Yahudiye Niye; Dakka Bir, Gol Bir; Yok?

Makalede yazar bütün enerjisini, ““seçimler bahane, iddia şahane” bir üslupla –yine- “Atatürk’ün baba tarafından Yahudi olduğunu” ispatlamaya sarfetmiş…

Geçtiğimiz hafta ABD’den kaleme aldığım seçim değerlendirmeleri New York-Montreal arasında elimde patlayınca, bu çerçevede göz attığım makalelerden hiç olmassa birine ‘ibretlik’ babından değineyim istedim.



Makale “Atatürk’un Türkiyesi Devrildi” (Atatürk’s Turkey Overturned) başlığı taşıyor. Yazarı Hillel Halkın. 24 Temmuz’da düşük tirajlı yahudi gazetesi The New York Sun’da yayınlandı. Başlığa bakıp Amerika’daki sağcı-Yahudi basınının Türkiye’ye biçtiği o klasik “islamcılar-laikler” çatışmasından dem vurulduğunu düşünebilirsiniz.



Ancak hiç de öyle değil.



Güya Türkiye’deki seçimler nedeniyle kaleme alınan makalede yazar bütün enerjisini, “seçimler bahane, iddia şahane” bir üslupla –yine- “Atatürk’ün baba tarafından Yahudi olduğunu” ispatlamaya sarfetmiş. Yine diyorum, çünkü makale aslında ilk defa, 28 Ocak 1994’te şimdiki The NY Sun’in kadrosunu teşkil eden o zamanki “Forward” adlı bir gazetede yayınlamış ama yazar umduğu tepkiyi bulamayınca “Bir Türk dahi yazımı okumadı” yargısına varmış.



Yeniden cilalanıp parlatılan yazıda, iddialara en büyük delil olarak ünlü yahudi siyonist gazeteci İtamar Ben-Avi’nın (1882-1943) hatıraları gösterilmis. Ben-Avi, 1911 kışında Kudüs’te bir hotelin barında tanıştığı bir Türk Yüzbaşısı ile kadeh devirirken, Osmanlı yüzbaşısı kendisine, aslında bir yahudi (Sabataycı dönme olduğunu itiraf etmis. Hatta ispat icin babasından öğrendiği ve “gizli duam” dediği sadece bir yahudinin bilebileceği Tevrat’tan “Shema Yısra’el” (Duy ey İsrail) ayetlerini okumuş.



Aradan yıllar geçmiş. Ben-Avi, bir gün(1921) bir gazeteden Türkiye’de darbe olduğu haberini okurken yeni Türkiye’nın yeni liderinin resmini bir yerden tanımış.



Bu, 10 yıl önce barda tanıştığı Türk subayı M.Kemal’den başkası değilmis.



Yazar Halkın, 1994’te yazdığı makaleye tepki olarak araştırma yapan bir Türk’ün, Atatürk’ün 1911 yılında yüzbaşı olarak İtalyan’lara karşı savaşmak üzere Sam-Mısır yoluyla Libya’ya giderken Kudüs’e uğradigini ve de Atatürk’un gittiği Şemsi Efendi Okulu’nun Simon Zvi adlı dönme toplumunun lideri tarafından yürütüldüğünü, cünkü ve o zamanlar Selanik’te “dönme yahudi”lerin yaşadığını tespit ettigini eklemeyi de ihmal etmemiş.



Halkın, Atatürk’un “İslam dinine karşı şiddetle laik Türk milliyetçiliğini savunmasının” altında yatan nedenleri de önün gizlediğini iddia ettiği kimliğine bağlıyor. Önceden, yazısının Kemalist Türkiye’ye zarar vereceği endişesi taşıyormuş, ama artık “AKP iktidarı ile Kemalist Türkiye (zaten) tarihe karıştı”ğı sonucuna vardığı için ikinci yazıyı yayınlamakta mahzur görmemiş.



