karşı Yahudiler , ilk günde yenilgiye uğradılar. Fakat, İslam dini, zamanla bütün dünyaya yayıldı. Devletinin sınırları genişledi. Bütün dünyada sadece, ondan söz edilmeye başlandı. Bu yayılma ve genişleme tarih boyunca, bir çok millet ve devlet onu tanımaya ve kabul etmeye başladı. Yahudiler, bunu çekemediler. Tarih boyunca, bir çok deneylerle öğrenmiş oldukları hile ve desiseleri, İslam’a karşı kullandılar. Bu savaş için bütün maddi ve manevi güçleri seferber kıldılar. En sonunda Hiristiyan Devletlerini, haçlı orduları hazırlayarak İslam dünyası üzerine saldırmaları için ikna ettiler. Onlara maddi imkanlar sağladılar. İsrail devletini, yeniden kurmak için büyük planlar peşinden koştular….

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Bize yalan Söylediler
Mücahit Gültekin: Suriye Tartışmaları, "Kökü Dışarıda Olmak" Söylemi ve Politik Hafıza Üzerine
Abdurrahman Dilipak: Suriye İsrail’le karşı karşıya gelirse!
Abdurrahman Dilipak: Suriye’deki halk devrimine nasıl bakıyorum
Abdurrahman Dilipak: Allah’a ve ahiret gününe inanmak!