Şimdi, ey okuyucu, bu yazıya ilk olarak “seçim ertesi bu ne alakaya maydanoz iddia?” şeklinde tepki verdiysem de, Prof. Zafer Üskül’un şahsında ayyuka çıkarılan tartışmaları görünce Türkiye’deki “çifte standart”a ve yazının içindeki iddiaların “sıhhatinden” ziyade, “psikolojik” amacına yönelik hissettiğim kötü kokular beni bu yazıyı yazmaya itti.



Evet, makale, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli şahsı hakkında çirkin bir iddiada bulunuyor.



“Olabilir, elin adamının ağzı torba değil ki, büzesin” deyip geçebiliriz.



Ama benim aklıma takılan, yazar halkınin da yakındığı gibi, bugünlerde Prof. Zafer Üskül’e yüklenmeyi kendilerine vazife sayan malum kesimler bu yazıyı gerçekten görmedi mi? Yani bu internet çağında bu son yazıyı okuyan tek Türk ben miyim şimdi?



Eğer öyleyse, “biz Türkler okumuyoruz, agbi” deyip geçeyim.



Fakat, eğer değilse, iste dananın kuyruğu burada kopuyor. Nasıl oluyor da, mesela mevcut hükümeti “Musa’nin Çocukları” olmakla itham eden kesimler bu vahim ve çirkin iddiaya karşı sessiz kalabiliyor?



Yani Türkiye’de Atilla Yayla veya Zafer Üskül gibi profesörlerin fikirleri hemencecik “dakka bir gol bir” oluyor da, niye bir Yahudi yazarın “Atatürk Yahudiydi” diye zırvalamasında top taca atılıyor?



Bu iddiayı bir yahudi değil de yerli veya yabancı İslami cenahtan biri gündeme getirmiş olsaydı acaba aynı sükunet devam eder miydi?



Türkiye’deki Atatürk’u savunma adına yapılan tartışmalar yoksa bir kesimi hırpalamak amacıyla sadece ve sadece “vur abalıya” taktiği mi? Yani, Türkiye’de köşe başını tutmuş zevat bazı kavramları, “değerinden” dolayı değil de, kendilerine sağladığı “iktidar” avantajından dolayı mi tartışmayı seviyor?



(Bu noktada, Türkiye’deki islami kesimin bu çeşit iddilara kayıtsız kalma seçimini, Türkiye’deki toplumsal barışa fayda vermeyecek zemine haksız yere kaydırılma tehlikesine karşı basiretli bir tutum olarak gördügümü belirtmeliyim.)



Ve son olarak, bu yazıyı yazarken beni hop oturtup hop kaldırtan oltaya gelme ihtimali korkusuna da değineyim.



İddiaların yayınladığı zaman dilimlerine bakılırsa (1994; Refah Partisinin yükselişe geçtiği, 2007; AKP’nin iktidarını tescillediği yıllar) yazar bu yazıyı salt inandığı bir gerçeği ifşa etmekten ziyade, Türkiye’deki hassas noktaları kaşıyarak yeni bir psikolojik savaş oluşturma amaciyla da yazmış olabilir. Eğer bizim Türk medyası bu oyunu farkedip olayı dallanıp budaklandırmayarak yahudi yazarin hevesini kursağında bırakma basiretini gösteriyorsa, eh ne diyeyim, bana bu vatanseverlige şapka çıkarmaktan başka bir şey kalmaz.



Bu durumda oltaya takılan tek kişi ben olmuş oluyorum.



Ve şeytanın dürtüklediği, o acaba “sükut ikrardan mı geliyor” gibi daha yakıcı bir ihtimale hic bile deginmeyerek, oltaya takılmış bir yazariniz olarak siz sevgili okuyuculardan özür diliyorum.


iSLAM DOĞRU
ABD NEWYORK

haber7

Medya-Makale Haberleri

Acar Medya Nifak Çetesini İfşa Etti (VİDEO)
Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine
Ali Bulaç yazdı: Davutoğlu'nun İslami camia ile toplantısı, Suriye'de Esad'ın devrilişi...